Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

28 Temmuz 2009 Salı

Ordu Halleri

Baştan söyleyeyim her şey muhteşemdi. Daha önce ki yazımda da dediğim gibi, yağmur bize değmeden geçti. Rahat rahat denize de girdik, istediğimiz gibi de gezip dolaştık. Ama bizim yola çıktıktan bir saat sonra başlayan yağmur, aralıksız devam ediyormuş. İnanılmaz bir şeydi, Ordu'ya beş dakika mesafeli yerleri sel götürdü, bize bir şey olmadı. Biz burada yokken İstanbul yanmış kavrulmuş. Geldiğimiz gün sıcaklık 27 dereceye düşmüştü, rüzgarlı ve ve hafif serinlemiş bir havada İstanbul'a girdik.

Şimdi Ordu'ya yolculuğumuzla başlayalım. Bir kere çok uzun bir yol 14 saat kadar))). Havaalanı da Ordu'ya iki saat uzaklıkta. Yani buradan bir saat havaalanına git, bir saat de önceden git, indikten sonra bagaj magaj bir saat daha oyalan, sonra iki saat daha yol yap. Anlayacağınız bizim ellere , uçakla gitmenin bir esprisi yok.Hep otobüsle giderim ve çocukluğumdan beri de tek firmayla. U.L.U.S.O.Y la. Şimdi bunu neden yazdığımı anlatacağım. Biz her zaman Ordu'ya giden dönüşte de Ordu'dan kalkan otobüslere bineriz. Bu kez bilet almakta gecikince ,Giresuna giden otobüse binip Ordu'da indik. Hostlarımız uzaylıydı, Gamse internet var mı? dediğinde hayatlarında ilk kez böyle bir şey duyuyormuş gibi baktılar. Sonra gidip sordular, yokmuş. Tuvalet kilitliydi. Sevis sıfırdı. İki teelvizyon vardı ve canları istediği gibi kapatıp açtılar.Araba dökülüyordu. Yolda da iki kez kayış koptu. Hatta biri Ordu'nun içinde.

Dönüş biletlerimizi hemen Ordu^dan kalkan otobüsten aldık. Ordu'dan kalkan otobüs biletleri 20 lira daha pahalı. Ama bindiğiz araç da son sistem. Her koltuğun arkasında dört ulusal kanallı tv, bir son vizyon filmlerin olduğu/yerli yabancı, internete bağlanacabileceğiniz ya da oyun oynayacağınız bir monitör var. Uyanık olduğunuz sürece çay kahve servisi var. Geceleri yastık ve mis gibi kokan battaniyeler dağıtılıyor.Mola verdiğimiz yerler büyük alış veriş merkezleri.Yolculuk boyunca üç tane film izledim. Yani Karadenize giderken bu uyarımı sakın sakın unutmayın.


Gittiğimiz de Dayım garajda bekliyordu. Bütün teyzemler yengemler ve kuzenlerde balkondaydılar. Bizim apt dışında oturanlar da geceden gelmişlerdi. Kocaman bir kahvaltı masası kurulmuştu. Biz kayış kopara kopara gittiğimiz için, herkes de çok acıktığı için kahvaltıyı köyde yapmadık. Ordu'ya gidince kendimi hep özel hissetmişimdir , bunu bir kez daha karşılanış biçimimden anladım.

Yaz olduğu için Ordu dışında yaşayan kuzenler de gelmişti. Cümbür cemaat bir 10 gün yaşadık. Masalara sığmadık, denizleri taşırdık, kumsalları işgal ettik. Kocam kuzen Evşen'e tavla dersi verirken. Ama sonrasında Hakan'dan iyi bir ders aldığı kulağıma geldi, ben kumsalda gümneşlenirken ama hiç sözünü etmedi:))))
Gamsegamse Mavi Dünya plajında.Burası Giresun tarafında Gülyalı'da.
Burası Çaka.Küçükken en büyük zevkim bu iki kayanın arasından geçmekti. Foto: kuzen Hakan ve Gelin Ayşe:))



Harmanlara okey masaları kurduk, mangallar yaktık, köy gecelerinde ışığın sadece dayınım feneri olduğu yürüyüşler yaptık. Ağaçların arasından geçerken bir ara korkunca, dayım beni öne aldı. Yanında olduğu halde hala korkunca kocam bozuk attı:))


Bir gece yine cümbürcemaat köyde toplanıp akşam yemeği yedik, yemekten sonra helva partisi yaptık. On kişi sırayla çevire çevire karıştıra karıştıra helva kavurduk.

