Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

31 Ocak 2011 Pazartesi

Tatil havasına girdik ...geç kalktık...öğleden sonra kısır partisi yaptık...toplu kitap okuma seansı yaptık...Ben Piano piano bacaksızı okudum...Dostluklara ve dünyaya sekiz yaşında bir çocuğun gözünde bakıyorum. İnanılmaz keyifli bir filmi vardır, mutlaka izleyin, izlemediyseniz.

Koca kişisi banyonun su kaçıran musluğunu tamir etti,bizden 100 lira talep etti ...Yaptığı iş,contayı yenilemek ama heheh...her önüne gelene nasıl tamir ettiğini anlatıyor,nasıl bir keyifle anlatılamaz.



Bu kadar valla başka bişi yok...

30 Ocak 2011 Pazar

Gezmelerde tozmalarda--uyarı:( düzenlene düzenlene 5 km uzunluğa ulaşan yazı)

Öncelikle söyleyeyim, mide ağrım kontrol altında...süperim:))Ama , neme lazım yaşam enerjimi sömürmüştü resmen.
Mide ağrısı geçince,çoktandır planladığımız programımızı gerçekleştirdik dün Zeya, Oyuncak Evin Peren'i ve ben.Yine bir Kadıköy klasiği yaptık...Çiya...Baylan Pastanesi daha önceki Kadıköy klasikleri gezilerimize mekan olmuşlardı biliyosunuz...Dünkü mekanımız ise tarihi Yanyalı Fehmi Lokantasıydı...

Oraya gidrseniz şunu yiyin bunu yiyin diyemiyorum, çünkü; üçümüzde sipariş ettiğimiz çorbaları ve yemeklerimizi beğendik. Yalnız Peren ve Zeya'nın ortaya bir zeytinyağlı seçmek için gidip de , seçtikleri; Özbek pilavının içindeki patlıcanın tuzu akıllara ziyandı...Giderseniz mutlaka havuzlu salonda oturunuz derim benn...Sohbet ede ede yemeklerimizi yedik, çaylarımızı içtik ...Şöle sıcak bir yere gidelim oturalım dedik ve Zeya'nın önerisiyle Mozaik Cafe'ye gittik.Daha önce gitmediğim bir yerdi ama tavsiye edebileceğim bir yer oldu.Gidip gazetenizi okuyup, kahvenizi içebileceğiniz bir yer...neredeyse sınırsız kahve seçeneği var. Biz loca gibi bir yere oturduk ve sanki evimizdeymiş gibi sohbetimizi ettik...ara sıra garson uğramasa bir cafede olduğumuzu bile anlamazdık...Ha bu arada kendime çok sevimli bir hediye aldım...Gamsegamse'nin vitrinde görüpde -Anneee, bak sensin bu dediği bir şey ama orası firmanın showroomuydu ve satış yoktu...Sonra resmini koycağım sizler için ama şimdi değil , bu yazı evden değil Zuz'dan yazılıyor çünkü.

( eve gelindi ve resim konuldu gördüğünüz gibi)


Dün akşam için bizim kzlar, Zuz'a gidip, kalmak için program yapmışlar.Biz otururken Zuz aradı ve Zeya ile bana sizde gelin dedi. Tabi önce evlerimize döndük:))Gamsgamse'de arkadaşlarıyla buluşmuş sonrasında eve dönmüştü...Akşam dokuz gibi Zuz'a geçtik. Sonra Zeya'da geldi...Zaten mahalle komşular:)) Amanın ne güzel bir gece oldu...Oturduk uzun uzun

Gece Zeya gitti, kızlar uyudu...biz oturduk Zuzla kardiş kardiş...sonra likör faslı yaptık ,konuştuk...konuştuk...yatarken sabah o.4.30 du ve kaloriferler yeniden yanmaya başlamıştı.Bi de ayol dün ne soğuk bir gündü alnımın çatı dondu...

Artık sabah hatta öğle oldu...Kızlar yataktan bağırıyor kahvaltıya ne var diye...Zuz çay suyunu koydu...gün başladı yani.

ha bi de, bazıları ilk karnelerini alır, bazıları da ilk karnelerini verir...

Gamsegamse ilk karnesini verdi...ilk karnesini aldığı gün daha dün gibiyken...

düzenleme:Gamsegamse, Naziş , ben ve Zuz dötlüsü mutfağa girip şahane bir kahvaltı hazırladık kendimize...Kahvaltımızı ederken Başka Bir Sindrella adlı filmi ziledik. külkedisinin modrenize edilmiş çok güzel bir dans filmiydi...O biter bitmez hemen UP' a bağlandık:)) Çoktandır izlemek istediğim bir animasyon filmiydi... 2009 yılında müzik ve animasyon dalında iki dalda Oscar almış... Zero ve Sufi şiddetle önermişlerdi. Film gerçekten çok güzeldi ve çok ilginçtir ki,; dün Peren ve Zeya ile dolaşırken ne kadar güzel değil mi? diye onlara gösterdiğim çeşitli cinsteki köpeklerin poker masasında gösteren biblonun esin kaynağı bu filmmiş. Biblo bu filmden bir kareyi canlandırıyordu....Hayat bu kadar tesadüflerle dolu olabilir mi?

Kahvaltıdan sonra Zuz'un sandığını açtık...Bir şeyşer kapmaya çalıştık ama kanının son damlasına kadar korudu... Asıl o anı resimlemeliymişim. Annemin el emekleri göz nurları , O anları yaşadık sanki...

Sandık faslını da bitirdikten sonra Naziş'le biz çıktık, Gamse teyzesiyle kaldı yine... Biz önce Cadde'ye yürüdük, Kadıkö'y'e geçtik... Alkım'a uğradık... Ben o sırada başka bir kitapçının önündeki tezgahta , filmini defalarca izleyip bıkmadığım; PİANO PİANO BACAKSIZ''ın kitabını gördüm ve hemen kaptım ..incecik bir kitap onu bu gece bitireceğim... yeni başladığım Haruki Murakami kitabına bir gecelik ara vereceğim... Alkım'da da çok oyalanmadık. benim geçen gün bir yerde okuyup Barış Bıçakçı daha çok yazmalı hep yazmalı cümlesine takıldığım için bir Barış Bıçakçı kitabı aldım adı... Bizim Büyük Çaresizliğimiz... Alkım'dan çıktığımızda açtık ve üşümüştük birer ıslak hamburger ve çay molası verip , ısındık ve evimize geldik şükürler olsunnn...


.

Şimdi boza zamanı...

28 Ocak 2011 Cuma

hastayım netekim

Zuzuların Annesi Banu"dan gelen yorum üzerine yazmaya karar verdim.
Mide ağrım yüzünden son derece keyifsizim...Kötünü kötüsü bir gece geçirdim.Sabah itibariyle iki haftalık ilaç tedavisine başladım.10 yıldır uyuyan ülserim tam hortlamadan,gerekli önlemler alındı.Dün gayet iyiydi.Görümcelerimle okey oynadım...Akşm eve dönmeden kızlarla Capitol de buluştum...Eve gelince misaifimiz geldi,birlikte Fatmagül izledik...Gece yeni kitabıma başladım...uyudum veee mide ağrımla uyandım...Budur durum.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Ütüye devam

Dünden itibaren başlayalım... Öğle saat 12 gibi eve gelmiştim...Biraz dinlenip vira Bismillah dedim...Kızlar odalarını topşamaya fırsat bulamadan çıkmışlardı... Bu konuda söylenecek bir söz yok... her sabah 0.5.30 da ayağa kalkmak ve günün havasına girmek kolay değil... Neyse ben bi elden geçirdim... Ben olmadığım için herkes akşamo odasında takılarak geçirdiği için salon topluydu...Ütünün fişini çekip evden çıkmıştım biliyorsunuz , o işi tamamladım. Yni gerilmenin bir anlamı yok gezme tozma işine devam)) Akşam yemeği faslına geldi sıra, önce bir zeytinyağlı attırayım dedim... Portakallı kereviz pişirdim... O caktan inmeden bir beş dakika falan önce incecik doğradığım sağlarını ve yapraklarını da ilave ederim yemeğe ama bu kez çok fazla yaprağı ve sapı vardı ve atılamayacak kadar güzel ve tazeydiler...Bizim yemekçiler bunu bir şekilde değerlendirmişlerdir dedim... Googleye mektup yazdım... kerevizin sapı ve yaprağı elimde kaldı napiiim... Çorba yap dedi:) elli çeşit çorbası vardı... Aklıma en yatanını yaptım. Şahane oldu. Naziş bu ne kadar güzel bi çorba dedi hatta ve hatta. Tarifi en sonda vereceğimdir aceleye mahal yok.

