Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

23 Ocak 2015 Cuma

gezdim tozdum, okudum,izledim ...Bi de yazdım :)

Bugün karne günü...Tamam bizim evde öğrenci yok ama iki tane öğretmen var...Tüm eğitim camiasına kutlu mutlu olsun.

Bakalım yazmadığım günlerde ne yapmışım...
Geçtiğimiz salı günü Zuz'un gelmesi münasebetiyle Nalan, Zeya, Magissa, Ecemkuş, Ebrucuk tabiatıyla Zuz ve ben  Suadiye-Vapiano'da toplandık. Aşağı katta  kendi evimizde gibi oturdup yedik içtik sohbet ettik. Çünkü orada bizden başka kimse yoktu. Önce üçüncü kattaydık ama çok çocuklu bir aile gelince onlar bizden biz onlardan rahatsız olmayalım diye aşağıya kaçtık.O kadar evimizde gibiydik ki, kalkınca arkamıza bakıp  masayı kim toplayacak dedik :)
Vapiano bir İtalyan Lokantası, kelime anlamı;  sanırım sakin ol, ağır ol falan gibi bir anlama geliyor. Gerçekten de burada aceleye mahal yok...Makarnalar hemen önünüzde oracıkta yoğurulup, kesilip haşlanıp istediğiniz sos ile servis ediliyor,pizzalar yapılırken,fırına atılırken yine aynı...Girişte herkesin eline bir elektronik kart tutuşturuluyor, yediğiniz içtiğiniz bu karta işleniyor ve çıkışta kasaya bu kartla gidiyorsunuz...Özellikle kalabalık gruplarda çok kolay bir ödeme rahatlığı oluyor. Masalarda biberiye ve fesleğen saksıları var. Koparıp koparıp yemeğinize atın mesela...




Dün gece de Aysel ile birlikte ''Süreyya Devlet Opera Ve Bale ''sinde ''Gökkuşağı Balesi''ni izledik. Üç perdelik bir modern bale örneğiydi... Çok beğendik. Brodway müzikallerini andıran ilk perdeden sonra Havaalanlarında o kadar kalabalığın içinde bile insanın kendini nasıl yalnız hissedebileceğini  anlatan ikinci perde ve erkeklerin içindeki maçoluk ile inceden inceden alay eden üçüncü perde ile gösteri sona erdi...Özellikle üçüncü perde olağanüstüydü... Seyirci ayakta alkışladı ve sanatçılar defalarca selama çıktı...

 (Salonun tavan süslemelerini görmek bile yetiyor bazen insana)



Bunların dışında yaklaşan Oscar Ödülleri dağıtımı töreni nedeniyle Oscar Adayı filmleri izliyorum. Bir kaç tanesini izlemişim zaten daha önce...

Dün Stefan Hawking'in hayatından alıntılanan ''Her Şeyin Teorisi''ni izledim. Çok çok beğendim.


Bugün de Julianne Moore'nin en iyi kadın oyuncu Oscarına aday olduğu Still Alice/Beni Unutma ise bugünün filmiydi... Erken Alzimmer hastalığına yakalanan bir dilbilim profosörünü canlandırıyordu. Beni film inanılmaz etkiledi... Hala da etkisindeyim diyebilirim. Bizim en değerli şeylerimizden biri olan anılarımızı yitirmek korkunç bir şey bunu bir kez daha anladım...



Bir diğer filmi ise Leylak Dalıcımın tavsiyesi ile izledim... Çeçen-Gürcü savaşında  yaralanıp aynı evde kalmak zorunda kalan iki asker ve terkedilmiş köyde onları evinde tutan bir Estonya köylüsünün hikayesi... Bu filmi de çok beğendim...

Kitap ise; e-kitap olarak PİÇ/Hakan Günday okuyorum. Bibliyomanyakların şubat ayı kitabı olarak seçtiği ''Saçında Günışığı'' na da başlamış bulunuyorum...


Adiyö