Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

29 Kasım 2007 Perşembe

YAŞASIN GÖRÜYORUMMMM

Sonunda göz doktoruna gitmeyi başarabildim. Zuz 'un - gitme gitme yakında dürbünle kitap okursun uyarısını, daha doğrusu bıt bıtından, kocamın çocuk olsan elinden tutup doktora götürücem vıt vıtından illallah deyip sonunda doktora gittim. Gamsegamse de geldi , o da hem göz hem kulak burun boğaz muayenesi oldu.
Benim Taksimde bir Japonla, yaşadığım macerayı çoğunuz biliyorsunuz, elime tutuşturduğu haritadan bir şey gösteriyor ama ben göremiyordum ki, sonunda çantasından gözlük çıkarıp vermişti de Taksimdeki Atatürk heykelini sorduğunu anlamıştım. İşte o dur , bu dur, ben doktora gideceğim. Neyse ikimiz de gittik işte ben ısrarlı çabalarım sonucu 1.50 yapmışım gözlerimi. Gamseninde artık nur topu gibi bir reflüsü var. Gözlerde fazla sorunu yok 0.50.
Benim, değil ailemde sülalemde gözlüklü kimse yoktur. Bi de protez dişli. Anneannem de bile yoktu. Fındığı bile dişimizle kırarız. Kocam benim fındığı dişimle kırdığımı görünce kafayı yiyordu az kaldı . Şimdi çeşitli boy ve ebatlarda fındık kırma aletlerimiz var. Timsah şeklinde olanı örneğin, ağzına fındığı koyuyorsun kuyruğuna basıyorsun. Çat fındık ikiye ayrılıyor
Yav ben göz demiyormuydum, nerden çıktı şimdi fındıktı dişti muhabbeti. Ha işte, yoktur benim ailemde gözlüklü kimse diyordum. Ama kocamın tarafı full aksesuar gözlüklü. Yakını uzağı, astimatı hepsi var. Nazlı lisedeyken , tahtayı göremiyorum falan demeye başladı. Zuzla aldık bunu göz doktoruna götürdük. Gerçekten de gözlüğe ihtiyacı varmış. Zuz hemen - ııııy bu baba tarafına çekmiş dedi. Sonra Kadıköyde bir gözlükçüye gittik, gözlük alcaz dedik. Hooop bi dolap çektiler önümüze , açtılar bi sürü çekmece çerçeve seçin dediler, tabii bundan önce çerçevenin cinsini sordular. Biz hayatımızda gözlük almamışız güneş gözlüğünden gayrı. Çerçeveyi seçtik saatlerce, sonra cama geldi sıra, yok filtreleyelim mi, yok kaplayalım mı, organik mi olsun başka bişe mi. Biz bakıyos birbirimize . Sonra dedik işte , öğrenci, bu gözlük yerede düşecek her şey de olacak. en sağlamından olsun. Fiatı duyuncada bi uçmuştuk zaten bu ne yaw, arsa mı alıyoruz yoksa diye. Sonra efenim günlük lensler , yok onların koruma suları filan. Öğrendik her bi şeyini.
Bu gün Zuz işi kırdı bize geliyor. Ama önce bir Kadıköy buluşması yapıcaz onunla , bana gözlük bakacağız da...