Akşam dizi faslı... Mete müdürü döver dedim ama dövmedi... Sonrası kitap okumaca, okurken sızmaca gece mide ağrısıyla uyanıp felaket bir gece geçirmece şeklinde cereyan etti...
Sabah biraz daha devam etti. Neyse ilaç neyin derken kontrole girdi... Cancan gelince hepten gitti... Ciciannesiii ciciannesii diye arkamda gezdi... Cicianneyi ,ciciannesi şeklinde söylemeye çevirdi... Oyun hamurundan ne eserler yaptık. Kendimle iftihat ediyorum. Bir köpek yaptım şahaser... tabaklar , çatallar yaptık, tabağın içine köfteler yapıp koyduk. Oyun bile sonunda yemeğe döndü ya ohi dedim... Sonra penguen dansı izledik, izlerken dans etttik... ve Dedenin kokusunu ve fotoğraf makinesini eline alıp uyudu. Bakın bu bir ritüel... uyku gelince ille benim kocanın kokusunu eline alacak, diğer eline de bozuk fotoğraf malinesi var, onu alacak...illede bizim yatağın üstüne çıkılacak... orada uyunacak...Tam bir saat uyuduktan sonra kalkıp ciciannesiii diye beni anons edecek, ben yanına gidip yatacağım ve iki saat daha uyunacak... sanırsınız kurulu saat bu sıra hiç bozulmaz.

Kar bekliyoruz, kızlar tatil yaklaştıkça sabırsız... Bir sürü program yaptık... Eğer her şey yolunda giderse A palanlar B planları hazır... Hatta kuzen Oya'ya yapacağımız ziyaret için mönü bile verildi...Benim de bir Zeyrek planım var ...

Sarmaşık; dün gece biter sanıyordum bitmedi... Ama araştırmacı kişiliğim devrede... Bu kitap bir roman olabilir ama sanata yolculukda yapabilirsiniz isterseniz...

Türkan'cı lar unutmayın , Türkan bu akşama alındı... Muhteşem Yüzyılın hemen arkasına takın...

ŞİMDİLİK GİTTİM BEN

Kereviz Sapı Çorbası
kaynak:Mutfakta bir anne

Malzemeler:


1 demet kereviz sapı (yaprakları ile birlikte)

3 çorba kaşığı un

6 çorba kaşığı yoğurt

1 adet yumurta

1/2 adet kuru soğan

3 yemek kaşığı zeytinyağı (annemin tarifinde tereyağı)

1 adet havuç

1 adet kırmızı biber ( çuşka)

6 su bardağı sıcak su


Yapılışı:


Kereviz sapı ve yapraklarını çok iyi yıkayıp, kaynar suya sokup çıkarıyoruz. Süzgece alıyoruz. İnce doğruyoruz.


Kuru soğanı çok ince doğruyoruz. Havucu rendeliyoruz. Kırmızı biberi küçük küçük doğruyoruz.


Zeytinyağında soğan, havuç ve kırmızı biberi kavurup sıcak su ve kereviz sapını ekliyoruz.


Çorba kaynamaya başlayınca unu, yoğurdu ve yumurtayı çırparak hazırladığımız terbiyeyi çorba suyu ile alıştırarak ekliyoruz.


Un pişene kadar bir süre daha kaynatıyoruz.


Afiyet olsun

25 Ocak 2011 Salı

Tam ütü masasını açmış, Newyork Newyork 'da Liza Minelli şarkıları ve dansları eşliğinde gömlekleri ütülemeye başlamıştım ki telefonum çaldı...günün rotası kaydı...Berfu; seni almaya geliyorum, Zuz'a gidelim dedi... Hiç itiraz etmdim,ütünün fişini çektim, Liza'ya başka zaman dedim... Dolaptaki , tavuk suyunun içine bulguru saldım, dün akşamdan kalan kızarmış köftelere salçalı su yapıp salçalı köfte kılığına soktum...Koca kişisini arayıp by by baby...akşam geç kalmam ama yemek hazır dedim:))Berfu geldi...Zuz'a gittik... fırından gelen şahane yemek kokuları içinde eve girdik... Birimiz masayı hazırladı, birimiz salatayı yaptı derken şahane bir öğlemsi ilkindi yemeği yedik... Yemeğimizi yerken Michael Jackson'un ölümünden biraz önce çekilen belgeseli izledik...Bulursanız mutlaka ama mutlaka izleyin şahane...Adı; This is it
O sırada durup dururken bir akşam organizasyonu çıktı karşımıza ve akşam eve dönemedim:)) Zuz , ebrucuk ve ben Zeya'ya da toplandık...Zeya bize ayak üstü şahane soslu bir makarna yaptı... Ne kadar ne kadar çok derken makarnayı bitirdik...Sohbet sohbet , bi sürü yeni plan derken baktık ki saat gecenin biri olmuş... Hadi dağılalım dedik...

Eve gelince Zuz'la oturduk, saat dörde kadar yemekteyiz programı izledik...Gözlğümü yanıma almadığım için kitap okuyamadım...

Şimdi Zuz hanım halen uyumakta ben de Berfu2nun beni alıp eve bırakmasını beklemekte , yeşil çayımı içmekte ve sizlerle yarenlik etmekteyim nası ama...

23 Ocak 2011 Pazar

Pazar pazar , Arnolfi'nin Düğünü ve Eyvah Eyvah


Akşamdan , pazar günü için yani... Gamsegamse arkadaşıyla kahvaltı yapacağını, kocam öğlene kadar uyuyacağını, Naziş ise sadece cornflakes yiyip hafif takılacağını beyan etti... Süperrr dedim ben de yatakta çay kahve keyfi yapıp kitap okurum... Yani, pazar kahvaltısı; aman özel olsun, yeni örtü çıksın, değişik fincanlar tabaklar olsun, aman sürpriz bir omlet olsun derdi yok... Free takılıyoruz bu pazar yaşasın dedim.

Sabah uyanınca yarı uyku mahmuru Küçük Hanımın Şoförünü izledim. Ayhan Işık ve Belgin Doruk'lu olanını... Sonra koca bir kupa yeşil çay yaptım, laptopu, defterimi kalemimi ve Sarmaşık'ı-okuduğum son kitabım- alıp yatağa döndüm. Sarmaşık'ı okurken kendinizi bir sanat galerisi gezer gibi hissediyorsunuz, o yüzden notlar aldım, her adı geçen tabloya bakıyorum sonra... Ya da sözü geçen şiiri okumak için tutuşuyorum. Size bir yazımda söz etmiştim hani, okuduğum kitap beni zorlamalı, düşündürmeli, araştırmaya yöneltmeli diye... Sarmaşık tam da böyle bir kitap... Şebnem İşigüzel bu kez de beni Jan Van Eyck'in Arnolfi'nin Karısı veya Arnolfi'nin Düğünü tablosunun peşine düşürdü... Tablonun resmi aşağıda...
Bir düğün tablosu ama gelin hamile ve tablonun ortasında bulunan aynada Arnolfi, karısı ve Jan Van Eyck görülmekte... Yerde görülen köpek ise sadakati temsil ediyormuş... Avizedeki yanan mumlar ise İlahi ışığı ... Bu tablo hakkında konuşulacak yazılacak o kadar çok şey var ki... Mesela tabloda o güne kadar kullanılmayan bir boya tekniği kullanılmış... Tablonun tam ortasında yer alan bu aynada ancak büyüteçle bakıldığında görülebilecek bir ayrıntı var... Arnolfini, karısı ve tabloyu yapan ressamın aynaya yansıyan görüntüleri var ve altında Jan Van Eyck buradaydı yazıyormuş. Daha o kadar çok ayrıntı var ki, köpeğin tüylerinin o kadar ayrıntılı çizilmesi, resim sanatında sapıklık olarak nitelendiriliyormuş. Yani ayrıntıya o kadar düşkünlük anlamında...

Öyle bir yatak keyfi yaptım işte; okuya, inceleye, yaza çize... Müzik dinledim... Sevgili Define Adası çoktandır unuttuğum bir şeyi hatırlattı... Yeniden keşfettirdi...Senfonik müzik dinlemeyi unutmuştum artık, sonra bıkmadan usanmadan dinlediğim koro müzikleri de geldi aklıma Carmina buranalar falan. Yuh dedim kendime popüler müziğin seline kapılıp gitmişsin çoktandır haberin yok. Ruhum yıkandı sanki dinlerken işte burada...

