Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ekim 2009 Cumartesi

Ben size , bizim aşağı katta oturan arızadan söz ettim mi? hiç . Yalnız yaşayan , yaşlı bir adam. Zaten apt on daire. Dört dairede aile var, geri kalan dairelerde yalniz yaşayan insanlar oturuyor. O nedenle pek sakin bi apartmanız. Kokmaz bulaşmaz. Disiplinli. Balkona çamaşır asmak yasaktır , merdivende yüksek sesle konuşmayız falan. Ama bu arıza bey, tek kişilik ordu gibidir, esneyince , kızlar uykudan uyanır. Kulağı az işiten babam bile ne oluyo diye sorar. Sabahları onun söylediği şarkılarla uyanırsınız. Buraya kadar iyi, bu adam bu gün biz merdivenden inerken , siz benim yukarı katta mı? oturuyorsunuz dedi. Biz apt de tam altı yıldır oturmaktayız. Yüz kerede kapıya lüzümsuz sorular için gelmiştir, hatta apt ,nin dış cephe boyası değişirken bile gelip fikrimi alma nezaketi göstermiştir , nası olduysa. Yani öyle sorunca , merdivenden adamın üzerine uçacaktım az kala.

Biz bu günkü fırtınada ev de değildik :)))). Ama çok uzakta da değildik. Kız kıza Capitole gittik. Alişveriş yaptik. Gloria Jean's da kahve molası verdik. Sonra eve gelip dünkü yaptığım ıspanaklı , patatesli rulolarımızı ısıttık, pastamızı yanı başımıza aldık, çayımızı demledik ve film izledik.

Sonra bana rahatlık battı, gittim ayakkabı bölümümüzü aldım aşağı, düzelttim, verilecekleri ayırdım. Günlükleri ön plana aldım, oldu bitti.

Siz hiç aldatılmış olmayı dilediniz mi? hiç. Ben bu gün diledim. Biz otururken yanımıza gelen, o narin kızacağızın kucağındaki ağzı maskeli küçük bebeği hala unutamıyorum. Biz annesine yardımda bulunurken o sapsarı yüzüyle , annesinin topuzuyla oynaması hiç gözümün önünden gitmiyor. İnşallah Allahım inşallah dedim, bu kadın bizi aldatmış olsun.

Şimdi yarın için iyi bir pazar diledim ve hemen gittim.

28 Ekim 2009 Çarşamba

pazar teyzeleri ve Karadeniz Güzeli isabella

Kızlar tatilde ama, artık biyolojik saatleri ereken kalkmaya kurulmuş. İyide azcık yatak keyfi falan yapın dimi. Ben çayımı almış, yatağıma kurulmuş, afiten afiften müziğimi açmış, kitabıma dalmışken, biz acıktık diye yatağa zıplıyorlar.Günün en sevdiğim saatlerinin içine...Şimdi eğer yeni okuyan biri varsa beni, bu kızların yaşını 7-8 hadi bilemedin 9-10 diye düşünür. Ah yeni okuyucu; dana kadalar desem. Kocca zırantalar desem sana, hatta.

Dün akşam fener alayına katılamadık, yeniden hastalık tazelenmesin diye. Ama akşam Cancan geldi. Annesi ve Babası havai fişek gösterisi izlemek üzere The Marmara'nın roofuna kuruldular, Gamsegamse de Mado'nun üst katından izledi.Cancan biraz ürktü seslerden, korkunca ko ko diyor.Sarılıyor bana, korkma diyorum korkma, ben yanındayken hiç bir şeyden korkma. Bu sene bu güzelliği kaçırdık. Seneye inşallah.

Araya hastalık, bayram girince pazar
maceralarını atladık , işte onlara da bir selam çakalım.

Pazarda kestane alırken , ha bire yanımda 3 kilo al 3 kilo al, ben 3 kilo aldım, çok güzel diye beni dürtükleyen teyze- param bitmişti ayol, artık. Aldık işte iki kilo bitince, yine alırız. Hem kestane kıranımı var yarın.


Sonra yine aynı teyze, Ben Zuz'a muhacir üzümü alırken, çok güzel çok güzel fazla al, reçel yap diye geldin yanıma. Bak şüphelendim artık , yoksa gizli müşterimisin. Var ya marketlerde hani gizli müşreriler, müşteriyi o reyona çekmek için abartılı abartılı davranırlar. Hatta ünlü bir market zinciri ,gizli müşteri ilanı vermişti gazetelere bir kaç yıl önce.

Muhacir üzümü: Elül ortasında çıkar piyasaya. Küçük, siyah kokulu bir üzüm. Dünyada isabella üzümü diye bilinir. Ama Ordu'da muhacir üzümü denir. Asma şeklindedir. Ağaçlara sarılı olarak yetişir. Aslında şıralık üzüm ama Karadenizde sofralık olarak tüketilir. Beykoz köylüleri getiriyor pazara. Ağzımda parfüm kokusu bıraktığı için pek yemem. Ama Zuz eylül girdi mi başlar, üzüm çıktı mı? , gördün mü diye.


Biber alırken burdan alma ,yukarda bir buçuk diye dirsek atıp böğrümü delen teyze, ayol bu gün yaşlı teyzelerin sosyal etkinlik günümüydü.
Birde şu sebze arabalarını kullanmanız için, trafik size kurs açsa. Direk geçiyorsunuz, insanın üzerinden, bi sinyal falan verseniz:))))

Selam size buradan.Öptüm ellerinizden.

Yağmurlu bir gün yaşıyoruz İstanbul'da. Biraz önce , biraz yürüdük çise altında Naziş'le. Eve gelir gelmezde hemen hapşırmaya başladım, sesim değişti.

Şimdi bir kahve vakti.Kalın sağlıcakla.


Düzenleme-1: Bu yazıyı yazdıktan sonra, kahvemi neyin içtikten sonra, girdim mutfağa, ıspanaklı ve patatesli rulolar yaptım. Dondurucuda hazırlanmış iç malzelerim vardı. Zeytinyağlı pırasayı da attım ocağa, peşine bi de çikolatalı yaş pasta taktım. Kendimle gurur felan duyuyorum.

Kızlar tabikide dışardalar:))))

Bu gün de kısa kısa

Daha iyi uyandım bu gün, gece öksürük nöbetim bir kez oldu, gittim gargara yapıp , salonda gazete okudum.

Kalktığımda herkes gitmişti ve kızların odaları, salon toplanmıştı. Sabahın o kör saatinde nasıl yapmışlar anlamadım valla pek bi duygulandım.

Gamse , dün akşam Cumhuriyet resepsiyonundan , bitkin döndü, daha kapıdan girer girmez 10 dk benimle konuşmayın dedi. Sabah çıktı o çıkış, çok yorulmuş. Annem taşın sert olduğunu çalışmaya başlayınca anlayacaksınız derdi. Gamse de anladı ki taş çok sert :)))))

Dün tv karşısında otururken bir atkı örmeye başladım. . Bu kalp Seni Unutur mu? yu izledik karı- koca. Ahh uunuturmu bu kalp seni hiç unutur mu. İşkence sahneleri ilk kez bu kadar cesur , tv ekranlarında. Yaaa bunlar oldu işte bu jenerasyon bunları yaşadı. Bazı sahnelerde ...Sonra da hava soğuktu ve yağmur çiseliyordu .


Bu gün de sadece kendimle takılıcam. Halbuki bu gün Cancan gelecekti, Zuz ve kuzen Oya gelecekti, şantiyedeki işini bitirip Berfu da, çaya yetişecekti ööööf öööf. Şimdi planı Zuz'a kaydırdılar. Cancan'ı çoook özledim. Hatta şu an gözlerim doldu.

Bu gün kızlar yarım gün çalışıyorlar neyseki . Bundan sonraki dört gün de evdeler. Tatil diye gezmeyeceksiniz dinleneceksiniz dedim bakalım bakalım ne olacak .

Hava sıcaklığı bu günden itibaren 6-7 derece düşecekmiş. Dışarda kapalı bir hava var zaten.

27 Ekim 2009 Salı

kısa kısa

akşam saat 17.30 dan sonra hastalığım coştu, daha doğrusu boğazımdaki o sıvışık yılışık sıvıyı atamadığım için midem bulandı. Öksürmektan boğazım acıdı. Çok öksürünce karın kaslarım acıdı falan.

Gamse'ye sabah saatleri için acilen bir asistan bulunmalı. Akşam Cumhuriyet resepsiyonu varmış. Abiye elbiseleri kilitli torbaya, ayakkabıları kutuya kondu. İçeceği vitamini, pastili ilaç kutusunun gözlerine itinayla yerleşti. Saç şekillendirici alet çantasına yerleşti.( akşam saat 9 da sızıp kalınca, bunlar sabaha kaldı) 45 dk da evden çıkarıldı. Kahvaltıyı okulda yaptıkları için Saat 7.30 da aranıp, vitamin içmesi hatırlatıldı.

