Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Mart 2012 Cumartesi

Yürüdük ey halkım unutma bizi

Başlığın nedeni yazının en altında:)

Bugüne Cancan'ımla kahvaltı yaparak başladım. Sabah aradı -Cicianne , ne zaman geleceksin dedi. Hemen dedim hemen... Giderken ona en sevdiği çorbayı yaptım götürdüm.Kapıyı bana O'açtı. Cicianne bastonlu dedenin kapısını çaldın mı? dedi. Ben anlamayınca Annesi anlattı. Geçen gün annesi tam apartman kapısını açarken, O da işgüzarlık edip , boyunun uzandığı en alttaki zili çalıvermiş. Alt katta yalnız oturan yaşlı adam da balık temizliyormuş. Otomatiğe basmadan direk kapıyı açmış. Elleri kanlı kanlıymış, onu görünce bizimki çığlığı basmış çok korkmuş. Adamcağız ellerini yıkayıp gelmiş, buna sarılmış öpmüş falan ama , defterden silinmekten kurtulamamış. Birlikte kahvaltımızı yaptık, Şirinler'in sinema filmini izlememiştim, birlikte izledik. Bana anlatacağı çok şey birikmişti. Gamse'nin hediye ettiği Dinozor parkı biletini baba oğul kullanmışlar ama dört boyutluymuş. Kanatlarını açıp gelirken, kuyruğunu çarparken çocuğun ödü kopmuş. Onu anlattı. Geçen gün ilk kez duyduğu gökgürültüsünü anlattı. Ayşe Yağmur'la yıl sonu gösterisi yapacaklarmış onu anlattı. Götürdüğüm çorbadan iki tabak içti. Bu sırada benim de çıkma saatim geldi. Gel birlikte uyuyalım dedim, bana köpek balıklarını anlatırken uyudu. Yatırdım odadan çıktım , baktım bu kez de Uras efendi benim çorbayı kaşıklıyor. Annesi valla yarım metreden ağzını açıyor çorbaya dedi.

Cancanlardan çıkıp yan komşuları Zeya'ya geçtim.Pırıl pırıl, mis gibi havada, Prens Adalarına karşı teras parti yaptık. Balığımız, beyaz şarabımız, salatalarımızı şahane sohbetimize katık oldu.Ebru blog adıyla Ebrucuk ama şimdilerde tembellik edip yazmıyor ve de Zeya'nın çocukluk arkadaşı ama çoktaaan bizim gruba katılmış olan Elçin ile çok ama çok güzel bir gün geçirdik.



Dönüşte ben biraz yürüyeyim dedim ve Bağdat Caddesi boyunca; Fenerbahçe Lisesine kadar yürüyüp, oradan dolmuşa bindim.
Bu bando takımı caddeyi baya bi neşelendirmişti.

Bu gelin gibi ağaçta, biz inanamasak da artık baharın geldiğini gözümüze sokuyordu:))

Dolmuştan Kuşdili caddesinde inmek ve Natilius'un önüne kadar yürümek zorunda kaldım. Yüce Yaradan, yürümek mi? istiyorsun al sana yürümek dedi bana. Trafik tamamen kapatılmıştı.Halk evleri şenliği varmış. Ha bire ses sistemleri ve , sahne kuruluyordu meydana. Halk perişan olmuş. Yaşlı insanlar artık yüyemiyorlar, taksi yok. Meydan da kalakaldım. Sonra Natilius'un önüne kadar yürüdüm. Bir taksi gördüm. İçinde iki yaşlı kadın vardı, binmişler ama taksici gitmiyor. Çünkü Moda yönüne gideceklermiş. O yönden geldiğim için ben de biliyorum ki, trafik kapatılmış. Neyse kadınceyizler inmek zorunda kaldı, ben hemen bindim. Adam korktu, nereye dedi. Çek kardeşim yav, korkma dedim. Bizim ora müsait. O yöne Kadıköy'den araba kalkamadığı için açık yoldan zırt diye eve geldim.

Şimdi yetkililerden bir ricam var. Haberlerden sonra sunulan hava durumu gibi bir de İstanbul'un miting durumu sunulsun. Ona göre hareket edelim. Bu kaçıncı mağduriyetim arkadaş ya. Hep mi? beni bulur.

Neyse sonunda evime kavuştum.

................................................................................................................................................................
Yarın 1-Nisan...Dünya şaka günü olabilir ama bunun yanında tarihe Lale ve Zeki'nin nişanlandığı gün diye de not düşülür:))
Geçen yıl şunları yazmışım, artık 32 yerine 33 yıl olmuş.Bundan tam 32 yıl önce Babam eve gelip- Nişan yapılacak salonun yani Aksaray Orduevinin sadece; 1-Nisanda boş olduğunu ve okeylediğini söyleyince; şaka dedim bu tarih, şaka..
Ama her şakada bir gerçek payı varmış demek ki. Neyse ki davetliler , davetiyeleri ciddiye aldılar da; biz 1-Nisan-1979'da nişanlandık. Saçlarımı yapan kuaför ; teyzemin kulağına eğilip - ay bunlar kaçtılar mı? ya da akraba evliliği falan mı? niye bu kadar küçük evleniyorlar demiş. O tarihten tam 4 yıl sonra evlendik...
Nişan töreninden aklımda üç şey kalmış..biri annemi hüzünlü gören kayınvalidemin, anneme kız veriyorum diye üzülme,sen bana Lale'yi verme , Zeki senin oğlun olsun demesi ...Ve evrene mesajın hemen gitmesi, duanın oracıkta hemen kabul olması... O tarihten sonra Zuz'un velisinin bile kocamın olması. Erkek kardeşimi askere kocamın götürmesi. Hatta , onun hemen asker dönüşüne rastlayıp, aynı yere de düşmesi nedeniyle, alayın depo bölümünün kardeşime geçmesi.
Sanki sünnet düğünüymüş gibi programa konulan palyaço gösterisi ve içkiyi kaçırıp dansözün karşısında kadın programını bitirene kadar oynayan kocamın çocukluk arkadaşı:))
Gerisi çok eskiden görülmüş ve hala hatırlanan güzel bir rüya gibi...