Öğleden sonra Zuz'la telefonda konuşurken doktorundan moral izni çıktığını ve sinemaya gittiğini söyledi. Eyvah Eyvah 2'ye gitmişler, çok güzel dedi... Daha telefonu kapatmadan sinemaya gidelim miiii diye bağırdım içeriye... Naziş okeyledi , hemen kalktık giyindik 15 dk içinde evden çıktık... En yakın sinema Capitol'de... İlk iş biletlerimizi aldık ... Naziş vaktimiz var Starbucks da kahve içelim dedi... tam o sırada Tchibo'nun önünden geçiyorduk ve miiis gibi kahve kokuyordu. Aşağı inmeyelim hadi burada içelim dedik. Kahvemizi içtik, filme girdik. Beğendik mi beğendik... Hatta benim Geyikli'ye gidesim geldi... Hatta kırmızı station Renault arabayla olsa daha memnun olurum... Yolda giderken de bu fasulyaaa yedi buçuk liraaa diye türkü bile söyleyebilirim... ... Peki benimle gelen var mı? O balıkçıyı bulup o koca koca karagözlerden almam lazım da...
Bozcaada'ya geçişin sağlandığı Geyikli Beldesi Ezine'ye bağlıdır.

Filmimizi izledik çıktık evimize geldik... Bu günlük Bu kaa...

22 Ocak 2011 Cumartesi

Sanki bu gün biraz daha iyi ev halkı... Bütün yatak yorgan temizlendi paklandı...Virüslerinden arındırıldı... Her daim bitki çayları kaynadı ocakta...Tavuk suyuna çorbalar içildi en limonlusundan, en karabiberlisinden...Kızlar kervanına hiç durur mu* koca kişisi de katıldı... Ben de hastayım ben de hastayım diye dolandı... Bu gün asayiş berkemal... Kızlar laptoplarını kucaklarına aldılar , yarıyıl raporlarını yazıyorlar, e-okula not giriyorlar... Ev internetcafe kıvamında:))... Bir taraftanda ne yiyeceğiz şarkısı söylemekteler.

Saat 15.15 itibariyle ben de evdeki bilumum işlerimi ve virüs arındırma programımı bitirdim... Dün akşam Şebnem İşigüzel'in Sarmaşık'ına başladım. Biraz ilerleyeyim bu yazar hakkında konuşacak çok şey var... Yıllar önce ilk kitabını okuduğumda yaşadığım güççük bir şok var:))Ama güzel yazıyor neme lazım... okurken kitapta sözü geçen şeyleri kitaptaki öykü kadar merak edip , bakmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi... Bundan önce bitirdiğim Eski Dostum Kertenkele de sözü sıkça geçen Matrakçı Nasuhûn peşine düşmem gibi mesela...

Hadi şimdi gelelim günün o suna busuna...

Günün çorbası... tavuk suyuna tel şehriye
Günün yemeği... köfte, püre,bulgur pilavı
günün dizisi... Yahşi Cazibe
günün esprisi... muz kabuklarından yaptığım vazonun hiç de komik olomadığının Gamsegamse tarafından beyan edilmesi...
günün sorusu... ne yicezzz
günün yardımı... Gamsegamse'nin Facebook sayfamdaki bi sürü lüzümsuzluğu temizlemesi..
günün dileği... Gamsegamse Ve Naziş'in dilekleri... dilekler ne derseniz valla ben de bilmiyorum...
günün aksiyonu... yetti gari deyip , dışarı çıkıp D&R a gidip, MURAKAMİ^nin son kitabını alma...
Günün öğretmeni...Iğdır' a atanan Kemal...
Günün en özlenen kişisi... CANCAN
Günün Kahramanı... Kırdığım reçel kasesinin ,o yapış yapış cam kırıklarını kahramanca temizleyen kocam...
Günün şaşkını... Ayağındaki terliğin içine cam parçası kaçırmayı becerip ayağını kanatmayı başaran benn...

21 Ocak 2011 Cuma

ha astık... ha kazıkladık

Berbat bir gece geçirdik... Naziş biraz daha iyi ama bu kez de Gamsegamse kötü bir gece geçirdi.. Ama gitmem gerek dedi ve okula gitti yine de... Neyse ki bu gün yarım gün...Ben de sallantıda gibiyim... heran gemi yan yatabilir...Kocamın teşhisi... artist gibi gezmemiz, kendimizi korumamamız... Halbuki kalın kalın giyinsek, atkılarla berelerle çıksak sokağa... yataktan kalkar kalkmaz üstümüze bir şey alsak hiç bir şey olmazmış... Kendi aynen böyle yapıyor ama hep de hasta oluyor.... Annem derdi ki; bu çocuk hep lohusa gibi giyiniyor hehehehehhe...yani ha astık ha kazıkladık olayı... değişen bir şey yok... virüs her delikten sızabiliyor...

20 Ocak 2011 Perşembe

Bu sabah Kızların ikisi de kendini hasta hissederek uyandı... Naziş gidemedi, Gamsegamse ben idare ederim, olmadı revire gider yatarım dedi. Naziş bir şeyler atıştırdı ve doktora gitti... Bronşit olmuş, bir kaç gün daha geciksen hastaneye yatırırdım , demiş doktoru... Görünüşte biraz halsizliği ve öksürüğü vardı... Sabah gitme desek okula bile gidecekti az kaldı.Bir kaç gün raporlu evde dinlenecek ilaçlarını içecek

Nazlı hasta olunca Zuz'a gidemedim tabiki... Kitap okuduk...film izledik...pizza partisi yaptık...Nazlı bol bol uyudu. Tüm hafta sonu planlarını şimdilik iptal ettim...Cumartesi günü için Frida- Diego sergisine gitme planları yapıyorduk halbuki Peren^le...Önümüzdeki hafta inşallah artık...Ne demiş Kanuni; olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi... ne doğru demiş valla

Bizden bu günkü haberler bu kadar... Akşama Fatmagül var...dünden kalan kuru fasulye var:))

19 Ocak 2011 Çarşamba

İçimdeki İstanbul Fotoğrafları ve CANCANN

Bu gün CANCAN bizde...Azeri yardımcıları tam dört saat mutfağa kapanıp kestaneli kayısılı bir Azeri pilavı yapıp gitmiş:)) sanırım vedasını yapmış. Gitme nedeni Ayran...yani köpekleri...
Bizde o kadar özlemiştik ki, Kocamın gripal hali, Zuz'un hastalığı ameliyatı derken iki haftadır görüşemiyorduk. Ciciannee saçları kesilmiş, berber kesmiş dedi... Güzel mi? dedim cevap yok...Tarana çobası pişirelim dedi. Pişirdik , yedik ,Kule oyuncakları çıkardık,,,kuleler yaptık. O elektrik süpergesinin üzerine bindi, at yerine birlikte döktüğü bisküleri süpürmek bahanesiyle bende evi süpürdüm. At yoruldu dedi, gitti fişi çekti. Dışarı çıktık. En sevdiği etkinlik olan; bizim marketin yürüyen merdivenlerinden inip , kurabiyeler aldık.Kurabiye yiye yiye parka gittik.Orada Tim adlı bir Alman çocukla tanıştı oynadı...kurabiye ve haribo alışverişi yaptılar aralarında.Gelince uyuyalım dedi, doğru yatak odasına gitti.O uyurken ben çalıştım...Kuru fasulye , pilav yaptım... O'nun için sebzeli somon balığı pişirdim... Artık uyanınca bir faliyet düzenleriz.

Dün akşam bir sızmışım, hiç uyanmadan sabah oldu...Ay neydi O , Öyle Bir Geçer Zaman ki de ki rezillik. Bi Osman'ın denize düşmesi eksikti... Denize de Osman'ı atacaklar değiller ya atmışlar koca adamı , ben de Osman denizden büyümüş çıkacak zaar dedim:))E bize diziyi bu Osman anlattığına göre ölmeyecek tabiki diye düşünüyorum bir beyin cimnastiği yapıyorum:))

Hastaneye giderken yanıma Mario Levi'nin İçimdeki İstanbul Fotoğrafları'nı almıştım.. Kendiyle söyleşiyor, İstanbulda Mario Levi adıyla doğmak nasıl bir şey onu anlatıyor. Bu kitabı almak istediğimi söylediğimde Leylak Dalıcım- alma dedi, ben sana gönderirim sana tanıdık yerleri anlatıyor sen hoşlanırsın dedi , ve öyle de oldu. Öyle insanı alsın ardı sıra götürsün ya da ne bilim su gibi aksın gitsin, o tarz bir kitap değil... Ama benim için şöyle bir şeyi oldu. Mario Levi'nin kendi içindeki fotoğrafların olduğu yerlerde benimde içimde fotoğraflar var... O Galata'yı anlatırken ben karşı cafede oturuyorum misal ya da Tüneli anlatırken ben o zamanlar oradaki Haşet ve Sander kitapevlerine uğruyorum bir, Çukurcuma'da mavi çinko çaydanlıklara bakıyorum, İstiklal'de Anneme elbise bakıyoruz.Asmalı Mescit Sokağında Naziş'in var olduğunu bildiği ama kapandığını bilmediği bir cafeyi ben yeniden aradım, öle işte...

Bu akşam ki dizim...Muhteşem Yüzyıl... Sonrası kitap okumaca...Yarın kuzenler Zuz'dayız...Geçmiş olsun partisi var.