Bu gün sadece yatacağım, kitap okuyup tv izleyeceğim söz verdim vatana millete.Akşam yemekte kocayla ikimiz varız zaten.

Gidip kitaplıktaki en neşeli, romantik kitabı bulacağım. Ya da Canan Tan'ın En Son Yürekler Ölür var, ona mı başlasam. Valla aramızda garip bir ilişki var. İlk kitabını okudum,asla tarzım değil dedim. 21.yy Kerime Nadir ya da Muazzez Tahsin Berkant diyorum ben O^na. Ama biliyormusunuz ki bütün kitapları var bende ve hepsini okudum.Hep bir yerlerden geldi buldu beni, ilkini ben almıştım, diğer hepsi hediye edildi. Bu son kitabı , durun yenisini yazmadan ben şunu bu gün okuyayım. Biraz aşk acısı hissedeyim. Belki öksürüğüme iyi gelir.

Birisi sürpriz bir kitabım olduğunu söyledi, meraktan ölüyorum

Bundan 10 gün önce , ev telefonumuz çaldı. Nasıl da işim var anlatamam. Arayan Türk Telekom, sabit operatörü. Efenim Türk Telekom, mesaj alabilen sabit telefonlar için burç servisi başlayacaktır, lütfen doğum gününüzü giriniz. İstemiyorum, hem de işim var dinlemeden kapattım. Şimdi her gün saat 9.30 da telefonumuza mesaj geliyor, istemediğim halde , hem de terazi burcu. Evde bir kişi terazi burcu olsa gam yemeyeceğim yahu. Şimdi bundan kurtulmanın yolunu bulmam lazım. Her seferinde de telefon çalıyor diyerek gidip de ekranda mesajınız var yazısını okumuyomuyum sinir oluyorum. Var mı? başına böle bi saçmalık gelen, beni aydınlatsın.

Hadi gittim ben. Çayımı alıp tv karşısına kurulucam sonra kitap mitap işte. Takılıcam kendimle :))

26 Ekim 2009 Pazartesi

BİRAZ BİZDEN BİRAZ MİM DEN

Hastalığımın seyri yavaşladı, galiba iyi oluyorum. Dün akşam tam biz akşam yemeğindeyken, Zuz sürpriz yapıp bize geldi. Birlikte film izledik güya Okan Bayülgen'i de izleyecektik ama kızlar saat 10 da sızdılar, bense 11 e kadar zor doyandım. Hepimiz sarsıldık bu hastalık hallerinden. Güya benden geçmiş herkese bak bak, yahu ben daha iki gün önce hastalandım. Siz ondan önce başlamıştınız desem de kimse bana inanmadı. Benim hapşırığım aynen bir gökgürültüsü gibiymiş. ( valla aynen de öyleydi. )

Biz tabi beş buçuktan beri ayaktayız. Son parti olan kocam da saat 8 itibariyle gitmiş bulunmakta. Zuz hala uyuyor. Ben bulaşık makinesini ve çamaşır makinesini çalıştırdım, yatak odalarını topladım.Yeşil çayımı alıp bilgisayara oturdum Dün akşam Zuz gelirken bizim buradaki alışveriş merkezinin pastanesinden pasta almış. Ne yalan söyleyeyim , süperdir ekmekleri , börekleri, çörekleri. Ama yemekten sonra pastayı getirdim ki görüntü muhteşem, ama içinde pastayı bulamadık. Krem şanti yığınından ibaret , ortada nokta kadar bir pandispanya. Resmini çektik ve biraz önce zehir zemberek bir maille gönderdim. Haklarını yemeyeyim, geçen yıl da böyle bir mailime genel müdürlerine varana kadar cevap yazmıştı. Türkiyenin her yerinde 102 adet alış- veriş merkezi olan bir magazalar zinciri. Size önerim o pastadan bir tane alıp yemeye çalışmanızdır dedim. Neyse işte , Zuz hanımlar , saat 10 da kalkacakmış. Sonra da Berfu gelip alacak işe gidecekler:))). Kahvaltı için onu bekliyorum. Şöyle kardeş kardeş bir kahvaltı yapalım.

Şimde sıra Mim de

Mim bana Ruhdağından geldi.
Bloguna neden bu ismi verdin?

Burayı kendi bahçem gibi düşündüm sanırım. Nazlı ile beraber açıyorduk düşünme fırsatıda vermedi hadi hadi diye. İnşalah gelenler bahçe bloğu diye gelmiyordur. Ama kuzenin nikahından , Kadıköy Evlendirme Dairesinden çıkıyorduk, biri arkamdan Laleninbahcesi diye bağırdı pek hoşuma gitmişti.

Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

e olmaz mı? mesela fonda Brahms çalsın, elimde de yeşil zeytini unutulmamış bir martini olsun , yok yav ama bir fincan kahvem veya yeşil çayım mutlaka olur. Mesela şimdiki gibi hüüüp:))


En son satın aldığın garip şey nedir?

renkli kürdanlar ve kare motif, yapma aleti.

Şeker gibi olduğun anlar?

Yatağıma gömülmüş kitap okurken, koruda yürürken, kızlarla alışverişteyken, Alkım da kitaplara saldırırken...
Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler

Bu sene de Ordu'ya gidicen mi???

Saçların neden hep aynı renk???

kızların sevgilisi var mı???

Kendini okutan blog dediğin

Samimi olduğunu hissetmeli ve sen neymişsin be abi , ne abi demediğim.

Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?

Kabataş motorunda , Finikülerde , İstiklal Caddesinde , İtalyan Yokuşundan aşağı inerken,Çukurcuma da eskicilere bakarken, Fethi Paşa Korusunda yürürken, Kadıköy Mercan'da, Capitol Sir Winstonda kahve içerken, Üsküdar Balık Pazarında, Kadıköy Alkım da elinde kırmızı kitap sepeti , kitap seçerken, Kahve Dünyasında bir eli kitabında diğer eli fondü maknesinin içine batarken. Kapalıçarşı'da, Sahaflar da

Kimleri mimliyorum

Mavianne

kamikaze( ay hiç yüzüm de yok ama:)))

Hamdiyehome

not: Google translate de sayfamın ingilizceye çevrilip okunduğunu gördüm ya , ölsemde gam yemem heheheh

o beni kıskanıyormu testi yazıp benim sayfama düşen arkadaş, işin testlere kaldıysa durumun gerçekten vahim. Acilen bir psikolog öneririm sana.,

Beyoğlu iş Merkezi nerede diye günde 10-15 kez sayfama düşenler için çok yakında bir kroki hazırlayacağım, izlemeye devam edin:)))



24 Ekim 2009 Cumartesi

Hastayım, burnumdan su akıyor ,hemde hiç durmadan, bir vana takılsa ancak baş edilir aynen o durumdayım. Tüm doom günü hazırlıklaını, yemeği,pastayı neyin yaptım,hastalandım.Var mı? böyle birşey ya, işim bitti ,hadi şimdi hastalanayım bari modunda oldu her şey. Yattığım yerden çepük çaldım, pastasının mumlarını üfleyen NAZLI'ya . Hey Allahım ya bin yıllık çepük kelimesi de geldi ya aklıma hasta hasta hayırdır inşallah. Alkışlamak demekir. Denizi olmayan yerde öğrenmiştim. Komşumuzun annesi, Nazlı'ya çepük çal kızım çepük çal derken. Alllaaaa kadın çocuğa hırsızlık mı? öğretmek istiyo nedir diye kendi kendime kuruntulanırken baktım ki kadınceyiz ellerini birbirine vurmayı öğretmekte:)))a

Korkmayın o meeeşur gripten değilim:)). Grip bile değil, soğuk algınlığı. Efil efil gezmekten, kapıları pencereleri açmaktan ve de bu çıldırtan sonbahara fazla dalmaktan muzdaribim. Şimdi azcık kendime şefkat göstereyim yarına bomba gibi olurum evelallah.Ama hastalığın o gelirkenki hali, kafa geriye geriye gider ya hani, nere bulsan uzanmak istersin, ateşler basar, o çok garip bir duygu. Şimdi ilaçlar etkisini yitirip hasta halime dönmeden gidip bir yerlere kıvrılayım.