27 Kasım 2007 Salı

YAZIMI YAZI İŞTE , ÜSTELİK ŞİİR BİLE VAR İÇİNDE

Kaç gündür yazmıyorum ya, bi şe yaptığımdan da değil ha!. Galiba bu blogspota ısınamadım daha. Yol geçen hanı gibiydi benim eski bloom, ayıptır sölemesi. Burda sanki bi kıyıda köşede kalmış gibi. Taşınsamyoksam eski yerime. Hani kayınvalide yanına giden yeni gelinler olur ya, alışamazlar bi türlü, mutfağa girseler kendi mutfakları değil, salona gitseler kaynanın kendi çeyizinden örtüler , tabaklar çanaklar falan , aynı öyle. Aslında resim eklemek falan burada daha rahat yok resimload a gönder, ordan link al , küçült falan yok. Gerçi blogcu bu konuda bazı yenilikler yapmış galiba. Ama anam, o da az etmedi bana, yazılarımı, yorumlarımı yuttu . Sayfana giremezsin gün boyu. Çilingir çağırsan para etmez. Du bakalım az daha takılayım buralarda olmasa, evim orda dayalı döşeli duruyor.
Bu gün eski yazılarıma baktım biraz. Daha bi eğlenceli yazılar yazarmışım. Arada bir buraya alayım bari. Okumayanlar ve yeniden okumak isteyenler için deeermişim. Hani dizilerde yapıyorlar ya, yetiştiremeyince , izlemeyenler ve yeniden izlemek isteyenler için , ya da genel istek üzerine diye.
Cumartesi Erenköy Kazasker deydim. İlmiyemle bir arkadaşımıza gittik. Kocamın ve keny@lının okullarının yanında hemen evi. İkisininde kulaklarını çınlattım. Eski Güneş koleji, yeni adıyla Işık Okulları. Kampüsün adı hala Güneş kampüsü. Kocamın bitmez tükenmez yatılı okul maceralarının geçtiği yer. Bu arada keny@lı yine firarda.
Gamsegamseninnavları devam ediyor. Çarşamba bitecekmiş. Sabahları atom kahvaltılar hazırlıyorum O'na, otlu motlu omletler, balı mallı yeşil çaylar, içine de taa Bodrum -Turgut Reis pazarından alıp doğrayıp dondurucuta attığım limlerden atıyorum , pek hoşuna gidiyor.
İstanbulu lodos vurmaya devam ediyor. Dün akşam vapur seferleri yine iptaldi. Neyseki sabah durdu da , kızlar ulaşım sıkıntısı yaşamadı. Naziş Ulus, Gamse Beyazıt yollarına düşüyor. Neyseki Nazlının servisi var.
Ben çarşambadan sonra havama girerim. Evdekinav havası bi bitsin. Vururum kendimişarlara. Şimdi istiyorum ki kızım sınavdan gelince kapıyı ben açayım, nasıl geçtinavın diyeyim. Yıllarca yapamadım bunu. Eeee ne yapalım o zamanda öyle gerekiyordu.
Bu günde akşam oldu , Haşimin dediği gibi akşam yine akşam.Bilirmisiniz ? Haşim AKŞAM şairi olarak ün yapmıştır. Hadi söz akşamdan, bide Haşimden ılmışken söz bir akşam şiiri ile analım kendisini.

BIR GÜNÜN SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarinda
Güler gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi.. sonsuz, iri güller
Güller ki kamistan daha nalan,
Gün dogdu yazik arkalarinda!
Altin kulelerden yine kuslar,
Tekrarini ömrün eder i`lan,
Kuslar midir onlar ki her aksam,
Alemlerimizden sefer eyler?...
Aksam, yine aksam, yine aksam,
Bir sirma kemerdir suya baksam;
Aksam, yine aksam, yine aksam,
Göllerde bu dem bir kamis olsam!
AHMET HAŞİM
e başlamışken bi tanede Oktay Rifat dan gelsin bir akşamlı şiir
Akşam Balığın Karnında Bekliyor
Bir yağmurla çıkıyor rıhtımına sıkıntının,
büyük kayıkların dönüşünü gözlüyordu,
akşam balığın karnında bekliyor.
Fitili tütüyordu servilerin ve yazılar dallar arasında.
Mahallenin deniz koktuğu
kamburun atla dolaştığı
saatlerin saatlere benzediği
bir günde bekliyordu
insanların dönmesini oraya
oysa bir delik kalıyordu
yerinde umutların,
kara bir yelken yarını olmayan iskelede.
Mevsim, tonozların altından geçerek basıyordu toprağa,
çöp yığınları leşler
yeni sözcükler otta ve yaprakta
yabancı bir kıpırtı ruhumuzda.
Bir tüy düşüyordu suya
karayelin dişlerinden geçirdiği
Akşam balığın karnında bekliyor