Hadi gittim ben, CANCAN uyanır birazdan...

BU GÜNÜN ŞARKISI CANCAN'DAN...valla 500 kere dinledik, zıpladık, dans ettik burada

18 Ocak 2011 Salı

Hastahane notları

Hastaneden çıktık... Artık evimizdeyiz..Zuz başarılı bir ameliyat geçirdi...Dün geceyi biraz zor geçirdik ama o kadar da olacak artık...Her zaman olduğu gibi bu kez de maceralarımız eksilmedi... Çok ilginç olaylara tiplemelere tanık olduk... Kat görevlimiz, İsmet'i sanırım hayat boyu unutamayacağız... Bizi o kadar hoş tuttu , evine gelen misafirleriymişiz gibi nasıl ağırladı anlatamam...Türk kahvemizi, yeşil çayımızı ihmal etmedi... Sabah kahvaltımızda - sen çayı seviyorsun dedi bir porselen demlik çay getirdi ekstra:)) Hiç bir şey de kabul etmedi tek istediği çıkışda başhemşirenin yanında - çok mükemmel bir insansınız İsmet Bey dememizi istedi... Biz de hep bir ağızdan bağırıştık, asansörün önünde; çoook teşekkürler İsmet bey, çok mükemmel bir insansınız dedik.
Tam ameliyata girerken emarların evde unutulmuş olması- Selim'in hızla getirmesi... Annesi ameliyathaneye götürülen kadıncağızın tam bizim kapının önünde sara krizi geçirmesi... Üzerimize verilen battaniyelerin mükemmel İsmet Bey tarafından beğenilmeyip yerlere savurulması, buraya en renkli en şık battaniyeler gelsin diye bağırması, akabinde battaniyenin gelmesi yaşadığımız en ilginç olaylardan sadece bir kaçı...

Gelenimiz gidenimiz eksik olmadı, telefonlarımız hiç susmadı.... Hepinize çok teşekkür ederiz...telefonla arayanlara, mesaj gönderenlere... yorum bırakıp tüm iyi dileklerini bırakanlara hepinize hepinize .... Ve nihayet bu işte sağlıkla bitti şükürler olsun... Bir kaç hastane kareside vereyim sonra tüm günümü dinlenmeye ayıracağım...
Zuz ameliyata hazırlanırken... Berfu'da yanında... yanındaki seramik panoda Jale Yılmabaşar imzalı çok güzel bir panoydu... gece yattığım yerden hep ona baktım...


Zuz henfendi, artık ameliyatını olmuş, ayılmış, kompostosunu içmiş , kanlamış canlanmış ...Aylin'le... Aylin Zuz'un ta ortaokuldan beri arkadaşıdır...Hep evimizin içinde olmuş, beraber büyümüşüzdür... Hatta meşhur boza maceramız vardır onunla... Biz Niksar'dayken bize gelmiş, meşhur 86 kışında bir ay mahsur kalmıştır:)) Bir gün ben benim canım boza istiyor dediğimde - yaparım ama dört gün sabredeceksin, kapağını açmayacaksın demiş ama ben gidip gelip kapağını açıp bakmışımdır ama bozada olmuştur vallahi de...İki kızıma da hamile olduğumu duyar duymaz , hemen bir pembe yelek örüp inşallah kız olur demiş dediği de olmuştur:)

İşte bu da 2011 model Lale... Biraz hastane karışığı ama bi gün elbet daha düzgün bir biçimde çıkar karşınıza...



Şimdi yatma dinlenme vaktidir...

not: Kenan K ardeş, resmim neden böyle flu...bak herkes yeni resim istiyo:)

17 Ocak 2011 Pazartesi

Lale^nin Bahçesi beş yaşında




Lalenin Bahçe'si bu gün beş yaşında...Birazdan Zuz'un ameliyatı için hastaneye gidiyoruz. O yüzden uzun uzadıya yazmak için vakit yok...Bu gün kayda girsin diye ve en çok da hepinize bu güne kada paylaştığımız her şey için teşekkür etmek için yazıldı bu yazı...

16 Ocak 2011 Pazar

Profosyonel... Cadılar Zamanı ve Eski dostum Kertenkele


Çok koşturmacalı bir hafta sonu oldu...

Cumartesi günü çok önceden planlanmış bir programımız vardı... Bu günü bizim için Sevgili Balkahve ta Ankara'dan organize etti... Bizim evin yerini bilmeden hem de... Evimizin dibinde ve en sevdiğim tarihi mekanlardan biri olan Devlet Tiyatrolarının Tekel Sahnesinde sahnelenen bir oyunu izledik, Karı koca... Yeni yıl ve evlilik yıl dönümü hediyesi olarak...Evimizin dibinde derken de hiç bir abartı yok, yokuşu iniyorsun bir koşu, dibinde Tekel Sahnesi...1001 Gece dizisini izleyenlerin çok yakinen tanıdığı bir mekan burası ayrıca... Şehrazat'ın mimarlık bürosu olarak kullandığı yerdi...

Oyun , Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar'ın başrolünü oynadığı Profosyonel adlı oyundu. Oyunu çok ama çok beğendik... Oyuncular gözümüzün içine baka baka oynadı yani... Biz koltuklarımızı mimledik zaten , artık her yeni oyunda o koltuklar bizim... Çok ama çok teşekkür ederiz Canım Balkahve, inceliğin , arkadaşlığın bu güzel oyunu izlememize sebep olduğun ve hayatımın renklerinden , tatlarından biri olduğun için...





Akşam oyundan çıktık , serin serin rüzgar yüzünmüze çarpa çarpa, oyun hakkında konuşa konuşa yürürken, telefonum çaldı arayan Gamsegamse- Biz ablamla sinemaya geldik, siz de gelin bilet alıyoruz dedi... yok biz daha yeni çıktık falan filan dememe fırsat bırakmadan kapattı... Hadiii bu kez de sinemaya gittik ... Filme tam ucucuna yetiştik... Gider gitmez Naziş elimize patlamış mısır paketini ve birer frigola tutuşturdu yerimize oturttu... Soluk bile alamadan Nicholas Cage'in baş rolünü oynadığı, Cadılar Zamanı- Season of the Witch'i izlemeye başladık... Bu tür filmler Naziş ve Kocamın tarzıdır Gamsegamse ve bana kalsa Aşk Sarhoşuna giderdik:))
Film güzeldi.. Sonu biraz animasyona dönüştü ama bu tarz filmleri sevenler hoşlanacaktır.Çıkışta biraz D&R da gezindik eve geldik.

Eve gelince hemen çayımızı içtik biraz Cazibe'ye bakındık, sonra kitap okuma faslına geçtik.
Önce Vatan Kitap'ı okudum ağzımın suları aka aka... Yaşasın Haruki Murakami'nin dört gözle beklediğim kitabı çıkmış, adı; Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın sonu...
Şimdi Şebnem İşigüzel'in Eski Dostum Kertenkele'yi okuyorum...


Kitapta sözü geçen Matrakçı Nasuh, Kanuni zamanında yaşamış bir minyatür ustası...Savaşlara giderken bile Kanuni , yanında götürürmüş...Muhteşem Yüzyılı izleyenler bilir, elinde kalem kağıt gezen bir adam var, hatta bir iki kez adı geçti, son bölümde de Kanunini ile matrakçı oynadılar...Bu oyunu iyi oynadığı için bu ismi almış zaten... Ben işi gücü bıraktım bu minyatür ustasının peşinde gezmeye başladım, kitabı elimden bırakıp gidip onun minyatürlerine bakıyorum...Ha böylede bir huyum var. Diyelim bir tablonun , bir ressamın adı geçiyor hemen bulup bakmalıyım, bir şarkı adı geçse bulup dinlemeliyim...Bu kitap bana Leylak Dalıcımın hediye ettiği kitaplardan biridir...

Bu güne gelince, sabah kalktık kahvaltımızı yaptık, kahvelerimizi içtik... Ben yarın Zuz'un ameliyatı olduğu için , evle bir iki gün ilgilenmem imkansız olduğu için , biraz yemek stoklama işine girişeyim dedim... Kızlar kıpraşmaya başladılar, Gamse'nin değişmesi gereken elbisesi, Naziş'in bakması gereken şeyleri varmış, illede ben de gelseymişim... o zaman bana zaman verin dedim. Bir tencere sulu köfte yaptım yanına da erişte... Kuru biberleri sıcak suya koydum ki gelince zeytinyağlı dolma yapayım... saat üç buçuk gibi çıktık. Natiliusa gittik... Elbise değişim işiydi, Megavizyondu ,, acıktık hadi bir şeyler yiyelimdi derkeeen aklıma Haruki Murakami^nin kitabı düştü bir kez... Megavizyon^ da yoktu... hadi buradan Alkım'a geçelim dedik... orada da yoktu ya neyse Naziş alacaklarını aldı Kahve Dünyasında oturduk soluklandık ve eve geldik nihayet... Yazımı bitireyim dolmalarımı doldurayım... Eski Dostum Ketenkele^ye gidiyorum.
Yarın büyük gün sabah erkenden hastaneye gideceğiz Zuz'un ameliyatı saat 10.30 da...