23 Ekim 2009 Cuma

Oy benim Nazlı Kızım


Bir Nazlı Kız büyüdü bizim ev de. Hiç acele etmedi, dünyaya gelirken dr un tahmininden 10 gün sonra doğdu. Emin oldu adımlarından. Böylece bastığı yere de hep emin adımlarla sımsıkı bastı. Kimi seviyorsun en çok diyenlere, ilk olarak kandimi ) dedi, kendimi demek isteyerek. Ta o zamandan bildi, her şey kendini sevmekle başlar. Misafirliğe gittiğinde , kendine oyuncak getiren arkadaşlarına, istersen vermeyebilirsin dedi, çünkü; sen bize geldiğinde , ben sana oyuncaklarımı vermem. Böylece seçme şansı verdi onlara. Kitaplar en büyük tutkularından oldu. Bir kitabı , annesine belki 50 kez üst üste okutup ezberledi, sonra onu açıp okuyarak insanları aa okuma biliyor diyerek şaşkınlıktan küçük dillerini yutturdu.( 3 yaşında) . İlk kez, Vua gel( Zuhal gel) dedi. Anne, baba ya da mama demesi beklenirken.Vua’yı bir sevdi, bir daha bir kez bile bırakmadı. Onsuz nefes almadı. O bir yere gidince hastalandı, ateşlendi. Bu yüzden Zuz’un tatilleri aile içinde sorunlara yol açtı. Baba gitmese olmuyor mu? dedi. E söz konusu olan kendi kızıydı. Anneanne , çiğ börek yapmayı bilmediği için anneyi suçladı, o olmadığı zaman Nazlı ,çiğ börek istese ne olacaktı.Erkek kardeşi olan arkadaşına , bak Özge , yaptın yaramazlığı yaptın yaramazlığı , buldun cezanı, erkek kardeşin oldu dedi. Kendisi çok uslu olduğu için))) kız kardeşi olmuştu çünkü. Ta o zamandan bildi kadın ne kadar önemlidir. Kardeşi doğduğunda, balkona çıkıp- annem doğurduuuu, annem doğurduuu diye cümle aleme ilan etti. Çünkü ta o zamandan bildi kardeş ne kadar önemli bir şeydir, insan yaşamında.

O Nazlı kız büyüdü , koca bir öğretmen oldu, belki oyuncaklarını kimseyle paylaşmadı ama öğrencilerine paylaşmanın güzelliğini , sorumluluğu öğretiyor şimdi. Annesiyle ortak kitaplar okuyup, siyasi tartışmalar yapıyor. İsterse bilgisayara takla bile attırabiliyor, öğrencilik yıllarında bilgisayar teknolojileri bilimi öğrencisi arkadaşlarıyla ev arkadaşı olduğu için. Etnik kültüre çok ilgi duyar, meslek yaşamında hep azınlık okullarında çalışması ve hemen her milletten arkadaş grubuna sahip olması nedeniyle.Her yaşadığı ortam Ona yeni bir şey kattı . Asıl zenginliğinde bu olduğunu kavradı. Üniversite bitip geldiğinde , giderken bıçağın ne tarafı kesiyor diye sordu , geldiğinde annesine bir sürü yemek öğretti.

Ben bir tek belgesel izlerim diyenlere ya evet öyledir diye güleriz ya, onun bir canlı örneğidir. . Her genç kız gibi çiçek böcek, kedi , kuş, balık gibi hayvanlardan hoşlanması beklenirken, o annesini yerinden zıp zıp zıplatan hayvanlara sahip olmayı ve bir gün onları eve getirmeyi düşler.


Yarın, Nazlı’nın doğum günü, benim dileğim her annenin dileği. İyi ki doğdun Nazlı , iyi ki benim kızımsın, başkalarının kızı olsaydın inan onları çok kıskanırdım.

Nice sağlıklı mutlu yaşlara tüm sevdiklerinle…

22 Ekim 2009 Perşembe

elmalı pastaya bulanmış anılar


Ambale olmuş bir zihni en iyi boşaltmanın yolu, mutfaktan gelen elmalı pastanın kokusudur. Benimki fırına henüz girdi ve kokusu gelmeye başlamadı ama biliyorum ki, tarçın kokusu eve bir yayılsın zihnim açılacak, tüm yorgunluğum gidecek.

Evde hiç kimse elmalı pasta sevmez. Kocam bir zahmet yer bazen. Bir tek kendim için yaparım . En sevdiğim pastadır. Bursa kokar , Uludağ kokar. Babayla yapılan vapurda sıra beklemeyelim noolur körfezi dolaşalım, hem Karamürsel'de, Annemim sevdiği balıkçıda , yemek yeriz pazarlıkları çınlar kulağımda. Arabanın arkasında üç kardeş tepişmek gelir aklıma.

Teyzemler Bursa'da oturuyorlardı bizde her hafta sonu ama her hafta sonu cuma akşamından yola çıkar, ertesi gün onlarıda alıp Uludağ'a çıkardık. Teyzem benim sevdiğimi bildiği için her hafta elmalı pasta yapardı. Benim tarifim hala o tariftir zaten. Bir hafta sonu gittiğimiz de bu sefer yapamadım dedi. Teyze yapmışsındır, sen benim umutlarımı boşa çıkartmassın diyorum , yok yapmadım diyor. Bir baktım , mutfak tezgahının en üstünde bir tencere duruyor. O tencerenin işi ne orada dedim. Aldım sandalyeyi çıktım, ama yerdeyim, sandalye içeri geçmiş. Teyzem öyle bi korktuki hemen tencereyi aşağıya indirdi, pastada meydana çıktı. O yıllarda lakabımın iskeletor olduğunuda belirteyim yalnız. Öyle iştahlı falan biride değildim yani. . Üç kardeş biz, üç de kuzen ne eğlenirdik. Şimdi altı çocuğun bir araya gelmiş halini düşünemiyorum bile.

Hah koku gelmeye başladı, hiiiç kusura bakmayın şimdi bir dilim pasta ve bir fincan kahve ile kitap keyfi zamanı.

Elli kez yazdığım tarifi, yeni okuyanlar için yineleyelim:)))


elmalı pasta:
Bir paket eritilmemiş margarin.( Ben becel kullandım)
bir yumurta, 5 adet orta boy elma, birbuçuk bardak şeker, tarçın, ceviz, kabartma tozu, vanilya, bir çay bardağı süt. Un

Elmaları rendeleyin, yarım bardak şekerle pişirin. Soğuyunca bir tatlı kaşığı tarçın ve dövülmüş yarım s.b ğı ceviz ekleyin.
Margarin, süt , yumurta ve bir bardak şekeri, kabartma tozu va vanilya ilave ettiğini unla kulak memesinden biraz daha set bir hamur yapın. Daha doğrusu turta hamuru yapın. Hamuru ikiye bölün. Oklava ile açın. Tepsiye serin bir tanesini, üstünede elmalı içi yayın. Diğer hamuruda aynı işleme tabi tutup tepsinin en üstüne yerleştirin. Hadi pişirin şimdi soğuyunca da pudra şekeri serpin. Ben bazen ikinci hamuru merdane ile açar, kurabiye kalıpları ile şekil şekil kesr, elmalı için üstüne dizerim. Kalpler, kelebekler falan çok şık bir görüntü olur. Hatta böyle bir resmini koymuştum bir zamanlar. Durun bulursam hemen koyayım yeniden:)). Evettt yukarıya yerleşti bile resimm.

Not: Dün Cancan bizdeydi,, sokaklara çıktık gezdik yine apartmanı inim inim inlettik. . Size bir bilmecem var bilin bakalım. Ben giderim o gider, arkam sıra tim tim eder:))). Evde aynen böyle dolaşıyoruz. Ben önde o arkada. Ama almaması gereken bir şeyi aldığında, o önde, ben arkada koşuyoruz o da başka.

Not-2. Enişteme karnından beslenme yolu açıldı. Çok önceden düşünülmüştü ama ancak yapıldı. Şimdi konuşması daha düzgün olacakmış ve ciğerleri daha rahatlayacakmış.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Ben kızlarım gelecek diye bekleyip durayım, ha bire saate bakayım. Haftanın ilk günü sevdiklerini pişireyim diye uğraşıp durayım. Kızların biri İKEA dan biri Capitol den ses verdi. N'oldu bana yahu iki gündür, terkedildim, terkedildim.Ben de ne yapayım yaptım kendime bir kahve geldim buraya.

Ne güzeldi bu gün hava, ışıl ışıl bir sonbahar günüydü . Yazdan kalma bir gün denir ya , hah işte! aynen öyle bir gündü. Bu gün pazarımızdı bizim, pazarcılarda rahat rahat açtılar tezgahlarını. Çok güzel bir görüntü var pazarda, yaz sebzelerinin yanında boy gösteren kış sebzeleri. En çok da gece sabunlu sularla yıkanıyor ya sokaklar onu seviyorum. Pazar kurulmayan tek sokak da bizimki. Ama arka sokak, yan sokak ve de tüm mahalle pazar yeri. Hep derim ya burası çok kısa bir sokak. Üç bizim tarafta dört tane de karşımızda apt var. Aaralarda da apt otoparkları. O yüzden sanırım tezgah konmuyor. Bu da bizim avantajımız oluyor tabi.