24 Kasım 2007 Cumartesi

KONUMUZ YEMEK -FİLİZ AŞI VE BALIK ÇEŞİTLEMESİ

Başlığa bakıp da aldanmayın sakın, Filiz adında birinin yaptığı bir yemek değil sözünü edeceğim. Bizzat yemeğin adı. Bu gün yedim ilk olarak. Akseki yöresine ait yöresel bir yemek. Kullanılan malzemeler de pişme şeklide çok değişik. Ama tat mükemmel. Görünüşte son derece birbiriyle uyumsuz malzemeler. Örneğin , asma yaprakları yeni filizlenirken bu küçücük yapraklar toplanıp kurutuluyormuş. Sonra bu yine minik parçalara ayrılıp, etle ve bulgurla pişirilmiş. Asıl ilginç yere geliyoruz şimdi bolca çifte kavrulmuş tahin ilave ediliyor. En sonda birer çay bardağı kekik ,nane ilave edilip bir taşım daha kaynatılıyormuş. Bu uyumsuz malzemelerden nasıl güzel bir lezzet çıkmıştı anlatamam. Yani uyumsuzlar da bir arada uyum oluşturabiliyormuş. Uyyy n'olcak bu benim hallarım, filiz aşına bile felsefe yapmaya başladım.
Sizin için nette tarif, resim neyin ararken blogcu bir arkadaşta tarifine rastladım. Şimdi bu blogcu taifesinde, bazı yemek tarifi veren arkadaşlar var. Anaaa bazen kaza rıza raslıyorum, yok benim tarifimi almış, resmimi çalmış , o yemeği ben yaptım halbuki ,diye niza çıkarıyorlar aralarında. Ama sanırım Çağlar kızmaz, gerçi tanışmıyoruz ama ataleti referans gösteririm. Benim için iyi kadın kızma falan der , hamili kart yakinimdir der O. Şimdi tarifi, hemde kendi dilinden alıyorum buraya.
Köyde Filiz Aşı diye bir yemek duydum, anlattırdım, şimdi buraya alalım tarifini. Malzeme olarak bir baş yemeklik kuru soğan, bir su bardağı kadar kırık bulgur, az biraz kuşbaşı kavurma et, üç yemek kaşığı kadar tahin, salça veya domates(veya domates kısmı Güveç lokantası için, çünkü onlara önereceğim bu yemeği ve onlar genelde salça kullanmazlar), bir dolu avuç filiz.Filiz ne la diyenler için açıklama gerekecek biliyorum. Filiz bizim oralarda iyice körpe taze asma yaprağının kurutulup ovulmuşuna denirmiş. Olmadı tazesi yırtılarak parçalanarak kullanılabilirmiş.Yapımı ise çok basit: Soğanı kavur; salçayı öldür; filiz at, pişir; üstüne sıcak su
sal; bulgur at, şişir; kavrulmuş kuşbaşıyı da at; kıvamlanınca tahini kestirmeden azar azar sal. Bitti.
Bu yemeğin üstüne de hemen oracıkda taze taze künefeler yapıldı geldi. Künefeye de 10 üstünden 10 verdim. Bunların arasında masaya gidip gelenleri saymıyorum bile.
Ben bunları yedim geldim . Evdekilere de balık partisi yaptım. Ama tam parti ha!. Barbunları, tuzlayıp karabiberledim. Üstüne çok az tereyağ ile iki çorba kaşığı kadar su ile salçalı sos yaptım, domates dilimleri ve bir kaç diş sarımsak eşliğine fırına verdim. Hamsileri bolca mısır ununa bulayıp tava yaptım. Yanına kırmızı soğan dilimleri ve havuç salatası ve de tahin helvası ve de tam tahıllı ekmek yetmez mi?.
Bu yazıyı vefatını öğrenince şok geçirdiğim, blogcu arkadaşımız büyüleyenmutfakkokusuna ithaf ettim.Allah rahmet eylesin nurlar içinde yatsın.