14 Ocak 2011 Cuma

cuma cuma

Bu sabah aynadan değişik bir ''Ben'' baktı bana...Henüz alışamadım... Gamse hem beğendi hem alışırmıyız dedi... Nazlı çok çok beğendi... zıp zıpladı neredeyse -Anne genç kız gibi olmuşsun dedi...
Saç rengim,modelim dip köşe değişti...Dip bucak yenilendi... Dün akşam sadece boya için gittiğim kuaför... saçlarımdaki doğal süreçten dolayı:)) artık biraz açık renklere yönelelim, kızıldan vaz geçelim dedi, Gamse O'nu deli gibi destekledi, hadi saçlarada bir şekil verelim derken 2011 model Lale çıktı ortaya... Ben bi alışayım bi resim koyarım sizin için de...

Yalnız kızıl saçdan dönmek çok zor, acaip bir silme işi yapıldı, uzay aletlerinin içine girdim çıktım, kafam mavi bir şeyle kaplandı ve üzerine biraz para koysam 2.el bir araba alacağım fiyata kızıl saçlar gitti. Tabi bu şaka ama yine de içimi cızır cızır etti. Ben söyleyeyim de saçları kızıla boyarken de vaz geçerkende beni hatırlayın...Üstelik 20 gün sonra bir de renk oturtma işlemi var. Neyse unuturum elbet:))


Akşam kuaförden geldiğimde Fatmagül başlamak üzereydi... Hem izledim hem de gündüzden binbir meşekkatle yaptığım karalahana çorbasını içtim, bir güzelde mısır ekmeği doğradım içine... Valla da Anamın çorbası kıvamında olmuştu... Senede bir kez yaparım, hatır için bile olsa iki kez yapmam... O lahanaları ince ince doğrarken elim su topladı . Yok iç malzemesi, yok unlanması yok sosu... yok yav... Ordu'ya gider yerim daha zahmetsiz. Ama bu kez şöyle bir şey yaptım... Fazla hazırladım malzemeyi... yani lahanasını, minik minik doğranmış patatesi havucu, içinin fasulyesi... onları ikiye bölüp bir kısmını dondurucuya attım... Bu sayede bir kez daha pişirebileceğim yani...Artık Zuz , ameliyatını bi olsun da ... Pazartesi günü olacak... Benim pazar gününden eve yemek stoğu yapmam lazım.

E hadi ben gideyim artık... Şimdi eve şefkat gösterme vakti...

13 Ocak 2011 Perşembe

Dünlerden bir dün...dün kü gün

Dün okey grubumla buluşup okey oynadım. Malesef şanssız bir günümdeydim, yerlere serildim... neyseki, yemekteki mantı şahaneydi de yenilgi fazla acılı olmadı:))

Dün gece Meeeşur Muhteşem Yüzyılı izledik... Beğeniyorum Halit Ergenç'i netekim... Sabah saat altıda da Bibirgece izliyoruz... E, ne yapalım Gamsegamse ev de tek kişilik ordu gibi dolaşırken o saatte, Naziş'in kalk zili çalarken uyumak olmuyor olamıyor...Sanırım bir çalar saat kaçtı içime zaten , tıp uyanıyorum.Bu sabah biraz yatayım dedim. Binbirgece bitince tv yi kapadım. Bir güzel uyumuşum...uyandığımda saat sekizi on geçiyordu .Neyse , Muhteşem Yüzyıl diyordum. Ne alem bir milletiz, bir bardak suda fırtınalar yaratıp , gemiler batırıyoruz... Padişahlara peygamber muamelesi yapıyoruz. Cumhurbaşkanı Yemen'de şehit olan Osmanlı Askerine ağlaya dursun hala, burada patır patır şehitler veriyoruz... İki yıl önce de gidip orada ağlamamışmıydı ki?Neyse ya ben siyaseti 1981 de bıraktım...

Dün gece kitabımda sonlara geldim...bu yalnızlık ne illet bişi ki can düşmanını eve alabiliyorsun... Sıradan bir kişiyken, sevince farkediyorsun yol kenarındaki zambağı işte öyle bir şey bu kitap , Küskün Kahvenin Türküsü...adı gibi güzel

Amerika'nın güney tarafları, diğer taraflarına hiç benzemez. Buranın hikayeleri daha zor, daha pusludur. Alışılmadık şeyler gelir başlarına. İşte bu grotesk hikayelere, Güney Gotiği derler.




Bu da İdefiks'in çıkardığı Türkiye'nin okuma haritası



Çok sevgili
Mavi Balon, Gümüşay ve Eda Üntürk yeni yıl kartlarınız ve güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim... Günümü güzel yaptınız...
Sevgili Mavi Balon..bilerek seçmediniz o unutmabeni çiçekli kartı ama beni nasıl ilkokul yıllarıma, kitabımızdaki bir okuma parçasına , götürdünüz bilmelisiniz... Sevgilisinin istediği çiçeği koparabilmek uğruna uçurumdan yuvarlanan, yuvarlanırken unutmabeni diye bağıran delikanlının sevgisi vardı o kartın üstündeki unutmabeni çiçeklerinde...

Sevgili Eda... 9 yaşındaki Ferman'ın çizdiği resimle Nesin Vakfını yeniden hatırlattın bana çok çok teşekkür ederim...Dilerim Ferman'ın da resimde çizdiği ev kadar güzel bir evi ve hep tüten bir bacası olsun... Yüzüme yaydığı gülümseme onun hayatı boyunca yüzünden gitmesin...

Canım Gümüşay... Öyle güzel şeyler yazmıştın ki çok duygulandım, okurken gözlerim doldu inan... O güzelim hediyeler içinde çok teşekkür ederim... Kızlarla paylaştık hemen:)))


Dün dün dün işte oldu bu gün...

11 Ocak 2011 Salı

Akşam akşam mır mır dır dır

Dünden devam

Zuz geldi esetledim besetledim, o karşımda yattı ben nette ilginç bulduğum şeyleri O'na okudum... bloglardan haberler verdim... Facebook da eski arkadaşlarımıza baktık kuzenlerin yeni koydukları resimlere bakıp güldük... O uyudu ben karşısına uzanıp yeni kitabıma başladım... Daha sonra sevdiği yemekleri pişirdim... Kara şimşek vardı zaten , yani yeşil mercimek... fırında tavuk pirzola yaptım... bakın bu en paratik yemeğimdir... Tavuk pirzolaları sıvıyağ, kekik, kırımız ve kara biber ve de tuzla harmanlayın, yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin... Patatesleri elma dilim yapıp tuzlayın boşuklara sıkıştırın, biberleri yan yan koyun dekor olsun... sarımsakları soymadan bir güzel yıkayıp bütün olarak baş baş yani tepsiye koyun... Sonra bunları hüüüp hüüüp diye istakoz yer gibi çekeceksiniz ağzınıza... atın fırına pişşsin... alın size alt yapı üst yapı yok sosu gerektirmeyen hafif bir yemek... o ara pat küt pırasayı havucu da doğrayıp tencereye yollayıp zeytinyağlı pırasa pişirdim... o pişe dursun, tavuklarda fırında pişe dursun ... hemen yufkaları aldım önüme O karadeniz mincircesimiydi hellimcesimiydi neydi o peynir o peynirlede börek yaptım... o arada tatalı ne yapsam diye düşünürken aklıma Dr Ötker'in aşureleri geldi... iki pakettten de onu pişirdimm... Kendi yaptığımız aşureden hiç bir farkı yok... şekeri buğdayı tam ayarlı... Yalnız 3,5 bardak su diyo ben iyice pişşin diye bir bardak fazla koyup biraz daha uzun süre pişirdim..

Yeme içme faslı bitince Zuz'a ya bizde kal rahat edemezsen ben sana gelirim demiştim, Gamsegamse hemen servisini ayarladı O da düştü arkamıza Zuz'a gittik... Oturduk... tv de bir şey bulamayınca dvd izledik... Ne saçma ne saçma diye izlediğimiz film yarısından sonra ilginçleşti ve güzel bir final yaptı... adı ; Benim Hırçın Sevgilim...

Zuz gece rahatsızlandı yeniden boyunluğunu takıp sabaha kadar oturdu... Yıllardır uğraştığı boyun fıtığı artık ameliyat aşamasına gelmiş... Sanırım bu hafta acilen ameliyata girecek...