Bu sabah Gamsegamse, artık dolabına sığmadığını, o yüzden ne giyeceğini şaşırdığını söyledi. O gittikten sonra dolabını tamamen döktüm, her şeyi yeniden askılara asıp düzelttim, çok yazlık olan, askılılarına falan bizim dolapta yer açtım. Abiyelerini de benim tarafıma geçirdim. Bi de yumoşun dolap içleri için olan kokusunuda sıktım kapattım dolabın kapağını:))). Sonra hadi elim değmişken çanta dolabınada el atayım dedim. Bi baktım ki uhuuu yazlık , çantalarla kışlık çantalar sarmaş dolaş, ayzlık çantalarıda aldım , benim çantaların olduğu yere transfer ettim. Sonra gözüme takılarının olduğu hasır sepetler ilişti. İki üç tane olacağına onları tek büyük kapaklı hasır kutuya koydum. O işte tmam oldu. Bakalım gelince memnun olacak mı. Belli olmaz, bir keresinde sen burayı düzelttiğinden beri hiç bir şey bulamıyorum, o karışıklık benim düzenimmiş meğer demişti.

Dün geceyi anlatmalıyım. Gece saat bir , uyumuşuz hepimiz, hatta ben rüya falan bile görüyorum o arada. Kolay mı hafta içleri 05.30 da güne merhaba diyoruz. Her neyse. Bir den benim cep telefonum çalmaya başladı. Fırladım ama nerede olduğunu bile bilmiyorum ki, ben uyku sersemliği ile onu bulmaya çalışırken biz evcek uyandık tabi. Sabahnur teyzem yani en küçük teyzem. Canı sıkılmış bi Lale'mi arayayım demiş, tabi saate falan da bakmamış. Ben konuşuyorum ama apır sapır, kalbim gümbür gümbür. O da bi mahcup oldu, canım benim ya. Yerim onu ya , yazın plajda, git benim yedek mayomu giy, cup yanıma denize atla sen. Rahatsız olduğu için yıllaradır denize girmiyordu. O giriş, bütün yaz denizden çıkmadı, gelirken o mayoyu da ona bırakmıştım zaten. Benim teyzeleri biliyosunuz, kimi elbisemi giyer, bana çok yakıştı bana ver der. O arada ben yine denizden çıkmışım ha, giyecek başka bir şeyim yok. Biri ayağımdaki yakkabidan bulmak için beni tüm İstanbulu dolaştırır. Bir benzerini buluruz, ama Ordu'ya gittiğimde bir bakarım ki düğüne giderken yine de benimkini giymiş. Bana diyolar ki kızları evlendir gel buraya yerleş, oldu canım dedim. Sizinle uğraşıcam sonra heheheh.

Bu günkü yazı ödevimizi de eda ettik:)) . Yarın ola hayr ola.

18 Ekim 2009 Pazar

Bu gün pazar

Bu gün pazar, Öyleyse , mutfakdan babamın yaptığı mücverin kokusu gelmeliydi, biz sıcacık yataklarımızda uyurken, anneminde yine soğanı çok doğradın ona diye mızıklanma sesleri. Bakır çaydanlıktaki çayın kokusu yayılmalıydı eve.Sofrada mutlaka incir reçeli ve dağ çileği reçeli olmalıydı. Duvara dayalı mutfak masaındaki , duvar tarafındaki yerime oturmalı, kitabımı yanıma açmalı, Annemi yine gıcık etmeliydim. Annem bir taraftandan kendi yerken bir taraftanda Zuz ve Metin'in ağzına sokuşturmalıydı lokmaları. Öğleden sonra sinemaya gidip, iki film üst üste izlemeli, film aralarında Çamlıca gazozu içmeli, koko yemeliydik. (Koko bazı kuruyemişcilerde var hala, alıyorum bazen). Dışındaki alimunyum sargı hala dişimi gıcırdatıyor:))). Sinemaya ne kadar teyze dile kolay tam 5 tane ve de kuzen taifeside gelmeliydi. Ben bunları düşünmezdim, eğer kocam işe gitmeseydi, Naziş 'in okulunda çocuklar için parti olmasaydı ve Gamsegamse öğrencisine derse gitmeseydi. O zaman bunların aynını yapardık. Hem incir reçeli ve dağ çileği reçeli de var üstelik. Teyzelerim yaptı.Madem öyle pazar pazarlığını yapmayacaktı, bu gün niye pazar , pazartesi olsaydı.

Dün Cancanla geçti. Başta çok eğlendik , bu beklenmedik an da ortaya çıkan görüşmeden çok memnun kaldık. Birbirimizi görünce sevinç çığlıkları attık. Hatta o ağzındaki lokmayı çıkarıp bana ikram etti ama uyumaya giderken baktım elleri çok sıcak. Hemen ateşini ölçtüm 38 derece. Bi de bebeklere uygun bir derece ile ölçülsün dedik, hemen bizim sokaktaki eczaneye götürdük yine 38 derece çıktı. Hemen Anne ve Dr ikilisiyle irtibat kuruldu, ilaçlar alındı . Ama Cancan ateş mateş dinleemdi yine oynamaya devam etti, ara ara başını yastığa koydu, halının üzerine yattı .Biraz önce konuştum gayet iyiymiş, gece biraz kusmuş onun dışında sakin geçmiş. .

Aslında bu gün İlmiyem'le yemek sinema programı yapacaktık ama O'nun beklenmedik bir işi çıktı. Hava da keyifsiz.Avrasya Maratonu nedeniyle köprü kapalı, Kadıköyde de miting var. Ara sokaklar bile kapalı olacak trafiğe. Anlayacağınız bu gün evci çıktık. Kitap, tv keyfi yapacağım tek başıma.

Nasıl bir cumartesi oldu sizin için bilmiyorum ama Pazarınız daha keyifli olsun

17 Ekim 2009 Cumartesi

Açıllar okuldu mu??? ve Gaybananın kızı

Dil sürçmesinde geldiğim son noktaydı ''açıllar okuldu mu'' cümlesi. Meali okullar açılmadı mı?, dün akşam dizi izlerken, dizi de hala , okul açılınca şöyle olur böyle olur( üniversite) denilirken, dizi de güya gerçek zamanla eş zamanlı gidiyor görüntüsünde, ben de dönüp böyle demişim Gamse'ye. Zuz'un Nazlı'ya, Zuhal; yani kendi adıyla seslenmesinin ardından gelen ikinci tavan yapan bir durum . Ama bir tane daha var ki o da akıllara ziyan bir durum. Bundan yıllar önce Gamse ortaokulda falan olmalı. Zuz'la Ben, Gamsegamse'yi dr kontrolüne götürdük. Herzamanki yapılan normal kontrol, o yüzden danışmada ki kız bilgisayarda randevumuza, ismimize falan bakıyor.

Kız- Hastanın adı neydi pardon
Zuz- Nazlı
Gamsegamse- Teyze ben Gamze

Zuz- Ben ne diyorum, Nazlı

Gamsegamse- Teyze , Gamze ben

Zuz( üstelik de sinirli)- Tamam işte ben de Nazlı diyorum işte
kız bize aval aval bakarken hah tamam buldum dedi, Zuz da o arada anladı . Yani arada böyle cozuturuz.


Zuz'un telefonuyla uyandım, ama öncesinde Gamse için 6.30 da uyandım. Bu gün veli toplantısı varmış.Acaba cumartesi günü sabahın altı buçuğunda kalkıp, veli toplantısına gittiği için mi??,avaz avaz ' Gaybana Dünya' dinliyordu:)))) Gaybana sözcüğü bize hastır. Yeni nesil pek bilmez ve kullanmaz , ben Anneannemden çok duyardım. Çünkü dut ağaçlarının tepesine çıktığımda gaybananın kızı yine mi tırmandın oralara derdi . Şarkı sözü olarak duyunca valla bu kesin Ordu'lu dedim.Şarkıyı Manga söylüyor. Bu şarkının sözleri grubun gitaristi Yağmur’a ait; Yağmur, Karadenizli olmamasına rağmen şarkının içinde geçen ve dikkat geçen Karadeniz’e özel “Gaybana” kelimesini çok sevdiği ve çok anlamlı bulduğu için kullanmış..(Şarkının asıl adı: Beni benimle bırak dinlemek isteyenler için).
gaybana; doğu karedeniz bölgesinde çokça kullanılan kelimenin, hain, lanet olasıca gibi anlamlarına gelmektedir. ( türkçe sözlük)




Saat se
kizde de kocaya bir fincan yeşil çayla eşlik ettikten sonra , kitabımı alıp yatağa geri döndüm. Açlığın Şarkısı bitti. Beğendim tavsiye ederim. 1998 Nobel'ini almış. Bizim Nobelli Masumiyet Müzesi de hala baş ucumda durmakta. 20-30 sayfa falan okumuş, sonra bırakmışım . Bir güç toplayıp başlayacağım . Kitap bitince göz kapaklarım ağırlaştı, kirpiklerim birbirine yapıştı sanki, dalmışım. Zırr Zuz- yarım kg kuru fasulyeden kaç kişilik yemek olur. Bak bak kuru fasulye pişircekmiş dedim, meğer arkadaşı pişirecekmiş:))).


Şimdi de Berfu aradı, Cancan Babaanneyi halletmiş heheheh, kadının tansiyonu düşmüş. O yüzden annesi şantiyeye giderken O da bir kaç saatliğine bize geliyor.