22 Kasım 2007 Perşembe

YENİ YIL KARTLARI ve AKLA GETİRDİKLERİ


Hoppala , yarim yaz geldi, çarşıya kiraz geldi demeyin şimdi. Ben, ilk yeni yıl kartımı aldım bile. Belki de son dur. Artık kimse kart atmıyor çünkü. Kartım taaaa Japonyalardan geldi. Mitsukodan. Blogcuda yazdığım ilk günlerde arkadaşım olmuş , hatta iki günde misafirim olmuştu İstanbul da.
Bu kart , beni nerelere götürdü bilseniz. Babam ve kardeşlerimle günler boyu süren yeni yıl ya da bayram kartları seçmemizi, sonra oturup yazmamızı.O sırada burnuma gelen sobada kaynayan ıhlamurun kokusu. Annemin ,artık ilaç küpü oldunuz diye , boğazıma sardığı taflan yaprakları. Sahi siz bilmezsiniz ki taflanı. Taflan karadenize özgü bir meyve. Yaprakları kauçuk gibi. Sert ve çok parlak hatta yağlı gibi. Benim evime çıkan sokakta var iki tane. İki tarafı defne ağaçlarıyla kaplı bir sokak. Arasında da iki taflan ağacı var.Eve hep o sokaktan gelirim.Elime de alırım bir defne yaprağı, ikiye bölerim ki aroması daha çok ortaya çıksın. Koklaya koklaya gelirim evime, küçükken toplayıp defter arasında kuruttuğumuz çiçekleri yaprakları düşüne düşüne. İlkokul öğretmenimizin her İlkbahar ve sonbaharda doğadaki değişikliklere tanık olmamız için götürdüğü orman gezilerini düşüne evime gelirim



Vay anasını sayın seyirciler ipin ucu kaçtı yine. ben yeni yıl kartından girdim yok taflan yok defne aldım başımı gidiyorum. Bu vay anasını sayın seyirciler sözünün hoş bir anısı var bilirmisiniz. Maçların radyodan anlatıldığı yıllar. Ünlü maç spikerlerinden biri maçı anlatıyor. bu arada öyle bir kaptırmışki kendini, olmadık bir pozisyon karşısında, şaşkınlıktan , ''Vay anasını sayın seyirciler'' diye başlamış söze.
Gelelim bu gün ne pişti bizde. Bu bölümün meraklı okuyucuları var ha!. Bu gün nohut ve nohutlu pilav pişti. Geceden bir kg nohut ıslandı. Bunun yarısı kadar, küçük porsiyonlar halinde hijyenik buzdolabı poşetlerine konup dondurucuya atıldı. Pilav ve çorbalara gerektiği anda kullanılmak üzere. Nohutu kuşbaşı doğranmış tavukla pişirdim et yerine. Ama bu tür yemeklerde tavuk eti sevmediğim için , onu öncezma yağda soteledim, karabiber, kırmızı biberle iyice soteledim. hatta kavurdum. Sonra bir kaşık domates , bir kaşık da biber salçasıyla yine soteleyip nohutu öyle ilave ettimki, tavuk tavukluktan çıksın. benliğini arama çalışmalarına başlasın. Sonra yanına yine tereyağlı , nohutlu pilav yaptım. Eskidencak yemekte zeytinyağ kullanmazdım ama son Ege gezimizden sonra artık iyice alıştık. ama pilav ve makarnada illede birazcık da olsa tereyağ. Nazlı yedi de uçtu bile. Arkadaşlarıyla buluşmak üzere. Nazlı dedim de, öğretmenlik yaptığı okuldaki , okul aile birliği, öğretmenler günü üçin, öğretmenler adına bir yetimhaneye bağışta bulunmuş. Dün teşekkür kartı geldi yetimhaneden. Bilirsiniz suluzırtlak kadının tekiyim. Duygulandım . Nasıl güzel bir fikir değil mi.
Bu akşam Kelebek Çıkmazı var. Hatırla sevgiliden sonraki favori dizim. Ben şimdi iyi akşamlar dileyip köşeme çekileyim.
NOT: Vay anasını sayın okuyucu, yazının sonunda görüldü ki, yine sözcüğü lüzumsuz kereler kullanılıp , yazıda kelime düşüklüklerine ve anlam bozukluklarına neden olmuş. Ama düzeltmek de hiç ama hiç gelmedi içimden. Necati Atasoy Hocam ve Allah nurlar içinde yatırsın Vedat Güler hocam beni affetsin. Zaten bu satırları yazarı da çala kalem yazar durur. Niye yazdığını da bilmez çoğu kez. . Döner bakar anaaa bunuda mı yazmışım yav diye kendine bile şaşar. Noktalama işaretlerini pek yerinde kullanamaz ama öğelerine göre bir cümle çözümlemesi yapar ki , gelmiş geçmiş tüm türkçe hocalarının ruhu şad olur. Yaşayanların mutluluktan gözleri dolar.