Gamse tabi sabah erkenden gitti, biz de kahvaltımız yaptık, Berfu geldi bizi aldı, beni eve bırakıp dr a giitiler... Sonuç da ameliyat çıktı işte

Eve geldiğimde Kocam evdeydi... Birlikte yürüyüşe çıktık hava misler gibiydi... rüzgar biraz serin serin yüzümüze vuruyordu ... o da çok hoşuma gitti.Sultan Tepeden aşağı indik... Eski Tekel Binasının önüne... Bu tarihi bina restore edilip Devlet Opera ve Binasına ve Devlet tiyatolarına verildi... Çok şahane bir yer oldu... Baldan tatlı Kadın; bize bir sürpriz hazırlamıştı burayla ilgili , bu cumartesi inşallah gerçekleşecek...


Yeni kitabım Küskün Kahvenin Türküsü... Leylak Dalıcım'a sormuştum bir kez bana çok güzel bir kitap ismi söylesen neyi dersin diye... bunu demişti... Sonunda da hediye etti zaten... Okuyayım üstüne konuşuruz tabiki de.

Şu anda dizimin başlamasını beklemekteyim... Acaba Mete babasının kafasını o baltayla yardı mı ? diye...

10 Ocak 2011 Pazartesi

yeni yıl şarkılı pazar


Bir hafta sonunu daha devirdik cümleten...Umarım hepinizin ki keyifli geçmiştir...
Cumartesimizi yazmışım zaten...Cumartesi gecesi , Naziş Cihangir gecesini geç noktalayınca , bari ayrı ayrı gitmeyelim evlere deyip Neslihan'lara gitmişlerdi, o yüzden biz üç kişilik bir kahvaltı yaptık...Koca ve Gamsegamseyle... Peynircimizin tavsiye ettiği bir peynirle yapılan omletle... Peynirin adını bir türlü aklımda tutamadım ...Karadeniz hellimcesimi, minzircesimi bişe dedi ama... yağlı ama kurutulmuş gibi bir lor, içinde tel peynire benzeyen büyük büyük parça peynirler vardı... tadı biraz tuluma benziyordu... omleti çok güzel oldu... bu gün bir de börekde deneyeceğim. Neyse kahvaltımızı yaptık... Digitürk salondan Yeni Yıl Şarkısını satın aldık ,izleyelim derken, Naziş koştur koştur bizimle kahvaltı etmek için eve gelmiş... Tabi biz kahvaltımız neyin bitirmiş, toplamıştık masamızı... tosta talim etti...

Filmin adı ; YENİ YIL ŞARKISI...Caharles Dickinson'un hikayesinden uyarlama...Tam 17o yıl önce yazılmış ama düzinelerce sinema versiyonu çekilmiş... Naziş Taş Devrine bile uyarlanmış versiyonunu izlediğini söyledi... Gamse küçükken ; Naziş onun yanına yatar bu hikayeyi okurmuş O'na... hemde ingilizcesinden... Filmi izlerken anlattılar... Çocuklarımla ilgili hiç bilmediğim bir ayrıntı... Sanırım benim kolleksiyon çalışmalarım sırasında eve çok geç geldiğim dönemlere ait bir şey... kaçırdığım bir şey...Film bir animasyon çok ama çok başarılı bir animasyon... Tek gerçek kişi Jim Carry.

Filmden sonra Gamse, Kuzen Meral ile , Koca; kendi arkadaşlarıyla dışarı çıkınca Naziş- Anne hadi biz de bir şeyler yapalım dedi, biz de çıktık Natiliusa gittik, mağaza dolaştık biraz alış veriş yaptık... Megavizyona bir daldık çıkamadık. Ben Vermer'in tablolarının ve tablolarının hikayelerinin olduğu devasa boyutlu kitabın başına çöndüm... En sevdiğim ressamlardandır , özellikle İnci Küpeli Kız... İki yıl önce filmini izlemiştim ama kitapda ki hikaye bambaşkaydı... Filmdekini tercih ederim:)) Filmdeki kız bir çamaşırcıydı... kulağındaki küpeler hanımınındı... o çivit mavisi rengi elde edene kadar canları çıkmıştı... Kitapta ise kızın çok zengin biri olduğu , çünkü o büyüklükteki bir inciyi ancak öyle birinin takabileceği ya da Ressamın Kızı olduğu görüşünün yaygın olduğu söyleniyor, yazıyor
Kendimizi frenledik ve hiç kitap almadık , yalnız Naziş şu gördüğünüz tombul periyi hediye aldı bana.

Sonra Penty de çorap dünyasına daldık... Yemeğimizi Günaydın'da yedik... Yemek yerken gözüm Çılgın Türk adlı bir mönüye takıldı. Lahmacuna sarılmış, dönermiş... Yok artık daha neler dedim...Artık gelebileceğimiz son noktanın bu olduğu görüşündeyim. Gözüme takılan başka bir şeyde, tam da tvnin karşısına oturmuşuz :) bir haber geçiyor, uykusuz bir gece geçirmek 3.2 km yürümeye bedelmiş.

Dün gece Kürk Mantolu Madonnayı bitirdim... Mümkünsüz bir aşk hikayesi... Sanırım artık böylesi yaşanmaz ... yaşanmasında zaten... Bütün aşklar mümkün olsun:)Sabahattin Ali ile tanışıklığım lise yıllarıma dayanır. Bir gün Edebiyat hocamız... Özgürlük başlıklı bir yazısını okudu. Ben Dinlerken yamuldum resmen... Anlatış tarzına , yazı diline hayran oldum... Hemen yazıyı istedim hocamdan ve elindeki sarı tefsir kağıda basılmış yazıyı , belkide daktilo ile yazılmıştı ... verdi bana. Ama roman kişiliği bambaşka... Kürk Mantolu Madonna çok seveni olan bir kitap ben beğendim mi evet beğendim ama çok etkilendim diyemem. Hanende Melek daha çok hoşuma gitmişti mesela...
Şimdi Zuz bize geliyor... Hasta olmuş- Ablam bana bakar demiş... Öyle bir bakarım ki hatta arkadaşlarına kızdığı zaman - hasta olasınız da ablamın eline düşesiniz diye ettiği bedduasını bile hatırlar yeniden:))

8 Ocak 2011 Cumartesi

Cumartesi cumartesi

haftasonu filmi... Memlekette Demokrasi Var... Benim hoşuma gitti...Adnan Menderes'i Hapishane'den kaçırmaya çalışan sözüm ona bir deli... taaa 1972 Deniz Gezmiş'lerin asılmasına gönderme yapması, sürekli uyuyan adamla yine demokrasiye göndermeler altı ince ince çizilen detaylardı... Filme gidin gülün, göndermeleri yakalayın içiniz burulsun...Canneslik Tourist'den ve bol küfürlü Çakal'dan sonra iyi geldi... Eyvah Eyvah şu anda salonlar full oynuyor... Hafta içine bıraktık...
Haftasonun kahvaltısı... Baba simitleri aldı geldi... Anne kahvaltıyı hazırladı ... Oryantalist pembe renkli , taş işlemeli bardaklarını çıkardı...bi de baktılar ki Gamsegamse sehpaya çıkmış masa resmi çekiyo)) Hapur hupur her şey yendi ve herkes arkadaşlarıyla buluşmaya gitti ben de hafta sonunun işini yaptım , çekmece örtüleri yenilendi, düzenlendi nihayettt...




Haftasonun kitabı... Florantino Ariza ve Fermina Daza'nın elli yıla yayılan aşklarıyla vedalaşıp Kürk Mantolu Madonna^ya başladım... Sabahattin Ali... Roman kahramanlarının derdini okura dinleten Adam... sıra O'nda...

Şimdi kahve ve Sufi'nin tavsiyesi üzerine stoktan öne çekilen Siyah Kuğuyu izleme vakti

6 Ocak 2011 Perşembe

akşam akşam ama sabah anlatısı


Sabah sürprizli başladı önce Zero,Zarifce ve Hayat İzlerim'den Özlemin yeni yıl kartı geldi... Çok teşekkür ederim yeni ni güne iyi dileklerle başladım sayenizde ... Sonra Çocuklaçocuk'tan gönlümdeki evin anahtarlığı geldi... Onu anahtar dolabımızın üstüne yerleştirdim ve olumlamasını gönlüme göre evin anahtarlığısın diye yaptım.Zuz ve Berfu'da bizdelerdi o sıra bayıldılar.... Fulyacım , Özlemcim çok teşekkür ederim, her yıl değişik sürprizlerle şaşırtıyorsunuz beni...

Bu günü Cancan'la uyuyarak geçirdik... biraz rahatsızdı. tam üç saat birlikte yattık... ara ara uyanıp yanındamıyım diye kontrol etti , elimi tuttu... Öylece uyudum uyandım...kafam kazan gibi oldu... ama o gayet zinde uyandı neyseki... Naziş ablası çeşitli sürprizlerle gelmişti okuldan kitaplar cd ler...Sürpriz yumurtalar... biraz onunla oyalandık... geç geldi, erken gitti, uyudu bir şey anlamadık bu günden...evi bile istediğimiz gibi dağıtamadık yav.