Gidip kahvemi içeyim, Naziş ev de, Cancan'ı duyunca yataktan fırladı. Birlikte kahvaltı da yapalım. Gelince o önde biz arkada evde geziyoruz çünkü. Çekmeceleri açıyor, eline ne gelirse alıp atıyor. En sevdiği şeylerden biride , buz dolabının kağağındaki magnetleri almak. Hadi git onu yerine koy diyorum, gidip onu yapıştırıyor yerine ama gelirken de , başka bir tane alıp geliyor.

Keyifli cumartesiler size

16 Ekim 2009 Cuma

Güne başlayalı iki saat oldu ama kafam hala sepet gibi. Lodos mu var dışarda dedim ama yok. Sert bir kahve kendime getiri beni. Öğleden sonra okey grubumla buluşup , okey oynayacağım.

Dün kargalı postu yazdıktan sonra , Zuz aradı, Capitole gidiyoruz, seni de alacağız dedi. Dedi, bir dakika sonra telefon yine çaldı, kapının önündeyiz dedi. Etilerden geliyorlar beni almaya, kapının önünden arıyorlar:)) Neyse gittik, Berfu ile O'na buhar kazanlı ütü aldık. Artık her şey renkl ya bu ütülerde mor. Sonrasında evdeydim, ama ne yaptığımı ben de bilmiyorum, bir ara yemek yaptım işte.Sonra kızlar geldi.

Akşam iki diziyi arka arkaya taktım , heeee ondan benim kafam sepet gibi.

Kaybolan çocuk haberlerini duyunca , sanki suratımın ortasına yumruk yemiş gibi oluyorum, mideme bıçaklar saplanıyor. Ne oluyoruz ya, ne acımasız millet olduk. İnsan sokak da yol sorandan, yardım isteyen yaşlıdan korkuyor. Şimdi İstanbul da ki yeni moda dilencilikten söz ediyorum size. Aslında iki yıldır rastlıyordum ama son zamanlarda adım başı oldu artık. İyi giyimli kadınlar , beyler yaklaşıp- pardon bir liranız var mı acaba diye soruyorlar. Ya cüzdanları çalınmış ya da yol da kalmış oluyorlar. Bir lira size ufak gelebilir ama günde yüz kişiden alsalar , akşama kadar siz hesaplayın artık gerisini.

Domuz gribi konusunda yapılan açıklamalar, kafa karıştırıcı olmaya devam ediyor. Böyle bir konuda bile siyaset yapılması midemi bulandırıyor. Ortaokuldaydım, kolera salgını var dendi. Okullar tatil edildi. Müdürümüz toplantı yaptı, ellerinizi yıkayın, kalabalık yerlere girmeyin, sebze ve meyvaları çok çok yıkayın dedi. Ama çok iyi hatırlamıyorum, salgında çok kişi hayatını kaybetmişmiydi. Sonra lisedeyiz bir gün, uyuz muayenesi yapılacak, kızlar öğretmenler odasına tek tek girsin, karınlarını açıp bayan öğretmenlere göstersin dendi. Erkek öğrenciler de başka bir yerde muayene ediliyorlar. Tabi bizim kızlar fingir fingir, gülüyorlar komik geliyor olay. Birden kimyacımız Seval Hanımın sesi geldi içeriden- 20. yy da , İstanbul'un göbeğinde , bir lisede uyuz muayenesi yapılıyor ve bu size komik geliyor. Ama ne bağırma. Şimdi Seval Hanım bağırsın istiyorum yine öyle.Ah Seval Hanım Fizikcimiz Attila Beye aşıktı ve herkes bilirdi. Bir gün bizim kızlardan biriyle takıştı bu Seval Hanım- kız bağırıyor- çatlada patla da Attila seni almayacak, Seval Hanım- seni alsın o zaman, dedi. Bunlar arkadaş değil, öğretmen ve öğrenci. İki farklı tepki gördük burada biri uygar bir öğretmen diğeri aşık bir kadın. İkiside aynı kişi. Ben yine gördüğünüz gibi bir Şam'dan bir kavaktan yazmaya başladım. Beceremiyorum bu işi :))) baksanıza domuz gribi konusunda ahkam kesecektim, yine burayı mahalle kahvesine çevirdim heheheheh gideyim en iyisi ben.

İyi bir hafta sonu olsun.



NOTLAR

Ne güzel bir yağmur var dışarda, camdan izlemeyi tercih ederdim ama yağmura karışmam gerek , çünlü birazdan evden çıkıyorum.

Akşam yemeğimiz hazır değil, bu gün böyle istedi canım. Kahvaltı yaparız mesela yumurtalı patates ,çay, ekmeklerimizi acılı domates sosuna bandırırız. Nasılsa aile apt'sinde değiliz artık. Gamze kapıyı açıp bağıramaz- Annem kahvaltı hazırlamışşş, ben ekmeğimi salçalı, etli yemeğe bandırmak istiyorum diye. Hala ve Babaanne koştururlardı ev de ne varsa.


15 Ekim 2009 Perşembe


Bir karga var, benimle köşe kapmaca oynuyor. İki gün sonunda anladım , onun o kadar gürültüyü yaptığını, balkonda bi takırtı , tukurtu gidiyor, bakıyorum bir şey yok. Kuş olsa bu kadar gürültü yapamaz diyorum. Sonra baktım ki eşek kadar bir karga. Balkonda da bir şey olsa yanmam, bir tek çiçek saksıları var, onlarda artık son demlerindeler.

Çoğu kez yazdıktan sonra , yazımı hiç kontrol etmem, kızlar okurken - anneee ne bu , yine alıp başını gitmişsin derler. Bazen yorumlarda da oluyo bi bakıyorum, anlamsızca yan yana gelen harfler bana sırıtmakta. Tabi bunu da gönderdikten sonra farkediyorum. Benim klavye ve maus kablosuz. Bazen maus elimde içerilere gidip aoraya buraya bırakıyorum, sonrada onu ara dur. Bazen de hem klavye hem maus bağımsızlıklarını ilan ediyorlar. Bastığım harfler o an gitmiyor, farketmiyor devam ediyorum, tabi bi de serde Balkanların ve Ortadoğunun iki parmakla en hızlı yazan kalvyecisi olmak var. Klavye hızıma yetişemiyor da olabilir. Yani diyeceğim şu arada spnrty gibi bir kelimeyle karşılaştığınızda anlayınki suç ben de değil:))

Dün Cancanla çoktandır ilk kez başbaşa olmanın keyfini yaşadık. Zaten saat 12 de geldi. Yarımda yattı iki de uyandı. Sonra koridorda koşmaca oynadık, çizmeli kedi okuduk. Devin göbeğine parmak soktuk. Brokoli çorbası yedik. O beni ara ara ısırdı. Nazlı ablası gelince onunla fasulye kavurması yedi:)) Gamse ablasıyla da kek yedi, kek tabağını attı parçaladı. Parçanın biri Nazlı Ablasının dizine geldi kanattı. Yeni ismi zarar dağarcığı.

Biraz tv izleyeyim dedim , sabah programlarında magazin kalkmış yerini dedektiflik programları almış. Dizi furyası devam ediyor. Bu Kalp Seni Unutur mu? Hatırla Sevgilinin bizim zamanlarımızı anlatan versiyonu. İzleyip izlememekte kararsız kaldım. O zaman yaşananları , bi gün tv karşısına oturup bir şeyler yiyerek içerek izleyeceğimiz kimin aklına gelirdi. O duygu beni rahatsız ediyor.

Önceki akşam Gamse ile dışardaydık, o bir saatliğine falan ayrıldı benden, ben cafe de oturup kocaman deri koltuklara gömülüp , çay kahve içe içe Açlığın Şarkısını okudum. Okurken kendimden geçmişim , kitap yarım olmuş.Aradan bir buçuk saat geçmiş. Hemen Gamse'yi aradım, beni unutmuştu bile:)))

Artık havaların soğuyacağını bildirdi meteoroloji uzmanı kocam , bu gün soğudu bile. İlk kez uzun kollu giyindim ev de.
Yarın okey grubumla buluşuyorum. Hafta sonu için belirli bir planım yok şimdilik. İzlemek istediğim bir kaç film var. ''Uzak ihtima''l eğer Capitolde oynuyorsa , İlmiyem'i çağırıp gideceğim.

Şimdii hayata atılma vakti...

Not: Ordu'dan beni Aysun Furtun ve bizimkiler dışında da okuyanlar var biliyorum, ufacık bir not yazssalar ne çok sevinirim.

