Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

21 Mart 2012 Çarşamba

Çarşamba notları


Bu günün en keyifli tarafı Mavianne'yi TRT1 de konuk olduğu radyo programında dinleyip selamlarını almaktı...Bizi sayfalarımızdan takip edenler, sesimizi de duydular böylece... Program öncesi heyecandan dolayı endişeleri vardı ama bunu sesine hiç yansıtmadı ve söylemek istediği herşeyi söyledi, soruları da tüm samimiyetiyle cevapladı.Bence çok güzel bir program oldu. Buradan dda kutluyorum kankimi...

Bu güne iki filmden söz edeceğim size biri bence bu yılın en iyi filmi olduğunu almış olduğu Altın portakal ile de kanıtlayan ''ZENNE''ve eşcinsel bir oğlu olan başka bir babanın başka bir bakış açısını filmin bütününe yaymadan, satır aralarında vermeye çalışan Every Day... Bilinçli olarak arka arkaya gelmedi bu iki film ama eğer izlemediyseniz arka arkaya izlemenizi tavsiye
ederim.Bana bu filmi seçtiren Helen Hunt'un baş rolde oluşuydu. Severiz gacıyı ve takdir ederiz.
Zenne için söyleyebileceğim çok şey yok. İzlemek için geç kaldığım bir film. Senaryo, görsellik hepsi hepsi o kadar iyi ki.Dansın estetiğinin bu kadar yansıtılmış olması harikulade olmuş. Cancan'ın anne ve babasının düğününün sürprizi erkek oryantaldi. O zaman ki dans yarışmalarından birinde de göz doldurmuş biriydi ve çok güzeldi. İlk o zaman izlemiştim bir erkekten oryantali. Ama filmdeki mukayese kabul etmez. Son son derece estetikti. Ve gerçek bir hikaye olduğunu, hatta gazetelere yansıdığı hikayeyi bilerek izlemek filme daha farklı bir gözle bakmamı sağladı.



.

















Dün akşam Seksenleri izledik ama yemekten sonra başlayana kadar, özeti bitene kadar Elma Kokulu Ev'i okudum.Dünkü yazımda , Üsküdar'da sahaflardan aldığımı yazmıştım.Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde doğan yazarın-Mustafa Uysal-Tavşanlı hikayeleri. Tüm hikayeler Tavşanlı'da geçiyor. Ben hikayede filmde başrolde olan şehirleri çok severim. Bu kitaptaki kısa kısa hikayeleri pıt pıt hemen okudum bitirdim... Ben bir Tavşanlı seyehati planlarım sanırım. E boşuna mı? öğrendik , o kadar cadde, dükkan,pastane ismini...Ben hikaye kitabını okurken , önce kitaba ismini veren hikayeden başlarım. Elma Kokulu Ev; kitabın 94.sayfasındaydı.Bana sorarsanız en güzel hikayesi değil kitabın ama en güzel isimli hikayesi...

Filmimizi izledik, Mavianne'yi dinledik sonra güzel havanın çağrısına uyduk. Önce her zamanki istikamet doğru sahile indik. Yine ayaklarımızı uzattık karşı kıyılara, çayımızı içtik, çantama attığım light karper peynirlerle simit yedik. Hafta da iki gün simit iznim var. İki dilim ekmek yerine simit yiyorum kahvaltıda veya bir ara öğünümde... Bu gün sis vardı, öyle bir sisti ki, tarihi yarımada'da mesela ancak Topkapı Sarayının kulesi ve caminelerin minareleri zor seçiliyordu. Başka bir hava vermişti İstanbul'a bu görüntü. Fotoğraf çekmediğime pişman oldum.

Dönüşte yine Üsküdar'a kadar yürüdük. Arabadan Bağlarbaşında inip Nakkaştepe'ye yürüdük bu kez. Nakkaştepe yürüyüşünün asıl nedeni ; dün gelip de beni ben evde olmayınca geri giden kargoyu teslim almaktı.Nakkaştepe'de İstanbul boğazına bakan , İstanbul'un seyir teraslarından biridir.

Eh!artık eve dönelim dimi. Eve gelince önce çayımın altını yaktım, çayımı içtim, sulu köfte pişirdim.Yarına hazırlık yaptım biraz. yarın hem benim diyetisyen randevum var hem de Babamın rutin kontrolü.

Bitsin bu yazı, yeter bu kadar yav...