Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

11 Eylül 2012 Salı

Dağlar Dağlar

Tatilin üçüncü günün hedefinde Kaz Dağları vardı...Önce bizi gezdirecek bir tur şirketi aradık.Ama Zuz, bize şahane birşey yaptı ve sadece bize özel bir araç kiraladı.Ararken kriteri şuymuş, şoförümüz güler yüzlü olsun efendi olsun biz onu bir güzel de ağırlarız demiş. Gerçekten de dünyalar iyisi bir kaptanımız oldu. Ve Zuz'un arkadaşı bizim de kendisine bayıldığımız Petek Hanım'ın da bize katılımıyla sekiz kadının Kaz Dağları yolculuğu başladı.Programda, Adatepe, Zeus Altarı,Yeşilyurt ve Tahta Kuşlar köyleri vardı.

Çanakkale yolunda , Burhaniye, Edremit, Akçay, Güre, Altınoluk, Küçükkuyu güzergahında yaptığımız yolculuk sonucu başladık tırmanmaya... İlk durak Adatepe Köyü idi. Köye varır varmaz hadi önce kahvelerimizi içelim dedik ve Dut Dibi Kahvesine çöreklendik.
Zuz'un dillere destan kahvaltısını yaptığımız için, sakın bir şey yemeyelim, doğru dürüst bir şey yeriz derken baktık ki birer ikişer çiğ böreklere yumulmuşuz bile,yanında da mis gibi ayranla hem de... Yeme içme faslından sonra köyü gezmeye başladık.Hünnap Han'ın önüne geldiğimizde hadi resim çekelim derken yanımızdan geçen beye rica ettik o da meğer oranın işletmecisiymiş.Hadi kahveleri burada içelim dedik. İçeri girdik ki cennet, hünnap ağaçları altında maslar, hamaklar ağaçlardan sallanan kuş kafesleri. Bittik yahu... Kahvelerimizi içtikten sonra, köyü gezmeye devam ettik. Hiç kimsenin çıkmaya cesaret edemediği kayalıklara Zuz çıktı ve köyün kuş bakışı resmini çekti.

Sonraki durak ''Zeus Altarı''...Burası orman içinden yaptığınız 750-800 metrelik bir tırmanış sonucu vardığınız bir yer, ama nasıl bir yer...Breh breh , tüm Edremit Körfezi ve Altınoluk ayaklarınızın altına seriliyor bir anda... İnanışa göre Zeus, Truva savaşını buradan izlemiş. Belki de benim oturduğum yere oturdu izledi kim bilebilir:))Bıraksalar o manzaraya karşı hayatımı geçirebilirim gibi geldi bana.

Zeuz Altarından aşağı indik Nermin dedi ki- güzel bir şeyler yiyelim:)) Ben de manzaralı olsun, açık hava olsun, bir başkası balık olmasın çok balık yedik derken Zuz atlayın arabaya Şelale'ye gidiyoruz dedi ve tamamem program dışı bir yere gittik. Burası Altınoluk'un ''Doyran Köyü''nde ki, Lalezar Su Başı Resteuranttı... Gitmeden de aradı, bizi kapıda karşıladılar, en manzaralı yere oturttular. Düşünün yüksek bir köydesiniz, yanınızdan gürül gürül şelale akıyor, bir yan orman ama karşınızda ki manzaranız Altınoluk koyu...Biz uuuuu dedik zaten manzarayı görünce ...
Mönü sayılınca herkesin herşeyde aklı kaldı, karar veremedi derken , garsonumuz ben size her şeyden azar azar sırayla getireyim. Kendi özel mezelerimizle de donatayım burayı... Biz atladık, süper fikir diye. Edirne ciğeri ile başladı olay ama böylesini Edirne'de yememişsinizdir. Sonra sırayla tüm ızgara çeşitleri geldi ve dondurmalı irmik tatlısı ile final yaptık. Bu fasıl bitince yine arabaya binip doğruuu Yeşilyurt köyünde aldık soluğu. Buraya Küçükkuyu Çanakkale yolu üzerinden çıkılıyor.


Yeşilyurt köyü, Adatepe'ye göre biraz daha turistik. Zaten Karadağlar dizisine plato olmuş.Köyü gezdik. Otantik eşyalar satan yerlere girdik çıktık ve kahvemiz geldi yine:))Ben yeter otantik takıldığımız kahvemizi şık bir yerde içelim dedim.Ve o anda, bir konağın verandasında kitap okuyan bir genç kadın gördüm. Veranda nasıl şık, mor kadife minderli sedirler, koltuklar. Sonra da bir baktım Mela Cafe yazıyor. Tamam bura dedim. Sahibesi ressam ''Melahat Düzağaç''mış.İçerisi yaptığı resimlerin sergi alanıydı. Bize elleriyle kahveler yaptı. Yaz aylarını burada, kışları yurt dışında ve İstanbul'da geçiriyormuş. Biz bir daldık sohbete Tahta Kuşlar yalan oldu. Geceyi yapmışız orada. Hadi dedik o da başka bir zamana kalsın. Üstelik bunu da ben dedim düşünebiliyormusunuz.

Cunda'ya döndüğümüzde saat oniki olmuştu, biraz dinlendik bir şeyler yiyelim ama hafif olsun bu sefer dedik:)) Ben çorbaaaa deyince Zuz bizi çorbacıya götürdü. Çorbacımızın yanında bir sokak meyhanesi var. Adı Fofo &Engin... Engin Hanım aynı zamanda benim çocukluk arkadaşım Nimet'in görümcesi olur. O'nun şarkıları eşliğinde çorbalarımızı içtik.At kadehi elindeni söylerken tam at kadehi kısmında yaşlı bir teyze, kadehini attı Engin hanımın önüne ve bizde hoş bir anı bıraktı.Sonra koşa koşa eve pardon pansiyona döndük ve hemen sızdık.

Dünden beri cayır cayır yanıyor Kaz dağları o güzelim zeytinlikler, üzüm bağları...Ölmez ağacı denilen zeytini bile öldürür bunlar...Oraları da gördükten sonra üzüntüm kat kat daha fazla...

Yarın tatile katılan Cancan'la geçirilen günün hikayesi var...