14 Ekim 2009 Çarşamba

şşşşşşşşttttttttttttttt, kapalıyız

12 Ekim 2009 Pazartesi

Güneş beni çağırıyor

Orhan Veli Üstadım boşunamı? demiş, beni bu güzel havalar mahvetti diyerek.
Sabah kalktım hem de 05.30 da. Gamze'nin termosuna ballı adaçayı hazırladım, serviste keyif yapsın deyi. Sonra Naziş'e tost, yeşil çay. Sonra kocaya sihay çay, türkişh kahvaltı. Görüyosunuz hizmette sınır yok:)). Bu işler saaat sekizde son buldu. Saat sekizi bir geçe evde in cin top oynuyordu. Gittim kendime en şahanesinden çay demledim, kahvaltı hazırladım. TV de haber izledim , bilgisayarda dolandım, Ordu'daki kuzen Evşen^le msn sohbeti ettim. Evi derledim topladım, herbir yeri kalayladım parlattım saat 10.30. Yuh dedim, güneşte bana habire gel gel yapmakta, daha zor bulursun bu havaları demekte. Haydi yallah hop hop Beyoğlunda buldum kendimi.Hakan beni iyi tanımışsın, yorumunda benim b,ildiğim Lale Abla bu gün evde durmaz yazmış. Gelip okuyunca vay canına dedim , nasıl da iyi tanımış beni.

Beyoğlu'n da Yedi bela dokuz katil Gülden'le çay içtik önce , o kahvaltı yaptı. Bir ara öyle bunalttı ki beni, dayım bu ismi sana boşuna takmamış dedim. Çukurcuma'yı dolaştık birlikte, beni hiç bilmediğim, tek kişi olarak yürünebilecek darlıkta sokaklara soktu, valla şimdiye kadar hiç girmemiştim oralara. Nasıl güzel bir sokaktı. Benim gözüm yine mavi kırmızı çaydanlıklara takıldı. Anneminde vardı böyle bir çaydanlığı, içine çiçek dikmişti. Zaten ne bulsa içine çiçek dikerdi, eski taslar, demlikler, bardaklar, mangallar. Eski kitapçıları dolaştım, Gülden en çok burda sinir etti beni zaten. Sonra da Enişteme gittik. Yeniden hastane de bir haftadır. Farkımıza bile varmadı canım benim. Biz hastaneden çıktıktan sonra kuzen Halil aradı, hastane mikrobu tespit edilmiş Eniştemin odasında, dezenfekte edilmiş. Tabi ben eve gelir gelmez doğru banyoya . Eve bir günde olaysız girsem , kocam duvara çivi çakacakmış:)))

Ben yoldayken Naziş aradı, Alkım Kitabevindeymiş, istediğin bi kitap söyle dedi. Tilkiye tavuk yermisin demişler, gülmekten söyleyemiyorum demiş o hesap ben de hemen söyledim. 2008 nobelini alan Açlığın Şarkısı yeni kitabım. Bab-ı Esrar dan sonra ona başlayacağım. Daha önceki yazımı okuyanlar için özel not:))) kadın Konya uçağına bindi.

Akşam yemeği için Balık pazarına uğrayıp, uskumru aldım. Eve giridm beş - on dakika sonra Naziş geldi. Çok açım, bu gün balık vardı yemekte kokusu tuttu beni , hiç bir şey yemedim dedi heheheheheh. Ona hemen akşamdan kalma makarnayı ısıttım, yanına da közlenmiş biber koydum. Aklıma da geldi zaten dedi, çünkü; okulda ne yemek çıkarsa akşama bizde de o yemek olur tesadüfen. Bizim aşcıyla koordineli çalıştığına inanıcam artık dedi. Daha önceki yıllarda okulun yemek listesi benim masa üstümde olurdu bu sene henüz yapmadık. Yalnız bende bir şey var, geçen yıl yeğenim staja gelmişti buraya, hala sen bizim aşcıyla ortak mı yemek pişiriyosun demiş, iş yerinin yemek listesini getirmişti eve.

Evett günün raporunuda verdimmm , çayımı içmeye tv izlemeye gidiyorum artık.



11 Ekim 2009 Pazar

Bu gün pazar, Naziş'le evdeyiz. Koca iki aylık tatilin diyetini ödemek üzere iş de :))), Gamse okulda ,karnavalda.

Hava pırı pırl , koru yürüyüşü düşünüyorum eğer Naziş gelirse.

Neva bitti nihayet. Bu kitabı beğenip beğenmediğime karar veremedim ki az kitap da hissetmişimdir bu duyguyu.

Bab-ı Esrara başlayacağım bu gün, kocam beğendi, anlatma desemde sürekli anlattı tadını kaçırdı ama ne yapalım.

Hala kahvaltı etmedim, kahve içtim. Dün de öğlene kadar yatak keyfi yaptık , akşama kadar da kitap okuma, yeme içme günü yaptık Nazlı ile. -Anne kemiklerim bile dinlendi dedi.Gamse'nin dün de veli toplantısı vardı. Yani hayata atıldı ama hayat da O'na atıldı:)

Cancan'ı çok ama çok özledim. Ta çarşamba günü gelecek, burnumda tütüyor. Dün parkda bisikletli çocukların arkasından koşturmuş.

Babama telefon açtım gel artık dedim, havalar soğusun öyle dedi. Adam göçmen kuşlar gibi. Havanın sıcaklığına göre hareket ediyor:)))

iyi bir pazar olsun havanın şanına layık olsun.

9 Ekim 2009 Cuma

bitmez bu bizim evin halları:

Artık saat çalmadan çok önce gözümü açıyorum pıt diye. Bu da tahmini 05.30 falan oluyordur:))Çünkü bizim evde hayat saat 06 da başlıyor. Önce Gamse hanımlar kalkıyorlar. Arkasından Nazlı Hanımlar en son da saat sekizde Koca Bey hayatın kollarına atılıyor. Kızların ikisinin okulunda da ders başlamadan önce kahvaltı var ama Gamse serviste giderken bardak termosundan çay yudumlamayı sever, anasının kızı, ben de servise elimde çay , kahve bardağıyla binerdim. . Ya ekinezya ya da yeşil çay yapar koyarım, bazen şeker atmayı unuturum:). Naziş de çıkmadan ev den bir şeyler atıştırıyor, okuldaki kahvaltı çok kalorili oluyormuş.

Bu sabahta bu onları evden attıktan sonra , kendi yeşil çayımı yaptım, alıp yatağa gidip, Neva ya devam ettim. Galiba ben duyarsız , dengesiz biriyim ya da etkileneceğim bölümler henüz gelmedi. Zaten kitap neredeyse bitecek , Neva yeni çıktı ortaya. Du bakali n'olcak. Bu arada kitaptan söz etmişken Alkım'da ikinci defadır ki aradığım kitabı bulamadım. İlki Kirpinin Zerafetiydi, sonra D&R dan alacakken Meral hediye etmişti, doğum günümde. İkinci kitap ise Erişteci; Çin Edebiyatından, yazarını şimdi hatırlayamadım . Dün D& R ' ın önünden geçtim ama başka bir yere gidiyordım uğrayamadım.

Dün cilt analizi yaptırdım, genlerimden gelen bir bir cilt güzelliğim varmış . Arada bi cozutur, saçmalar Ama genelde iyi geçinmişizdir. Fikri Mühim'den gelen L'oreal revitalift den de çok memnunum . Fikri Mühim'e bir uğrayın çok eğlenceli bir site hem de faideli:))). Üç ay önce haberdar oldum bende.

Bu aralar okuma işinde yavaşım, günde 50-60 sayfa ancak okuyabiliyorum. Bunun tek müsebbibi ( böyle mi yazılır bu ??) kurumuş dallar , sarı yapraklar, bu rahatsız etmeyen pırıl pırıl güneş kısaca çılgın sonbahar. Ay bu havaları bir daha bulamam deyip kendimi dışarı atıyorum. Çarşamba günü Gamsegamse ile bir Kadıköy turu daha yaptım. O'na biraz örtmen kıyafeti aldık. Naziş'ler de giyim serbest, kot pantolon, spor ayakkabı, convers canları ne isterse öyle giyiniyorlar. Gamseler'de öyle etek boyu, renk falan kısıtlaması yok ama klasik giyiniyorlar. O da elbiseler altına uzun çizmeler, babetler, fularla işi renklendiriyor. Yoksa etek döpyesli bir Gamse düşünemiyorum:)))) Elbise üstüne kısa ceket kombinasyonlu bir kıyafet aldık mesela, nası şirin. Kısım , örtmen oldu yavv. E beraber okuttuk, kep törenini yaptık, işe başlattık. O kıyafetiyle bi resmini koyarım , sizin için buraya artık hehehe. O gün Kadıköy'de girip çıkmadığımız yer kalmadı yine, sonra baktık akşam oldu, akşam yemeğimizi de yedik koşa koşa eve geldik.

Bu günkü programımı açıklıyorum şimdi hazır olun, domates doğramak, zeytinyağlı dolma sarmak. Domatesler dondurucu için.

