Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ağustos 2014 Pazar

ANADOLU SOFRASI

 Cumartesi  akşamı yine bir aile yemeği yedik.Bu seferki yemek  bize çok tanıdık bir yemek  olan Tokat Kebabı... E ne de olsa bir tarafımız Niksar- Tokatlı... Yani benim bir tarafım:) çünkü geri kalanının tamamı  oralı :)...
 




Tokat Kebabını , Tokat'da yemiş kadar hatta daha lezzetli yiyebileceğiniz bir yer var Çengelköy'deki  Anadolu Sofrası...Gerçi Vedat Milor gidip burada bu kebabı yedikten sonra, programında  Tokat Kebabı yemediyseniz hiç kebap yememişsiniz dedikten ve de  son çıkan "İSTANBUL da 100 LOKANTA'' adlı kitabına burayı aldıktan    sonra çoğu kişi tanıdı bu kebabı... Gerçi bizim damak tadına son derece düşkün kızlar hafta sekiz günde dokuz bütün arkadaşlarını götürdüler buraya...


Yapılışı, yenilişi hiçbir kebaba benzemez.Gitmeden önce telefonla sipariş vermekte fayda var. 40 dakika civarında servise hazır oluyor. Tokat kebabı özel hazırlanmış odun fırınında pişiyor. Odun olarak is kokmaması için gürgen odunu kullanılıyor. Patlıcan, kuzu eti, patates, kuyruk yağı, domates, sarımsak ve yeşil biber şişlere takılıyor. Sonra bu şişler fırına dik olarak asılıyor. Pişirme sırasında etlerin yağları alttaki hazneye akıyor. Bu yağlar sos olarak kullanılıyor Ocağı farklıdır, sebzelerinin doğranışı,şişe dizilişi hatta şişlerin ocağa diziliş şekli bile diğer kebaplardan farklı gördüğünüz gibi.... Et pişerken suyu,yağı sebzelerin içinden akarak alttaki lavaş üstüne dizilmiş domateslerin üstüne akar. Asıl lezzet işte burasında... O altta kalan lavaşı Gamse kimselere kaptırmaz :)
 
:






 Ulaşım için Üsküdar'dan  15 S... Kadıköy'den 14 R  ye binerseniz  Medvia Hastanesi(Eski Sefa Hastanesi) karşısında ineceksiniz. Gitmeden yarım saat önce falan sipariş verirseniz çok beklemezsiniz. Çünkü pişmesi  40 dk falan sürüyor.

Çok keyifli bir yemek yedik, çok güzel hizmet aldık. Ben de dedim ki burayı sadece ben bilsem, bu lezzeti sadece ben tatsam olur mu ? Tabikitleri de olmaz:)


 
 


30 Ağustos 2014 Cumartesi

Cum cum cumartesi

Cumartesi sabahında Gamsegamse'nin evi hareketlendirmesiyle başladık:) Havuza gidiyormuş. Peştemalim, pembe bonem nerede   sözleriyle gün başladı... Ben de uyanınca öldür Allah bir daha uyuyamam çaresiz kalktım. Salona girmemle beni gören kaplumbağa yani atabilse sevinç çığlıkları atardı. Önce onun yemi sonra benim yeşil çayım...
Biraz maillerime baktım, haberlere baktım, blog o kadar sessiz ki bu aralar bazen yazmak içimden gelmiyor  ama yeni yazı ekleyen arkadaşlar var mı diye ona da baktım. Sonra da çok güzel bir belgesel izledim. Çöpte bulduğu bir Dostoyevski kitabıyla hayatı değişen birinin  hayatının belgeseli... Mutlaka izleyin,link vermeme gerek yok çünkü; youtube da var... Çöpte Dosteyevski Buldum  olarak arayın...



Filmden söz etmişken, dün vizyona giren Süper Baba adlı fili izledik dün akşam. Bir insanın 533 çocuğa sahip olması ya da 533 kardeşiniz olması nasıl bir şey izleyin görün...Çok keyifli bir filmdi.



Okuduğum kitaba gelirsek; Bibliyomanyakların eylül ayı kitabı olan  ''Çok Kısa Bişi  Anlatıcam/ Alper Atalan'' ı okuyorum. Kısa kısa çok keyifli  öykülerden oluşuyor...


Cumartesinin yemeği de zeytinyağlı taze fasulye idi... Dünden yaptığım yeşil mercimekli  kare hamurlu çorba  ve kıymalı  dometesli makarnaya eşlik edecek...