21 Kasım 2007 Çarşamba

GECN,N BİR YERİNDEN, GÜNÜN BAŞINDAN Bİ DE DÜNDEN

Kış geldi mi? ne. Dün gece rüzgarın sesiyle uyadım. Ağaç da sağolsun hışır hışır. İnsan gecenin bir yarısında uyanınca ne tuhaf şeyler geliyor aklına. Sizin de olur mu?. Allahım ne abuk subuk şeyler , İlkokulda yüzünü bile hatırlamadığın kızla ettiğin kavga aklına gelir mi insanın yav. O ara kızın adını bile hatırladım. Hacer Çinkılıç. Yav Hacer, benim yüzümden tahtaya kalkıp, tek bacak üstünde durmuştun ama, o kavgayı da sen başlatmıştın hatırlarsan. Hem büyüdük dana kadar çocuklarımız var. Her nerede yaşıyorsan, sen de, gecenin bir yerinde uyanınca bana kin bilemiyorsundur umarım ve de dilerim. Du ben seni bi facebook da arıyam.
Bu facebook muhabbeti ne olacak bakalım. Geçen gün odalarına girdim bizim kızlar fıkır fıkır. Ne oluyo dedim hiiiç diyolar. Aralarında diyorlarmış ki; annemde bi gün facebook çu olacakda bakalım ne zaman. Bir grup varmış , facebbok da annelerini bulan tayfanın kurduğu, adı da ''facebook da ne işin var anne''. Şimdi ben karşı bir grup kurucam. Facebook lu anneler ya da, bunlara karşı bir grup. Geçen gün Dansöz Sibel Gökçe nin sayfası Amerikadan kapatılmış taaaa. 870 arkadaşıyla aynı anda konuştuğu ve orayı kendi fanclubü gibi kullandığı için. Özür mözür dilemiş, yalvarmış yakarmış, bi sürü yazışmadan sonra geri almışlar.
Dün yine görümcemin grubuyla bir okey partisi yaptık. Kimin galip çıktığını söylememe bile gerek yok. Stajımı Yenikapı öğrenci kahvelerinde , masterimi de kocamın yanında yaptım. Bazen kuzenlerle , onunkiler yada benimkiler farketmez. Bir araya gelince hadi bi parti yapalım deriz. Deriz deriz de; yalnız benim kocamla okey oynarken , diyelim ki ben onla eş oldum . Olmamaya gayret ederim de aslında. Cin gibi olucan, kaşından gözünden , bıyığından , kirpiğinden ne diyo anlayacaksın. Bazen demek istermiş ki -ben okeye dönüyorum sen yanındakini taşla. Bazen de başının çaresine bak , ben de bir şey yok demek istermiş. He işte böle kaş , göz sentezlemesi yapıcan, ne demek istiyo acaba diye.
Bu akşam maç var. Milli Maç . Biz bu Bosnayı yeneriz yenmesine de aman hafife alıp Letonya olmayalım yine. Geçen akşam Santra da, Boliç bağlandı programa. Eski Bosna milli futbolcusu ya aynı zamanda. İşte anlatıyor, Bosna milli takımında anlaşmazlıklar var, 7-8 futbolcu , asıl kaliteli futbolcular yani, onlar çıkmayacak maça. Antreman bile yapmıyorlar falan. Türkiye kesin yener , bizimkilerin bir iddiası da kalmadı zaten , ben de zaten Türkiye yensin istiyorum. Bizimkiler seviniyor, aaa iyi haber ya , yeneriz biz Bosnayı. O sırada konuklardan biri dediki- Boliç, bu mesele yeni değil, önceden olmuştu, yeniden mi 7-8 futbolcu çıktı takımdan, yok dedi, -önceki çıkanları diyorum. O zaman bizim konuk dediki- yani bizi geçen maçta yenen takım geliyor yine. Evet dedi Boliç . Peki şimdi bu Boliç ne dedi anlayan beri gelsin. Neyse boş verelim onu, diyelim ki gol gol Milli Takım gol