Adı lazım değil biri, bayık karıların yazdıklarını okumaktan bıkmıştım iyi oldu seni okuduğum demiş, kime mi, kabız olduğunda tuvaletini ( tabi ben tuvaleti diyorum) nasıl yaptığını tüm ayrıntılarıyla yazan birine . Tesadüfen rastladım ama ne tesadüftü )), ben yazıya değil yorumlara takıldım. Herkes bayılmıştı. Ay şimdi adım gibi biliyorum , bayık karı esprisiyle dolar bura. Oldu canım , o espri kapıldı, başkasını bul, yeni şeylerle gel buraya . Ne olur ne olmaz ben önlemimi alayım da:)))


Aptallık Çağı adlı film bu hafta sonu vizyona giriyor, hala uyanamayıp ekolojik dengeyle oynamaya devam eden bizlerin yaşadığı çağın adı bu.

Bir de Zaman Gezgininin Karısı var, izlemek istediğim.

Çoktandır selam yazmadım,

Bahariye'de iki arkadaşın oturmuş, tam da sen oturacakken , pat diye banka oturduğum için kusura bakma delikanlı, çok yorulmuştum, kızım da karşı magazadaydı, bi de ben kaptım diye kötü bi espri yapmıştım . İşte O delikanlıya ve sürekli O'na gülen arkadaşlarına.



Yine ben bankta otururken , önümde durup gelene geçene UNİCEF kartı satmaya çalışan genç kız, anacım insan bi de bana sorardı , çok alındım valla.

Göztepe SSK nın sigortalı güncelleme servisindeki numara dağıtan , kaytan bıyıklı amcaya. Nasılda keyifli bir işin vardı. Bir taraftan numara ver bir taraftan tesbih salla, bir taraftanda bacak salla .

Kadıköy - Üsküdar dolmuş durağındaki, hanım kızımıza, anacım en önde biz varız, üçüncü kişi sensin, dolmuş sekiz kişilik ne diye önüme geçmeye çalışıyordun ki???

Kuruçeşmedeki Eczacı Bey, adres soran kız güzeldi tamam ama sen de kabul et ki adresi bilmiyodun, ne diye o kadar cebelleşip milleti bekletttin.


Hepinize selam olsun, öptüm gözlerinizden

Şimdi gidip dolma sararken izlemek üzere film bulmalıyım. Filmsiz asla dolma saramam. Ya film ya dolma, bunu bizim ev halkı bilir:))). O zama bi gayret sarıyorum, sardığımı da anlamıyorum bir nevi uyuşturma işlemi heheheheh.

6 Ekim 2009 Salı

Çok yoğun geçen pazartesinin ardından ki bu yoğunluk hafta sonundan kalan evi yeniden ev şekline sokmak içindi.

Dün kızlar 6 Ekim dolayısıyla evdeydi ve Can da bizdeydi o nedenle. Sabah 11 de akşam yedide gitti. Ama tam bir prens gibiydi dün. Oyunlar oynadık, danslar yaptık, ablalarıyla etkinlikler yaptı. benimle kitap okudu, kitaptaki devin göbeğine kafayı taktı, elini sürekli oraya sokmak istedi ama olsun:)). Birlikte yürüyüş yatık, alışverişe gittik , velhasıl güzel bir gün geçirdik.

Can'la o kadar tepişen Gamse bu gün okula gidemedi, hasta ev de yatıyor. Öğleden sonra dr a gideceğiz.


Nevayı okuyorum. herkes çok etkilendiğini söylüyor, antoloji.com a yazan biri kitabı yedi kez okuduğunu söylemiş. Biri hayatını değişitirdiğini, biri baş ucu kitabı olduğunu söylemiş. Sanırım daha sonraki bölümlerde oluşacak bu hisler. Bir kitap okudum hayatım değişti efsanesi ne kadar doğrudur bilemem ama Ölü Ozanlar Derneği, temkinli olmayı ve hayır demeyi ve asıl önemlisi her yerde her ortamda kendin kalabilmeyi öğretmiştir bana.

Bizim ev de sık sık çay kaşıkları azalır, kaybolur giderler. Aynı sorunu yaşıyorsanız işte cevabı:)))

Kaybolan çay kaşıkları nereye gidiyor?
Çay kaşıkları niye azalıyor? sorusunu bulmak için Avustralya-Melbourne'deki Halk Sağlığı Merkezi bilim adamları çalışma yaptı. 70 çay kaşığı numaralandırıldı ve kullanımları 5 ay boyunca incelendi. Araştırmanın sonunda kaşıkların yüzde 80'i kayboldu. Sonucu İngiliz Tıp Dergisi'nde bile yer alan bu kaybolmanın iki nedeni var. Ya kendilerine ait zekaları olan çay kaşıkları göremediğimiz bir kara delikle "Özgür Kaşık Gezegeni"ne yolculuğa çıkıyor ya da insanlar dikkatsiz davranarak onları kaybediyor.


Bu günlük bu kadar.Şimdi bir kahve alıp tv keyfi yapacağım, Gamse uyanana kadar.

Not. Ordu yazıma gelen, Turnasuyu' lu arkadaş. Eğer sürekli beni okuyorsan. Anlattıklarından aynı zaman diliminde Ordu'da yaşadığımız anlaşılıyor, çok sevindim beni bulduğuna.

Google de beni Lale Sipahioğlu olarak arayan arkadaş, güldürdün beni be yav. O annemin kızlık soyadı ama doğru yere getirmiş seni yine de :)))

5 Ekim 2009 Pazartesi

pazartesi yazılan ama pazarı anlatan yazı:))

Dün sabah , saate baktım 11 olmuş. Ama ben kendimi hala yeni yatmış gibi hissediyorum. Nasılsa pazar bu gün , akşamlara kadar yatıcam valla dediiiim Gamse odaya girip yatağa atladı. Hadi Kadıköy'e gidelim, alış- veriş yapalım dedi. Ayyy çok yorgunum , daha kahvaltı faslı var, ev toparlanacak dedimse de , yok anlamadı. Nazlı da hadi ben de geliyorm, akşam çıkıcam dışarıya diye seslenince , kader utansın dedim kalktım. Ne çok dedim dedi geçti bu yazı da yav. Neyse işte birer tost ve çayla kahvaltı kısmını geçiştirdik , çıktık evden.

Hava da hafiften yağmur vardı ama ne gam:)). Kadıköyde girip çıkmadığımız dükkan kalmadı. Kızlar bir şeyler aldılar, giydiler çıkardılar. Benim derdimse bir an önce bir yere oturup kahve içmek. Giyim kısmını halledince bir de ayakkabı mağazasına girdik. E benim elimde armut toplamıyo bu arada. Hazır uykumda iyice açılmışken bir ayakkabı bir çizme de ben aldım. Yanlarından püsküllü müsküllü bir apaçi çizmesi. Kızlara gösterdim gösterdim, yok tarzları değilmiş, sevsinler tarzlarını , ben aldım o zaman :)))). Çıkışta bir de baktım ki, ayakkabımı bi kızım, çizmemin ödemesini bi kızım yapmış. Ooooh ne güzelmiş yahu , böyle alış-veriş. Gamse çıkar çıkmaz bizi ekti , arkadaşımla buluşucam hadi bana eyvallah dedi. Biz Naziş'le , Reks sinemasının aşağı kısımlarında otantik ya da marjinal eşyalar satan dükkanlar vardır. Eğer cadı konseptli , kuru kafalı mafalı :)) bir şeyler ararsanız oralara gidin. Zeya'nın oralarda bir çift melek kanadına takılıp ben bunu istiyorum diye tutturmuşluğu vardır. Naziş de bayılır o dükkanlara. Biraz da oralardan bir şeyler aldı , kendimizi Alkım Kitabevinin içindeki Kahve Dünyasına attık sonunda. Kahvemizi içtik, pastamızı yedik bi sürü de kitap aldık. Ben Ilgın Olut'un Neva'yı aldım. Hiç okumadığı bir yazar, bu kitabı 17.baskıyı yapmış. Başka kitaplarda almıştım ama bir baktım Naziş karşımdan bir kucak kitapla geliyor. Heee dedim, ben burda geri adım atayım, ev de okunacaklar var, gelecek sipariş iki kitap da var. Bir tek Neva'yı aldım. Nazlı, Stefan King'den ''O'' ve Jean Christophe Grange'in son kitabı Grange Koloni bir de Erdal Öz'ün Gülünün Solduğu Akşamı almıştı.

Eve geldik, akşam yemeği, çayı biraz tv , gazete, alınan kitaplara göz gezdiriş tumba yatak. Şimdi herkes gitti bu her yeri her yerde ev bana kaldı. Biraz toparlanayım, yemek işini halledeyim, pazara çıkacağım. Tüm program bu.