Peki sizin cumartesinizde neler var?

26 Ağustos 2014 Salı

Çok ama çok sıkıcı bir gündü blog, bunu bil istedim. Her şeyi biliyosun bunu da bil :)

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Leylak Leylak havada

 Leylak Dalı;İstanbul semalarında uçtu sanki, sanki diyorum   çünkü bir göründü bir kayboldu,geriye birlikte olunan çok güzel bir günün tadı kaldı.Gelmeden günler öncesi programımızı yaptık ve  küçük sapmalar olsa da aynen uyguladık. Sapmaların nedeni tabiki de benim ,çünkü İstanbul'da kaybolmaya ben  henüz yürürken başlamışım. İlk kayboluşum bir yaşında Kapalı Çarşı'da olmuş.Henüz kavak yelleri başlarında esen anamla babam, misafirlerini gezdirmek için Kapalı Çarşı'ya götürmüşler. Gezerken gezerken -Lale nerede demişler... Senin elini tutmuyo muydu, hayır senin elini tutmuyo muydu derken; Babam heyecanlanmayın ben onu bulurum demiş. Ve  bir gelinlik mağazasının önünde beni aval aval gelinliklere bakarken bulmuş. Çünkü az önce yanından geçerken aynı bakışlarla bakmışım oraya ve babam farketmişmiş.Bu da erkenden evleneceğimin habercisiymiş demekki :)Neyse efenim İşte ben Balat'da bir kaybolma olayı yaşatıp, asıl gitmek istediğimiz yere değil de  ama neyseki görmekten keyif aldıkları bir yere çıktı yolumuz :) Hem Orhan Kemal'in evini görüp ne yapacaktınız eski püskü bi ev işte heheheheeh onun yerine güzelim Gül Camiiyi gördü  Funda ve Özlem :)

Neyse efenim sadede gelelim ve günün başına dönelim. Sabah kahvaltımızı Kız Kulesini seyrede seyrede Filizler Köftede yaptık. Burası benim en favori mekanlarımdandır, biliyorsunuz. İstanbul'u kısaca gezdirmek istediğiniz bir varsa hiç yorulmayın buraya getirin. Aha deyin Kız Kulesi, Galata Kulesi, şu gördüğün Dolmabahçe Sarayı, yanındaki Çırağan Sarayı... Karşında Tarihi Yarımada, o gördüğün Topkapı Sarayı, azcık sağa kaydır bakışlarını  Sultan Ahmet Camii, arkada görünen Süleymaniye...Daha ne olsun  di mi?)... Kahvaltımızı Funda, Leylak, Özlem(Macera Kitabım) ve Ekmekçi Kız ile birlikte uzun uzuuun ve çok keyifli bir sohbet eşliğinde yaptık. Sonra Ekmekçi Kız bizden ayrıldı. Leylak ve Funda  tekneyle ''Kız Kulesi''ne geçti. Özlem ve biz kıyıda bekledik onları... Leylakım da boş durmamış bizi tekneden fotoğrafla tespit etmiş :)



 (Sanırsın ki biblo ayol)

 (Leylak'ın bizi tekneden tespit ettiği foto, mübarek paparazzi olaymış :)

Sonraki program; Haliç Vapuru ile Haliç'de gezinti idi... Hemen vapura yetiştik ve Haliç'deki kiçük iskelelere uğraya uğraya vardık son durak olan Eyüp'e...Kimse Eyüp'de inmek istemeyince vapurdan inmedik ve   geri dönüp Ayvansaray İskelesinde indik. Oradan da ver elini Bozdoğan Kemeri yanında Fatih Kadınlar Pazari içindeki Şeref Büryan Salonuna...Büryanlarımızı yedik, yayık ayranlarımızı içtik hayde şimdi de Zeyrekhaneye çay içmeye dedik. Yorulan ayaklarımız burada dinlendi azizim. Bizden başka kimsecikler de olmayınca biz oraya bi yayılı yayılıverdik :) Kahveler, naneli limonatalar,  güzelim manzara derken aaaa akşam oluyo kalkın daha çok iş var üstelik de gece Kadıköy programı var diye birbirimizi harekete geçirdik...
( Elimde en sevdiğim içeceğim ile bendeniz, Haliç Vapurundan gülümser Leylak'ın objektifine)




 (Bozdoğan Kemeri gölgesine sığınan İstanbullular :))
( İşletmesini Koç Ailesinin yaptığı Zeyrekhane)
 (Zeyrekhane'nin karşısında bulunan Molla Zeyrek Camii... Sittin senedir tadilatta)