Boztepe'ye çıkıp Orduya baktık. Boztepe'ye çıkmalı, şu Ordu'ya bakmalı, böyle güzel kızları, zil çalıp oynatmalı diye türkü söyledik. yemekten kalkıp gittiğimiz halde oranın havasını alınca yeniden yemek yedik. Boztepe'den bakarken Gamze, aynı Googleearth de gibiyim dedi. Greçekten de sokaklar bile o kadar ayrıntılı
görünür ki oradan

Siz yanarken ben Boztepe de hırka giydim böyle:))
kuzen Hakan ve eşi Ayşe ile
Boz tepede başım üşüyünce, Gamse'nin saç bantından yaptığım tepelikle
Gamsegamse Ordu'yu arkasına almış Boztepe de

Gece yarılarından sonra karı- koca balkon sohbetleri yaptık. Ordu'da yaşadığım belki de en güzel olay. Blog dan arkadaşım Safurtun ile tanışmam oldu.Kendisi Ordu'da diş hekimi. Yazılarımdan Ordu^da olduğumu okuyunca , yazıma not ve adres bırakmış, kahve içmeye davet etmiş. Bzi Efirli de denizdeyken, Zuz aradı söyledi. Ertesi gün cumartesiydi, pazar günü de yola çıkacaktık. Denizden eve dönüşte de kuzen Hakanîn davetlisiydik. Adresten anladık ki dönüşte muayenehanesinin önünden geçiyoruz. Ne yapalım ne edelim derken ben arabadan indim , denizden çıkmış halimle altım da mayo, saç baş darmadağın muayenehaneden içeri daldım. Aysun hanım hastasıyla meşguldu, ama kafasını kaldırıp beni görünce hemen tanıdı.Spontan oluşu nedeniyle , çok sıcak bir karşılaşma oldu. Bir kahvesini içtim. Keşke zaman olsaydı daha uzun görüşebilseydik dedik , ayrıldık. Ammmaaaa Aysun Hanım bunu burada bırakmadı. Bizi sabah kahvaltısına davet etti. Ordu Modasimit de çok güzel bir kahvaltı masasıyla bizi ağırladı. Bu kahvaltı sırasında Ordu Olay Gazetesinden Nuran Çöl Hanım benimle röportaj yaptı. Ona ve foto muhabiri arkadaşına da çok teşekkürler. Yazı yayınlanınca payşaırım buradan. Yine Ordu'lu blogcu Nazpek ile sadece telefonda konuşabildik. Artık İstanbul yakınlarına çıkmış tayinleri, inşalah burada görüşürüz. Aysun Hanım'ın muayenehanesinde, ben altım da mayo, saçlar henüz kurumamış , ıslak.

Bir gün de Annem, Dedem ve Anneannem için Kur'an okuttuk ev de. Ben her zamanki gibi helvamı kavurdum, pilavları yaptım.

Son gün koştura koştura köye gittik. gençlik taifesi gece üç de eve geldiği için onlar uyur vaziyette bindiler arabalara.
Köye giderken pazar yeri molası, yengem mangala için biber domates seçemekte. Kuzen Sinan ve kuzen Evşen ve ben de yardım ediyoruz güya:))


Köy de kocaman bir mangal yaktık, mangal sorumlusu erkekler oldu biz okey masası kurduk.Mangalın sonuna doğru Kuzen Sinan''ın çevre mühendisi arkadaşları aradı. Kars'dan gürültü ölçümünden geliyorlarmış. Köye uğradılar ve şansım bir kez daha yaver gitti. Günlerdir karı- koca bileti yanlış güne aldık, gittiğimiz de pazar kurulmuş olacak, arabayı nasıl evin önüne sokacağız diye düşünüyorduk. Sinan'ın arkadaşları İstanbul'a devam edeceklermiş bize büyük eşyanız varsa götürelim demezler mi??. Kulaklarıma inamadım, sonra da en iyisi her şeyi bize verin, siz de otobüse binin gelin dediler. Yengem bunu duyar duymaz bizim yükü çoğalttı, yufkalar, mısır unları, bahçeden toplanmış taze fındıklar arabayı doldurdu. Eşyalarımız sabah beşte İstanbul^day dı. Nazlı teslim aldı evden. Yukarı da çıkarmış, eve yerleştirmişler.Biz sabah 9,30 gibi olduk burada. İçeri girdim önce duş sonra yatak. Öğlene kadar uyudum. Akşam Zuz ve Berfu geldi. Onlara Ordu^dan getirdiğimiz yufkalarla börek yaptım. Tirmit kavurdum. Fındık ezmeleri ikram ettim. Kışın da köydeki ağaçtan toplanan ıhlamurları içeriz dedim. Cancan yarın gelecek. Biz biraz yerleşelim de bu gün.


Dayımla vedalaşırken. Kulağıma kötülüklerimizi yazma , ,yiliklerimizi yaz derken. Ben de ilahi Dayı derken:)))
Uğurlama ekibinin bir kısmı. Kuzen Hakan duvaraın arkasında durduğu için biraz absürd çıkmış heheheheh. Resim de yoklar ama büyük dayım ve yengem el sallamkta bize karşı balkondan.

İşte gittik geldik şen olasın Ordu şehri. Diğer resimler ve Sipahioğlu ailesinin neden Ordu'da olduğunun hikayesi de başka yazıya