Yarın 6 Ekim. İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşu nedeniyle okullar tatil. Kızlar ev de yarın, Cancan'ı da davet ettik. Yani yarın bizim ev de harp var:)))

İyi bir hafta olsun ama dikkat yağmurlu bir hafta bekliyor bizi

not-Dün Kadıköy' de burnunu, takı dükkanının camına yapıştırıp, vitrindeki takıların resmini çeken hanımlar sizi esefle kınadım:))). Ama pek de şekerdiniz yav, komşu bahçeden erik çalan yaramaz çocuklara benziyordunuz. Ama yaptığınızın sonuç da bir adı var dimi heheheh. Yoksa tezgahta beş liraya satılan kitaba, ben dün niye 27 tl verdim, yanii .


3 Ekim 2009 Cumartesi

SONBAHAR YAZISI



İnanılmaz keyifli bir sonbahar geçiriyor İstanbul. Üşümüyoruz, sıcaklamıyoruz. Güneş pırıl pırıl, tam da istediğim kıvam da ısıtıyor.

Biraz önce dışardan geldik. Gelince gördüm ki, Ordulu blogdaşım , arkadaşım Aysun Furtun facebook da bana bir mesaj bırakmış. Ordu sonbaharını anlatmış. Göçmen kuşların, Ordu semalarından sıcak ülkeler doğru, göçünü anlatmış. Nasıl tatlı, eski bir hatıra benim için. Nasıl bir güzellik anlatılmaz. V şeklinde kaplarlar gökyüzünü, günlerce günlerce göç ederler. Sonra yunuslar boğazdan geçmek için göçe başlarlar. Bunları anlatmış Aysun. Artık üzerinde koca sitelerin yükseldiği, Duru Göl'e götürüdü babam bizi o zamanlar. Anneme dekorasyon için kamış keserdik. Uzun bir sapın üstünde kahverengi kadifemsi başlıklı bu kamışları annem uzun uzun vazolara yerleştir evin girişine , koltukların yanlarına koyarak müthiş dekorlar yapardı eve. Kuşların sığınak yeriydi Duru Göl. Bazen hep birlikte havalanırlardı , uçak kalkar gibi ses çıkarırlardı. Kekliği, yaban ördeği ne ararsan vardı. Şimdilerde göl çoktaaan kurudu, hatta kardeşim o gölün üstündeki Duru Göl sitesinde oturmakta...:)))


Zuz nihayet yılın son yaz tatilini yapıp döndü. Bizim koltuğun ahşabıyla büyük uyum içindeler, ikisi de aynı renk))). Gece biz de kaldı. Ama iki kız da hastalıktan ve erken kalkmaktan erkenden sızınca benimle idare etti. Birlikte "Dünya Bir Tiyatro Sahnesi"'ni izledik. Zülfü Livaneli konuktu. Kenan Işık konuya seldeki yağmadan girdi. Zülfü Livaneli de yağmanın biz de gelenek olduğunu, padişahların bir yeri fethedince, orada askere yağma için üç gün izin verdiğini söyledi . O yüzden bu görüntülerin onu şaşırtmadığını açık yüreklilikle söyledi.

Sabah baktım mutfak da tıkırtılar var hah dedim , kahvaltıyı hazırlıyorlar ben de kalkayım. Ben kalkar kalkmaz onlar oturdular. Ay keşke kalkmasaydım dedim.
Öğleden sonra Cancan yarım saatliğine uğradı, bir doğum günü partisine gidiyordu. Doymadık doyamadık. Çok şık giyinmişti. Artık tv de sadece futbol olsun istiyor, babasıyla katıldığı futbol dolu toplantılardan dolayı... "Gol! Gol!" diyerek bize zorla spor kanallarını açtırıyor. Aman ne keyif onları görünce , görmelisiniz hem "Gol! Gol!" diyor hem ellerini havaya kaldırıyor.

Akşama doğru acıktık, ne yapalım derken, Gamsegamse ile geçen akşam gittiğimiz kebapçıya gidelim dedik. Burnumuzun dibindeki bu enfes kebaplar yapan yeri biz es geçmişiz yıllardır. Önceki akşam kocam Beşiktaş maçına, Naziş de arkadaşlarıyla dışarı çıkınca, ikimiz gitmiştik Gamse ile. Çıkarken ustaya teşekkür ettim valla, enfes patlıcanlı kebabından dolayı. Bu gün de Naziş, ben ve Zuz gittik. Kocam artık iki aylık tatilden sonra hafta sonları mesaisine başladı. Göğsümü gere gere tavsiye ediyorum, Bağlarbaşı'ndaki "Kardeşim Kebap" aklınızın bi köşesinde olsun. Dışarda da yemek yiyebileceğiniz yeri var. Biz zaten hep dışarda yiyoruz. Fiyatları için Zuz, şaka mı dedi. Öyle de fiyatları makul yani.


Yemekten sonra Zuz bizden ayrılıp kendi evine gitti. Naziş'le biz de alışveriş ede ede eve geldik. Gamse yolda arayıp sinemaya giriyoruz şimdi dedi. Oh dedik akşam yemeğine bir kişi kaldı, karnı doyurulacak. Zaten bir paket de eve hazırlatmıştık.

Naziş geçenki yaptığın tatlıdan yap dedi. Tatlı yine benim uydurmasyonlarımdan biri, hanımeller negritayı alın, bu yeni çıkan bir bisküvi çeşidi.Yoğun kıvamlı bir çikolata kreması var arasında, biraz kurabiyemsi ve rulo şeklinde yapılmış da dilimlenmiş görüntüsü var. Yarım kg sütle , bir paket vanilyalı pudingi pişirdim. Puding pişerken bisküvileri süt ile iyice ıslattım, servis tabağına dizdim. Pişen pudingi , bisküvilerin üstüne kaşık kaşık döktüm. Soğuduktan sonra buzdolabına koydum. İyice soğuduktan sonra servis yapıyorum. Tadını parfeye benzettiler.

Umarım keyifli bir cumartesi olmuştur sizin için de, devamında gelen pazar da aynı keyif içinde devam etsin...

1 Ekim 2009 Perşembe

yazı mı? yazı

Yorgunum bu gün.Okey grubumla biz de toplandık ama yorgunluk ondan değil hem Naziş Hem Gamsegamse hastalar. Naziş okula gitti geri geldi hemen, Gamse ise neredeyse ağlayarak girdi içeri. İkisi de şifayı almışlar anlayacağınız. Misafire mi? bakarsın, onlara mı? koşturursun canım çıktı. Ihlamur, ekinezya , ve soğuk algınlığı ilaçlarına başladık. Benim de ufaktan kulaklarım ağrımaya başladı bile.

Kocayla yaptığımız gezme sefaları sona erdi, bu gün o da iş başı yaptı artık. Tadilat bitti, ben Ada programını gerçekleştiremeden. Eylül de süper olur Ada. Bi de yapraklar iyice sararıp kızarmaya başlayınca ekim otası kasım başı gibi koru( Fethi Paşa) süper olur.

Dün akşam tam yemek yerken msn de kamerayı açtık karşılıklı benim Ordu kabilemle, onlar da yemektelerdi, karşılıklı yemek yedik. Siz de ne var, sen ne pişirdin , bu gün nereye gittin , onlar yine toplanmışlardı, amanın ben bu sefer daha çabuk özledim bu İsbogilleri, İsbogiller dedim de , bizim soyadımızın tarihini yazacaktım, du yazayım hemen , hem de böylece kayda girmiş olsun.

Benim atalar Sipahi, yani atlı askermiş. Soyadımız oradan geliyor zaten Trabzon Rum Pontus imparatoru, vergi vermeyi reddince Fatih'in üzerine gönderdiği gönderdiği sipahiler arasındalarmış. Vergi işini halledince , çok beğendikleri Ordu'ya yerleşmek için Padişahtan izin isteyip Ordu'da kalmışlar. İyi de etmişler:))) Soyadımız da Sipahioğlu olmuş böylece.

452'de, FATİH 20 yaşında tahta çıkınca, TRABZON'a bir dostluk mesajı göndermiş; KALO İOANNES ise, vergi ödemeye devam etmesine rağmen; OSMANLILAR aleyhine AKKOYUNLU hükümdarı UZUN HASAN ve PAPA 3. CALİXTUS'un GÜRCİSTAN'a gönderdiği LODOVİCO ile irtibata geçmişti... Ayrıca İSTANBUL'un fethinden sonra (1453) göçeden pek çok RUM aileyi TRABZON'a kabul etmişti... Bunun üzerine FATİH, 1456'da SİVAS Valisi HIZIR BEY'i karadan, SAMSUN'daki donanmayı da denizden TRABZON üzerine gönderdi. İOANNES'te şafak attı. Hemen HIZIR BEY'le anlaştı, ve kardeşi DAVİD KOMMENOS'u FATİH'e elçi olarak yolladı. 2000 altın vergi ödemeyi kabullendi. FATİH bu densiz adamı yola getirmek için vergiyi 3000 altına çıkarttı!..

kaynak:http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk57.html

Hadi gideyim ben, ıhlamur kaynadı, içine bir poşet de tarçın karanfil çayı atacağım. Ihlamur, Ordu^dan köyden.Şifa niyetine olsun inşallh...