Bu akşam Fatmagül var, Türkan'ın saati ve günü değişmiş, pazar gününe alınmış.Bu gece Fermina Daza ve Florentino Ariza ve Dr. Juvenal Urbino ile vedalaşıyoruz... onların 50 yıla yayılan aşk öyküsü bende bitiyor... eğer okumadıysanız sizde başlasın .

Akşam yazısı bu kadar olur gittim ben

Kadıköy Kadıköy ve Uzun Boylu Esmer Adam

Şu anda sabahın körü, kızlar çoktan hayatın kollarına atıldılar...Sabahın tantanası bitti bizim evde, artık sessizlik kol geziyor vay anam vay aaaaynı roman cümlesi gibi oldu valla...Neyse işte millet işine gücüne gitti ev yine bana kaldı:)

Dün akşam Naziş'in ille de bir Kadıköy yapalım ısrarı üzerine, O' okuldan gelir gelmez ,içeri bile girmeden Kadıköy' e gittik...Gamse Tuçe'ye gitmeyi tercih etti. Biz ana baba ve kızları üçlüsü olarak önce Alkım'a gidip , kitaplara gömüldük...çil yavrusu gibi dağıldık içeri girer girmez... Tüm kitapları elledim, karıştırdım...önce Ayşe Kulin'in Hayat- Hüzün Dürbünümde Kırk Sene (2 Kitap) adlı kitaplarını aldım...Sonra ne düşündüm ne düşünmedim bilmiyorum onları bırakıp, Kürk Mantolu Madonna ve Göyüzünün Üzerinde Üç Metreyi aldım...Kitap faslından sonra , Köfteci Ramizde de akşam yemeğimizi yedik...Hadi dedim size bir Kadıköy klasiğide ben yaptırayım...Ece'nin ve Babişeyemekler'in kulaklarını çınlata çınlata Onları Bilgeoğluna tatlı yemeye götürdüm...Kimseyi karıştırmadan, tezgahtaki satıcıya, iki tane şundan, bi tane bundan diye diye karışık bir tabak yaptırdım...Dışarı masalarda oturduk yedik...Bilgeoğlu minicik bir dükkan... Bildiğiniz köy bakkalı tarzında işler...içerisi, tezgahı hatta satıcıları yüzyıldır orada duruyormuş gibidir...Tabağın içine beyaz kağıt koyar, üstünede tatlısını koyar, eline de çatalı tutuşturuverirler...Ama yediğiniz tatlıdan sonra su içemek ihtiyacı falan hissetmezsiniz, tatlı su gibi akar gider boğazınızdan...zinhar glikoz kullnmazlar aynı evde bizim yaptığımız gibi şerbet hazırlarlar...Naziş uyuz oluyorum, böyle kendini hiç geliştirmeyen yerlere dedi ama oranın sırrı gelişmemesinde:))Çıtır çıtır Antep baklavası yemek isterseniz... Kadıköy balıkçılar çarşısı içindeki Bilgeoğlunun yolunu tutun...Ha tatlı sevmiyorsunuz , o zaman kıymalı su böreğinin tadına bakın...Ayının kırk hikayesi varmış, kırkı da ahlat üstüne... benimki de hep yemek üstüne Allamm ne olacak böle böle...( Türkçeciler iş başına...alarm alarm)

Tatlı işini hallettikten eve gelmeye, yola koyulduğumuzda Ortadoksların bu gün başlayan Noellerinin , Noel Ayininin başladığını haber veren çanlar çalmaya başlamıştı... Ne güzel dedim , bakın İstanbul'un ortasında özgürce çanlar çalıyor, Ortodoks vatandaşlar ayine yetişmek için koşuyorlar...Bazen kendimize haksızlık ettiğimizi düşündüm O an. Geçenler de izlediğim bir belgeselde, Yunanistanda tek bir cami bile olmadığını, olan son camininde bir ara porno sineması olarak işletildiğini izledim...''İZ'' kanalında...eğer yanlışım varsa ve bu yazıyı okursa Atina'da yaşayan Derya beni düzeltsin...
O kadar çok Ortodoks arkadaşımız var ki, hatta iki yıl önce 6 Ocak da Naziş'in arkadaşı Aniler'in davetlisiydik.

Eve gelince yeni başlayan Muhteşem Yüzyılı izledik...Hakkında konuşmak için şimdilik çok erken..eğer ilk bölüme göre konuşursak sarayın Harem'den idare edildiği kanısına varabiliriz.. Benim için dizide Nebahat Çehre olması referans şimdilik.Survivor Merve de çok yakışmıştı role...


Oki doki, yine çok verimli bir yazı oldu, bir tatlıcı adresi, bir dizi haberi, bir iki kitaba dokundurma ha birde film var atlamayalım. Film yeni vizyona girdi bir Woody Allen filmi...ben beğendim...sizinde beğeneceğinizi umduğum bir film... Yalnız Anthony Hopkins ne kadar yaşlanmış, çökmüş...Adamcağızın kulağına gitmez umarım:))



Yapım:2010 ~ ABD,İspanya
Tür:Komedi,Romantik
Oyuncular:Anthony Hopkins,Antonio Banderas,Naomi Watts,Freida Pinto,Anna Friel
Yönetmen:Woody Allen
Senaryo:Woody Allen
Yapımcı:Stephen Tenenbaum,Letty Aronson,Jaume Roures
Görüntü Yönetmeni:Vilmos Zsigmond
Konusu:Senaryosunu yazan ve yönetmenligini yapan Woody Allen’dan harika bir romantik komedi.Bir grup insanın karmasık aşklarını ve ilişkilerini gözler önüne seren filmde,Sally’nin annesi kırk yıllık eşinden boşanır ve mutlulugu baska kollarda arar.Babası ise,kendinden yasca hayli kücük birisiyle ilişki yasamaktadır.Sally ise patronuna aşıktır ve bir türlü açılamaz.

E bu kadar yeter dimi sabah sabah hem bu gün Cancan geliyor bize...

düzenleme: Ben size güveniyorum... tek istedikleri artık okumadığımız kitaplar...
buraya bir göz atmanızı istiyorum...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Sabah gevezeliği ve Doğa'nın dooom günüsü




Önce Doğa'dan söz etmeliyim size...Doğa benim en küçük yeğenim.. Erkek Kardeşim Metin'in kızı...Metin'i ,adını Levent koymak için ortak karar alınıp da, nüfus kağıdı gelince , Metin yazdığını gören Annemin şaşkınlığını daha önce yazmıştım size. Nüfus kaydı yaptırmak için Nüfus dairesine giden Babam, oracıkda hasta Galatasaylılığına yenilip Metin Oktay^dan dolayı Metin yazdırmış...Bu sayfalarda onlara rastlamayışınızın nedeni, onların Ordu'da oturuyor olmaları...
Doğa ablasından yaklaşık 18 yıl sonra dünyaya gelip, Gamse'nin en küçük olma ayrıcalığını elinden pat diye alıp , saltanatına son verdi:))

Doğa ile ayrı şehirlerde oluşumuz nedeniyle Ablası Burcu ile olduğumuz kadar birlikte olamadık, ortak anı oluşturamadık.Ama biraz daha büyüyünce bu mesafeyi kapatacağımızdan eminim.Gerçi unutulmaz bir üç günlük tatilimiz, birlikte yaptığımız yolculuğumuz var , O' daha küçüktü o zaman,ama ben arabaya biner binmez- Hala, emniyet kemerini taktın mı? diyecek kadar da sorumluluk sahibiydi o yaşta bile...
Doğa ; Annemin hiç görmediği ama O'na en çok hatta tek benzeyen torunu....

Benim bu kardeşim , çocukluğundan beri fotoğraf çektirmekten hoşlanmaz, suratını buruşturur, ortadan kaybolur , aha yapmış işte yine hiç şaşırmadım o yüzden:) Eşi Arzu , kızları Burcu ve doom günü çocuğu Doğa ile birlikteler resimde

Teknolojiyi bu yüzden seviyorum valla, akşam hemen doğum gününe dahil olduk, resimleri gördük...orada gibi olduk.Doğanın yatma saatine kadar yapılıp bitirilen doğum günü partisinin sonuna yetiştik:)
NİCE SAĞLIKLI MUTLU BAŞARILI YILLARA DOĞACIMM...Hep böyle gül, keyifli ol, sevdiklerin hep böyle yanında olsun...
-----------------------------------------------------------------------------------------------

Dün yok Kuzguncuk'da yeni kitap cafe'nin keşfi yok çekmece düzenlemesi programı , hiç birini yapamadım... Ancak mutfağa çalıştım... Pişirdim taşırdım durmadan.Zuz'da akşam sizdeyim deyince hadi O'nun sevdikleri de olsun dedim... Bu arada akşamki kızlarla sinema ve alışveriş programına da yetişelim diye koşturdum...koşturdum da koşturdum anlayacağınız.
Önce portakallı kereviz çarbacuk atıldı ocağa, o pişerken tavuk haşlanmaya koyuldu...o haşlanırken kıymalı börek içi hazırlanıp, iki tepsi börek fırına atıldı, o arada haşlanan tavuğun suyundan çorba ve nohutlu bulgur pilavı yapıldı, kuru biber dolması önceden pişmişti zaten ve akşam eve gelen Koca- e hala hazır değilsin diye sitem ettti... Neyse hemen bi duş sonra çıktık evden... Kızlarla buluştuk...Zuz'la da yanımıza gelmesi, orada buluşmamız için sözleşmiştik ama O'nu şantiye işi uzayınca evde yemekte buluştuk ancak...