Ben buraya gelmişken artık bir Orhan Kemal'in yaşadığı sokağı falan görürsünüz dediydim, amacım eski sokaklardan dolaşa dolaşa onları Balat'a indirmekti. Ama ben ne yaptıysam onları Balat'ın Bağdat Caddesinden:) indirdim Balat sahiline... Ama neyse Gül Camii ve bu Bizans kapısı kurtardı beni :)






Biz bunları yaparken akşam olmuş farketmemişiz. O sırada Kadıköy'de ''Hamsi Pub '' da bir grup da bizi beklemekte... Hemen Eminönü-Kadıköy vapuruna koşturduk. Vapurun yan tarafında açıkta yolculuk yaptık da biraz sıcağı attık üstümüzden...

Günün altın vuruşu Hamsi Pub da oldu... Bir kaynaşma, bir muhabbet gitti anlayacağınız...



Tadı damağımızda kaldı Leylak'ım... Sankime sankit bi setap gördük... Yine gelin, geniş geniş gelin...




Not: Ayvansaray'da bindiğimiz takside, yok ben ödeyeceğim, hayır önde ben oturuyorum ben ödeyeceğim   diye biz didişirken - en iyisi ben almayayım diyen Çorumlu şirin taksicimiz de bugünün güzellikleri arasındaydı...



21 Ağustos 2014 Perşembe

Kayıt lütfen :)

Bu hafta benim açımdan oldukça hızlı geçiyor. Ağustos ayı sanırım yazın en hızlı yaşadığım ayı oldu :)
 Bu haftanın ilk programını ilkokul arkadaşım İnci ile yaptık. Çamlıca İş Bankası Korusunda  hem onun emekli oluşunu kutladık  hem de korunun keyfini çıkardık koruda taflan ağaçlarının oluşu beni çok şaşırttı. Ordu dışında hiç rastlamamıştım. Hemen daldık tabi...Siyah beyaz  fotoğraftaki küçük kızlar İnci ve ben görülüyoruz. Benim bir doğum günümde çekilmiş bu resim. Daha dün gibi gelse de yıllar geçmiş gitmiş ve İnci'nin emekli oluşunu kutlamışız...






Dün gece de geleneksel  ''yıldızlar altında teras parti''mizi yaptık.Yine samanyolunu aradık, büyük ayı ,küçük ayı, artık teknolojide sınır tanımayan  programlar sayesinde burçlarımızı oluşturan yıldızları bulduk. Valla acaip bir şey bu skywiew programını telefonunuza indirin ve yıldızlı havada göküyüzüne tutun. Benim gibi radyo çağında doğan biri için biraz fazla geldi :)




Bir kitaptan söz edeceğim şimdi. Martı Yayınlarından çıktı. Adı; Beni Bulun/Michelle Knight... Arkadaşının babası tarafından kaçırılıp 11 yıl  esaret altında tutulup çeşitli işkencelere ,tecavüzlere    maruz kalışını anlatıyor  Michelle bize. Daha önsözünü okurken kafamın derisi uyuştu.Sanırım bu yıl bu kitaptan çokça konuşulacak. Ben de okuyup bitirdiğimde geniş geniş söz ederim.


 Ve yeni bir haber size... Martı dergisinin Ağustos sayısı için  kitap yazısı yazdım. Bu dergi her açıdan çok donanımlı aradığınız her şey var. O yüzden okumanızı öneriyorum.


Dergiyi buradan sayfalarını tık tık çevirerek okuyabilirsiniz... TIK

Şimdilik gittim ben...

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Ferahfeza

Canım İstanbul nasıl da ferahladı dün akşamdan beri. Şu anda pencereden içeri giren rüzgar neredeyse üşütüyor beni... böylece kalsak, o sıcak, yapış yapış, bizi nemden boğan yaz gitse yerini bir kızıl sonbahara bıraksa...Ayni eski Yeşil Çam filmleri repliğinde olduğu gibi ''çook mesudum'' bu havadan dolayı :)Dün meteorolojiden yağmur müjdesi alınca ellerim havada gözlerim yolda, yağmur mevlam su diye gözümü havaya dikip, yağmur bulutlarını bekledim resmen...Çok da güzel yağdı...

Hava azcık serinledi ya hemen koştum kuru fasulye ıslattım:) Akşama kuru fasulye pilav var anlayacağınız...Ve benim kuru fasulyem böyle taze nane ile yenir ve tadına doyulmaz..


