Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Kısa Kısa bizden benden


 Martı çığlıklarından uyunamayan geceler yaşıyorum,resmen pencereyi açıp kavga ediyorum onlarla. O nasıl bağırışma ,sanırsınız ortalık yangın yeri...Bir taraftan kızıyorum bir taraftan da; önceki yıllarda,aynı olayla Ordu'da karşılaşınca,dayımın dediği geliyor aklıma...Balık yok,aç kaldılar.Ondan böyle bağırıyorlar demişti.

 Boş Koltuk okuyorum hala, araya ^^Dönüş^^ü sokmuştum, bir Feride Çiçekoğlu kitabını  aradan çıkarmıştım.Boş Koltuk daha önce de dediğim gibi ''Harry Potter'' serisinin yazarının yetişkinler için yazdığı ilk romanı...Bence başarılı...hatta artık yetişkinler için yazssın... Çeviri bi kere süper...Yazım dili çok akıcı... O kadar yan hikaye var ve birbirinden kolaylıkla ayrılıyor ,iç içe geçmesi gereken yerde ise başarı ile birleşiyor hikaye...Hikayeden söz etmiştim daha önce,bir kasabanın belediye başkanı ölüyor ve bir koltuk boşalıyor...Ama okuduğumuz sadece bir koltuk hikayesi değil,bir kasabanın  tarihi ve bu kasabada yaşayan herkesin romanı...Kitapta artık şafak sayıyorum... Daha kitap bitmeden de, sonra hangi kitaba başlasam diye düşünüyorum. Şimdilik iki seçenek koydum önüme...Dan Brown/Cehennem ya da  İsabel Allende/ Maya'nın Günlüğü...İkisini de gözümün önüne koydum,hangisi daha çok göz kırparsa:)






Yıllardan hatta çook yıllardan sonra ilk kez İstanbul içinde denize girdim... Fenerbahçe- Orduevi  plajından...Çok garip bir duyguydu...En son İstanbul içinde denize girdiğimde sanırım  ortaokuldaydım...Denizin içinde ve İstanbul'un göbeğinde olmayı çok ama çok özlemişim.

Perşembe akşamı Ordu'dan gelen Aysun ve kızı Öykü ile buluştuk. Aysun eski blogculardan,kendisi ile blog  sayesinde tanıştık. Bu blogu iyiki de açmışım dedirten nedenlerden biridir Aysun'u tanımış olmak. Hem de tek korkmadığım diş hekimi:)) Öykü ve Gamze'nin şahane organizasyonu sayesinde Moda'da buluşacakken  Bostancı'da buluştuk:)) Bostancı sahilde Beer's da yemek yedik, sohbet ettik... Tam iskele karşısındaki bu yere ikinci gidişim. Yemekleri çok güzel,fiyatları makul... Dört ayrı  yemeğin servisini aynı anda yapıyor mesela ki, ben buna çok önem veririm. Bazı yerlerde biri yer biri bakar yapıyorlar gıcık oluyorum.Özellikle Çiya bu konuda çok ama çok kötü...Sadece yemeklerin lezzetli olması yetmiyor. Burada tek işlemeyen şey çay servisi...ramazan dolayısıyla ya cola ya çay ya da ayran mayran içiyoruz zaten.  Yemeğini yedin,servis eş zamanlı ve tam olarak yapıldı,ambians güzel. Hava kararınca  mumlar yakıldı,masaya geldi... Ama abi ben ne yersem yiyeyim, ne içersem içeyim sonunda çayımı içerim... Çayları da güzel,demleme,ince belli bardakta,kaliteli çay kullanıyolar ama ah bi gelse o çay bi gelse:)))  Birer çay,kahve içtik  hadi adam gibi çay içebileceğimiz  bir yere gidelim dedik...Gide gide,bula bula bir nargile cafeye oturmuşuz...Fokur fokur nargileler,nargile kokuları içinde  gülmekten öle öle çay içtik... Ooooo baktık gece yarısı olmuş,hadi dağılalım dedik....Aysun ,gelmişken bi gazımızı yemeden bırakmadık seni öyle de misafirperverizdir:)


Ülke gündemi hala kaynayan kazan gibi... Ben kısık ateşten yanayım...Yani yemeği yakmadan ama altını da söndürmeden yemeği devamlı sıcak tutabiliriz...Bundan nemalanan ,bu sayede kendi reklamlarını yapanlardan  rahatsız oluyorum .Bu konuda da konuşmuyorum da yazmıyorum da , o kadar çok konuşan var ki bir de ben konuşmayayım artık.

Artık yaz rehaveti çöktü...Kimler okuyor,okumuyor bilmiyorum ama güzel olsun pazarınız...