Film... Çakal...İsmail Hacıoğlu - Uğur Polat - Erkan Can - Cüneyt Türel - Damla Sönmez oynuyor... Sevişme sahneleriyle gündeme gelmesi haksızlık ama sanıyorum bu da bir promosyon çeşidi...Benim bu filme gitme nedenim Erkan Can ve Uğur Polat'dır... Erkan Can'ı kötü adam rolünde görme fırsatını kaçırmayın bence...Yalnız küfürler havada pir pir uçuşuyor hem de en yakası açılmadık biçimde...İnsanı rahatsız edecek boyutta...İsmail Hacıoğlunun içsel konuşmalarıfilmin temposunu düşürse de filmin en iyi tarafı...

Gece Zuz gittikten sonra,biraz gazetelere göz atayım sonra kitap okurum bu gece bu kitap biter derken bir baktım, Kanal D' de Göl Evi nın oynayacağını okudum... Bir baktım 10 dk var başlamasına... Hemen çayımı alıp kuruldum yatağa ... bu filmin evde CD si bile olup izlemeye sıra gelmemesi gibi bir durumu vardı nedense...demek ki buluşma vaktimiz gelmemişmiş:) Kocam hiç sevmedi ama ben çok beğendim...

Neyse işte bu sabah gevezeliği yeter artık...İyi bir gün olsun...

4 Ocak 2011 Salı

SALI SALLANIR



İki gündür yağmur var İstanbul'da...Bir şehre yağmur bu kadar mı yakışır...sessiz sessiz yağıyor...Yok öyle tıp tıp camlara vuran cinsinden değil, usuldan susuldan ...kibar kibar yağıyor.

Dün film ve okuma günüydü...Gündüz film akşam okuma...tüm ısrarlara rağmen , salonu Ezelcilere bırakıp odamda kitabıma gömüldüm... Yılbaşıydı falandı filandı derken; Kolera Günlerinde Aşk , çok kaldı elimde... Aşkın belirtilerinin koleraya benzediğini biliyormuydunuz...

Nihayet Newyork'da Beş Minareyi izledim... Söylenenlerin aksine Mustafa Sandal'ı başarılı buldum... Haluk Bilginer ise her zaman ki gibi muhteşem ama film bir Beyaz Melek bir Güneşi Gördüm değil...Mahsun Kırmızıgül beni hem çok şaşırtan , hem nereden nereye dedirten insanlardan olmuştur... Başında öyle arabesk takılması belki de oyunun bir parçasıydı bilemiyorum, o zamanlar öyle yapmasa şimdi bu filmleri yapacak imkanı bulamazdı belkide...




Günün programı..Akşam kızlarla Capitol buluşması ve sinema...
Günün yemeği:Kuru biber dolması
Günün aksiyonu: çekmece örtülerinin yenilenmesi
Günün fırsatı: Kuzguncuk'da yeni açılan kitap Cafe'yi keşif (belki)


DÜZENLEME:
ÇOK SEVGİLİ
Şuşu'nun Öyküsü...çok teşekkür ederim kendi yaratıcılığınızı benim içinde kullandığınız için, hayat boyu saklayacağım bir kart oldu...
Mavianne: Canım kankii, zevkle takacağım kolyemi... laf aramızda hep kıskanırdım kuzenimin balık kolyesini:)
Bir adam bir kadın: taaa Singapurlardan ses vermişsiniz çok ama çok teşekkür ederim
Sevgi Terazisi: Kartın beni ta nerelere Ordu'ya çocukluğuma götürdü , hemen bu kartın denemelerini yapacağım ben de...

Asuman Yelen: Asumancın dileklerin, dileklerim olsun ... kartın gibi pırıl pırıl olsun 2011

Yaşamın Kıyısından: Sevgili Nur, çok zevkli, el emeği kartın için ve güzel dileklerin için çok teşekkür ederim sana da...
Yılın bu dördüncü gününde yeniden yılbaşı coşkusu yaşattığınız için hepinize bin teşekkür

2 Ocak 2011 Pazar

yılın ilk yazısı

O kadar hızlı başladı ki 2011, o yüzden yılın ilk yazısı da rötarlı geldi... Yeni yıla Naziş'in arkadaşı Neslihanların evinde gireceğimizi yazmıştım son yazımda... Çok eğlenceli bir gece oldu... hem eğlenceli hem leziz, hem maceralı...Sipariş edilen hindi dolması servis edilmeye hazırlanırken bir de baktık ki yani utanmasa canlı gönderilecekmiş neyse yapan firma çok eski ve iyi bir firma olunca hemen meseleye el koydular ve bizi mağdur etmediler...Gecenin yıldızları kızlardı... Dört kız bize çok eğlenceli bir gece yaşattılar... Neslihan'ın Ankara havası ile yaptığı show ve Gamse ile Candan'ın apachi dansı gecenin en eğlenceli dakikalarıydı... Naziş bu bölümlerde fotoğrafçı olmayı tercih etti.Kocamın doğum günü pastasını üflemesi ve pasta servisinden sonra evimize geldik...





Ben gece yorulduk geç yattık, artık yarın öğleye kadar uyuruz dedim ama sabah bir baktım Gamse yatakta kitap okuyor...Naziş zaten Neslihanlarda kalmıştı... Hadi ben sizinle güççük bir kahvaltı yapayım,Gamse'nin programı varmış zaten, Beyoğlu tayfasıyla da kahvaltıma devam edeyim dedim.-Kocam- Lalei Bağlarbaşından Taksim'e telefrik yapılıyomuş dedi...Ben de aa dedim...ama 60 sene sonra falanmış dedi....Gamsegamse de benim Annem o teleefriğe binmeden bu dünyadan gitmez dedi hehehehe.
Neyse hava çok güzeldi, pırıl pırıldı ama göz bebeklerim bile üşüdü deseniz inanın valla güneş gözlüğü taktım... Kuzen tayfasıyla yine her zamanki yeme içme gülme konuşma Gülden'in beni ara ara fıtık etme halleri falan ...Taksim -Beyoğlu akşamdan kalmaydıi her yer yine çok kalabalıktı... Motorda karşımda oturan gençler çok sevişgendi bence mahsuru yoktu ama yanımdaki teyze sanki, sorumlusu benmişim gibi beni dürtükleye dürtükleye mahvetti...Kızcağız meğer doktormuş o ara hastası aradı da ara verdiler.

Eve gelirken kurabiye fırınına uğradım, eğer yolunuz Üsküdar'a düşerse Kadıköy dolmuş durağının arkasındaki bu fırına girin...özellikle dereotlu peynirli poğaçasından mutlaka alın...Her kurabiye dört kişilik ben her çeşitten alır dörde bölerim mesela...Akşam Yahşı Cazibe izlerken çayımıza eşlik ettiler.

Gece kitabımı okudum sonra Tarihin Arka Odasını izledim...İzlerken uyumuşum ...Sabah daha yataktan kalkmamıştım ki Nevin Abla aradı( Nevin Abla benden dört yaş büyük, Kocamında çocukluk arkadaşı ama sonra ben daha samimi oldum, Kocam abla dememe uyuz oluyor ama biz halimizden memnunuz) İstanbul'a gelmiş, evdemisin dedi ...koooş dedim...koştu geldi Necla ile ...Necla ile maceralarımız kitap doldurur... Çocuklarımız aynı yaştatdır, Gamse'nin Samet'in kafasını oyuncak kamyonla delmişliği falan vardır o derece yani... Kızları Ceyda aylardır İstanbul dışında film çekimindeymiş, Samet de öyle telefon açtıklarında Anneleri bizde olduklarını söyleyince bi koşu onlarda geldiler... Sonra benim Koca sonra Necla'nın Kocası Sadi geldi...Nevin Abla benim ne kadar iliğim , söküğüm, tamirat işim varsa yaptı... Samet bozulan klavyemi tamir etti...Mutfak ha babam de babam çalıştı bu günde böyle sona erdi.

Artık okuma vakti geldi çattı...