Hemen ekleyeyim  ''Bibiliyomanyaklar'' da bu haftanın yazısını ben yazdım... Berlinli Apartmanı/Yaprak Öz... Yorum yazanlar arasından bir kişi her zamanki gibi bir kitap kazanıyor. Bu kez benim okuyucularımdan biri kazansın istiyorum. Umarım da öyle olur...Bi  TIK


Dün akşam kızlar evde yoktu biz de karı koca film izledik. Panama Terzisi... Bir politik komediydi  ve beğendik.



 Bu kadar valla, ben şimdi kendime bir film bulup ferahfeza izleyeceğim...





16 Ağustos 2014 Cumartesi

Bizim Evin Orta Yeri Sinema

Nasılsın benim canımın taa içi okuyucu...Beni sorarsan sıcak havalarda yapılabilecek en iyi şeyi yapıp serin serin salonumda film izliyorum. Mutfağa sadece buzlu limonlu suyumu almaya gidiyorum. Bu ara çayı bir kahvaltıda bir de akşam içiyorum.
Bugün bir izledim. Nasıl güzeldi, mutlu sonu bile ağlattı beni, gerçek gibi sevindim insanlar mutlu oldu diye:)35 yıldır Fransa'da kapıcılık yapan 2 cocuklu Portekizli bir ailenin amcalarından miras kalmasıyla yaşananlar.neşeli bir film.Türkçe adı; Yaldızlı Kase




Dün izlediğim filmin adı ise; Miss Pettigrew Lives for a Day - Öyle Bir Gündü Ki!...Bu da çok keyifliysi... İnsanların dış görünüşüne bakmamalı, kimin içinde ne gizli bilinmez... Miss Pettigrew gibi mesela... Bir temizlik işcisinin içinden bir sosyal danışman çıktı :)




Geceleri yatakta Slyvia Plath okuyorum. Dün gece okuduğum bölümde ilk intihar denemesini yaptı. Zaten okurken , nasıl adım adım intihara yaklaştığını anlıyorsunuz. Böyle huzursuz bir ruhun ölmeden huzur bulmasının ne denli imkansız olduğunu da...Bunu söylemek çok kötü biliyorum ama okurken bile o duygu geçiyor insana...Sabahlarıysa  limonlu buzlu suyumu alıp,okuma odasına geçiyorum, daha hafif şeyler okuyorum.
 Bu sabah da öyle yaptım ve sonra kahvaltı için kocam usulü menemen yaptım. O nasıl mı şöyle:) Bibersiz bir menemen bu... Önce istediğiniz kadar domatesi rendeleyin, sonra bunları tereyağda sos kıvamına gelene kadar pişirin. Çıptığınız yumurtaları üstüne dökün, karmakarış olmasın yumurtala rher tarafa yayılsın domates aradan fıkırdayıp yüzeye çıksın... Yumurtalar pişince kaşarını dökün ağzını kapatın ,erisin. En üste kırmızı pıl biber serpin ve servisinizi yapın... 


 Bu sabah Vatan Kitapa baktım biraz bu ara hiç ilgimi çeken bir kitap çıkmıyor açıkçası. Çok kısır bir dönemdi...Vatan Kitap demişken, kahramanının ''Don Kişot''un yazarı olan Cervantes'in olduğu bir kitap yazılmış.-Cervantes Sokağı/Jaime Manrique- Bu kitapla ilgili yazıyı okurken Cervantes hakkında çok da yeterli bir bilgiye sahip olmadığımı anladım.Mesela Shakespeare ile çok yakın tarihlerde doğduklarını ve bir gün arayla öldüklerini, Cervantes'in İnebahtı savaşına katılıp, Osmanlılar tarafından yaralandığını gibi...O yüzden sanırım ilginç bir kitap...



Hayde gittim ben...






14 Ağustos 2014 Perşembe

Nostalcici geldi haaanııımmm

 Leylak Dalı bir yazı yazdı, yazısını bitirirken de  aynen şöyle yazmış ''Son olarak, hayatının bir döneminde-daha ziyade çocukluk-duvarında bu halıdan asılı bir eve girdim ya da yaşadım diyenler parmak kaldırsın :) Resmi görünce hiiiih dedim. En eski arkadaşımı,sırdaşımı buldum. Benim çocukluk yatağım duvara dayalıydı. Ordu  rutubetli bir yer malum, Annem yatağımın dayalı olduğu duvara bu duvar halısını asmıştı. Geceler boyu elimi üzerinde gezdirerek, oradakilerin yerine kendimi koyarak ne hayaller kurdum, neler anlattım bir bilseniz. Elinde mavi nazar boncuklu çanta olan kadın en beğendiğimdi ve doğal olarak da kendimi onun yerine koyardım. Duvar halısında evcilik gibi bir şey oynardım işte...

