Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Güneş beni çağırıyor

Orhan Veli Üstadım boşunamı? demiş, beni bu güzel havalar mahvetti diyerek.
Sabah kalktım hem de 05.30 da. Gamze'nin termosuna ballı adaçayı hazırladım, serviste keyif yapsın deyi. Sonra Naziş'e tost, yeşil çay. Sonra kocaya sihay çay, türkişh kahvaltı. Görüyosunuz hizmette sınır yok:)). Bu işler saaat sekizde son buldu. Saat sekizi bir geçe evde in cin top oynuyordu. Gittim kendime en şahanesinden çay demledim, kahvaltı hazırladım. TV de haber izledim , bilgisayarda dolandım, Ordu'daki kuzen Evşen^le msn sohbeti ettim. Evi derledim topladım, herbir yeri kalayladım parlattım saat 10.30. Yuh dedim, güneşte bana habire gel gel yapmakta, daha zor bulursun bu havaları demekte. Haydi yallah hop hop Beyoğlunda buldum kendimi.Hakan beni iyi tanımışsın, yorumunda benim b,ildiğim Lale Abla bu gün evde durmaz yazmış. Gelip okuyunca vay canına dedim , nasıl da iyi tanımış beni.

Beyoğlu'n da Yedi bela dokuz katil Gülden'le çay içtik önce , o kahvaltı yaptı. Bir ara öyle bunalttı ki beni, dayım bu ismi sana boşuna takmamış dedim. Çukurcuma'yı dolaştık birlikte, beni hiç bilmediğim, tek kişi olarak yürünebilecek darlıkta sokaklara soktu, valla şimdiye kadar hiç girmemiştim oralara. Nasıl güzel bir sokaktı. Benim gözüm yine mavi kırmızı çaydanlıklara takıldı. Anneminde vardı böyle bir çaydanlığı, içine çiçek dikmişti. Zaten ne bulsa içine çiçek dikerdi, eski taslar, demlikler, bardaklar, mangallar. Eski kitapçıları dolaştım, Gülden en çok burda sinir etti beni zaten. Sonra da Enişteme gittik. Yeniden hastane de bir haftadır. Farkımıza bile varmadı canım benim. Biz hastaneden çıktıktan sonra kuzen Halil aradı, hastane mikrobu tespit edilmiş Eniştemin odasında, dezenfekte edilmiş. Tabi ben eve gelir gelmez doğru banyoya . Eve bir günde olaysız girsem , kocam duvara çivi çakacakmış:)))

Ben yoldayken Naziş aradı, Alkım Kitabevindeymiş, istediğin bi kitap söyle dedi. Tilkiye tavuk yermisin demişler, gülmekten söyleyemiyorum demiş o hesap ben de hemen söyledim. 2008 nobelini alan Açlığın Şarkısı yeni kitabım. Bab-ı Esrar dan sonra ona başlayacağım. Daha önceki yazımı okuyanlar için özel not:))) kadın Konya uçağına bindi.

Akşam yemeği için Balık pazarına uğrayıp, uskumru aldım. Eve giridm beş - on dakika sonra Naziş geldi. Çok açım, bu gün balık vardı yemekte kokusu tuttu beni , hiç bir şey yemedim dedi heheheheheh. Ona hemen akşamdan kalma makarnayı ısıttım, yanına da közlenmiş biber koydum. Aklıma da geldi zaten dedi, çünkü; okulda ne yemek çıkarsa akşama bizde de o yemek olur tesadüfen. Bizim aşcıyla koordineli çalıştığına inanıcam artık dedi. Daha önceki yıllarda okulun yemek listesi benim masa üstümde olurdu bu sene henüz yapmadık. Yalnız bende bir şey var, geçen yıl yeğenim staja gelmişti buraya, hala sen bizim aşcıyla ortak mı yemek pişiriyosun demiş, iş yerinin yemek listesini getirmişti eve.

Evett günün raporunuda verdimmm , çayımı içmeye tv izlemeye gidiyorum artık.