(Fotoğrafı çeken: Leylak Dalı
Fotoğraf makinesi Funda(Madeni Cesaret)  :)


O duvar halısını görünce - aa bi tane de ayılı olan vardı dedim.Ama tüm aramalarıma rağmen onu bulamadım ama  tablosunu buldum.Meğer aslı bir tabloymuş. Ivan Shishkin isimli Rus ressam tarafından yapılmış.Yaz aylarını geçirdiği Estonya'da 1889 yılında yaptığı düşünülüyormuş.Adı;Bir Çam Ormanında Sabah... Rusya'da en sevilen iki tablodan biriymiş.( diğeri  hangi tablo acaba çok merak ettim, iki yıl önce bir Rus resamlar sergisi gezmiştim. Gezerken işte bu resim diyorsunuz) Bana bu halı;'' Ayşegül  Ormanda'' kitabını hatırlatırdı.





Şimdi bu nostalji işine dalınca;  Annemin çapraz olarak astığı  (zaten herkes de öyle asıyormuş)Arap kızlarını anmadan olmaz...Bir kaç yıldır karı koca bunları aramaktayız. Nerede bir eskici görsek hemen dalıyoruz. İnternette bir iki yerde satışına rastladım ama hasarlıydı... Olmadı Beyaz'dan isteyeceğiz artık:)Onun stüdyosunda ve Seksenler dizisindeki evde var... Bu aşağıda gördükleriniz gibi...Gitti Gidiyor da bulduğumu sanmıştım ama satılmış.

Sizin çocukluğunuzdan, aklınızdan silinmeyen objeler var mı?




10 Ağustos 2014 Pazar

Senden Sonra

Bugün  başımı havaya kaldırdığımda   göç eden leylekleri gördüm. Sen gideli kaç kez göç ettiler kimbilir. Leylek sürülerini görünce ne kadar sevindiğini hatırlıyorum , zira leyleği havada görmek o sene çok gezeceğine delaletti :) Severdin seyahat etmeyi,o yüzden mi böyle alelacele gittin.
Halbuki o beyaz hırkanı omuzlarına koysaydın, mavi farını pembe rujunu sürseydin, mantar topuk terliklerini de giyseydin babamı karşılamaya sahile inseydik, o kızıl saçların denizden esen rüzgarla savrulsaydı, o pembe,yandan pompalı parfüm şişenden sıktığın parfümün kokusu bize gelseydi.Ben yine gizlice sıkmış olsaydım, kendi kokumu duymak için ben de sallasaydım saçlarımı...
 Şu  resimde yine babamla bir seyehattesin,geçeceğiniz yollarda yemek yiyebileceğiniz bir yer olmadığını bilen babam tüm önlemlerini almış, sana yine mangalını yakmış.Şimdi var mı acaba, o zamanlar karayollarının bu tür  yerleri vardı, iki taş masa, bir ateş yakabileceğin  bir ocak olurdu. Az dağ yollarındaki böyle yerlerde babamın ziyafetlerine konmadık.


 Bugünlerde şenliklerdesin diye çok seviniyorum, fındık zamanı geldi, şarkı türkü fındık topluyordur fındık işcileri...
Bizi merak etme hepimiz iyiyiz, müjdem var sana Metin dede oluyor, düşünebiliyor musun oğlun dede oluyor,Burcu bizim Cucu'nun oğlu olacak. Bizim kızlar da iyi aynı okulda öğretmenlik yapıyorlar bu bazen iyi bazen kötü ama iyi kısmı ağırlıkta :)

Yazlar geçiyor, kışlar geliyor yaşım senin yaşına yaklaşıyor, 13 yıl sonra aynı yaşta olacağız...İklimler  de değişti sen gideli, artık meteoroloji hortum uyarısı yapıyor sürekli. Sen yağmurda yıkansılar diye panjurları açardın ya  her yağmurda, nedense aklıma bu geliyor.
Hep diyorum sana İstanbul artık o senin İstanbul'un değil, dilencileri bile Suriyeli artık. İlk kez bu sene İstanbuldan gitmeyi konuşmaya başladık, hemen değilse de kademeli bir geçiş olur belki... Zuz, asla başka bir yere yerleşmenize izin vermem diyor ama bakalım kısmet be Anne...

 Bugün yine bir seçim yaşadık,ülkece ...Şükürler olsun ki kazanan tarafta değilim.

Öptüm seni ruhundan ruhundan...






6 Ağustos 2014 Çarşamba

Boy verme oy ver

Ara vermişim yine yazmaya...  Ama blog benim sosyal platformlardaki ilk göz ağrım. Ocak ayında 9 yaşına basacak dile kolay. Bu blog vasıtasıyla hayatıma  unutulmaz anılar ve hep benimle olsunlar diyebileceğim arkadaşlar, dostlar katıldı.

Neyse dönelim neler yaptık neler ettik kısmına...

Haftada iki üç kez  Fenerbahçe Orduevinde havuz-deniz faslı yapıyorum.Hafta içi çok tenha oluyor. Bir çam ağacım var,erken gidip de onun altına yatamazsam gıcık oluyorum:)...Kitabımı okuyup,şezlonga yayılmak, sıcaklayınca havuza dalmak,akşama doğru deniz kıyısına inip ,Adalara karşı yüzmek en büyük keyfim. Denizden çıkınca da deniz kıyında yürüyüş,şu gördüğünüz zakkumun tam arkasındaki salıncalıklı kanepede ayaklarımı uzatıp şu manzaraya karşı  sallana sallana  geceyi getirmekle noktalamak günün altın vuruşu oluyor.


''Slyvia Plath Günlükler''okuyorum araya da romantik kitaplar attırıyorum,yazın ambiansına uygun olarak:) Geçen gün  '' Düğün Hediyesi''ni okudum mesela... Kızımız, köşesinde yazdığı yazı ile lokantısının batmasına neden olan adama, işe girdiği başka bir lokantanın mutfağında ,adamın kardeşine hediye deceği düğün yemeğinin hazırlayıcısı oldu tesadüfen:) Pek sevimli,pek romantikti. Düşünün uzanmışsınız kumasala, güneş damlamış içinize kulakların çınlasın Sertab Erener:)) hal böyleyken elinizde de bu romantik kitap,bir taraftan da buz gibi limonlu iceteanızı hört hört çekiyorsunuz( kabul edelim bu kısım romantik olmadı) şöyle yapalım o zaman, hafif hafif yudumluyorsunuz, o sırada damağınıza yayılan serinlik, kalbinize dolan sıcaklıkla hoş bir tezatlık oluşturuyor ay bu ne be...Hört hört çekmek daha iyi:))


Film derseniz valla ne kadar eski Yeşilçam filmleri varsa izledim bu ara, hatta bugün Türkan Şoray ve Kartal Tibet'in oynadıkları ''Vukuat Var'' ı izledim.Geçen gün de  Hülya Koçyiğit ve Engin Çağlar'lı ''Kınalı Yapıncak''ı izlemiştim.

Film kitap olayı bu durumda...

Kızlarım tatilden geldi, Naziş Cunda'da Zuz'laydı... Gündüz deniz sonra Cunda geceleri derken iyi bir tatil yaptı. Gamsegamse yakınlarda takıldı,''Büyük Ada Anadolu Klüp'' te kaldı bir kaç gün ama ben yağmur geliyo anonsunu yapınca koptu geldi:)
Madem kızlar eve toplandı ben de en sevdikleri pastayı yapayım dedim ve hemen bir mozaik yaptım. Bence en kolay ve en hafif pasta ve de  benim de en sevdiğim... İki paket pötibör büsküviyi hemen  ufaladım. Ufaladım dedimde çok küçük parçalara ayaırmadım. Bir buçuk su bardağı süt,üç çorba kaşığı şeker, ceviz kadar tereyağ ve üç çorba kaşığı kakaoyu bir kapta yağ eriyinceye kadar ısıtıp karıştırdım ve büsküvilerin üzerine döküp iyice karıştırdım. Sonra büyükçe bir buz dolabı poşetini yanlarından keserek açıp, bu karşımı üstüne döküp piramit şeklini verip ,sardım sarmaladım buzdolabının buzluk kısmına attım.


Pazar günü Cumhur Başkanlığı seçimi için oy kullanacağız. Diyeceğim  aşağıda gördüğünüzdür.





Hayde gittim ben...