19 Kasım 2007 Pazartesi

MAZARETİ VAR ASABİ.- SINAV VAR SINAV- TİRMİT NEDİR ÖĞRENELİM

Eyvahlar olsun ki Gamsegamsenin sınav dönemi başladı. Dün akşam koridorda konuşmayı yasakladı. Dikkati dağılıyormuş. Ben ki evde sürekli dolanım halindeyimdir. Bakalım ne yapacağız.
Pazar gününü de evde geçirdik. Nazlı akşama doğru geldi Teyzesinden. Cumartesi akşamı arkadaşlarıyla dışardaydı , oradan teyzesine geçmişti. Gamse de bir ara bir Capitol yaptı geldi. Onun dışında kayda değer bir şey yaşamadık. Kitap okuyamıyorum bu ara. Çünkü hala doktora gitmedim. yakın görmede bayağı bi problem yaşamaya başladım. Bir sürü de kitap birikti. Görünce almadan duramıyorum.
Perşembe akşamları yayınlanmaya başlayan Kelebek Çıkmazı nı tavsiye ediyorum size. Sanırım bu da bir dönem dizisi. Şu anda tam benim öğrencilik yıllarım. Bir yoldaş Lale tiplemesi var ki. Yönetmen beni tanısa, o yıllardaki benden esinlenmiş diyeceğiz. Annesi Yoldaş lale diye seslenince kocamla bakakaldık. O da o sırada aynı sen deyip duruyordu hareketlerine konuşma tarzına. O yıllarımı bilen bir bilirkişi olaraktan. İsimde tutunca cuk oturdu.
Dün akşam Zuz Ordudan getirdiği tirmitlerden göndermişti. Tirmit ; bizim oralara özgü bir mantar çeşidi. Fındık ağaçlarının diplerinde yetişir çoğunlukla. Bildiğiniz mantarlara göre biraz acımsı olur. Çocukken toplar hemen ateş yakar közde pişirir yerdik.Üle! şimdiki çocuklar toplasa zehirlenip giderler. İşte o tirmitleri Zuz un yine daha önce Bozcaada dan getirdiği köy sızması zeytinyağ ve Kocamın arkadaşının Adyamandan getirdiği biberlerle kavurdum. Aynı Türkiye mozaiği bir yemek oldu. Doğudan batıdan ve kuzeyden . Türkiye sentezi yani.
Bu günlük bu kadar. Şimdi pazarımız var. Dolaşayım bakalım ne var ne yok...

17 Kasım 2007 Cumartesi

CUMARTESİ CUMARTESİ

Aslında hafta sonları yazı yazmam ama bu gün çok sıkıcı bir gündü. Dün o kadar ıslandım ki, iliklerime , kemiklerime kadar . Sanırım onun da etkisiyle kızların sesi müzik gibi kulağıma gele gele uyudum geç saatlere kadar. Kocamın gittiğinin farkında bile olamadım
O ne yağmurdu . Bi kez de 1979 yılında ıslanmıştım böyle. O zaman da kirpiklerimden sızmıştı yağmur. Yok öle yağmuru severim deyip pencereden izlemek. Benim gibi yapacaksın. Taksimin göbeğinde birden şar diye boşalınca yağmur. Beni bir gülme aldı. O sırada yanımdan da , hani Bizimkiler dizisi vardı. Hakimim, hakimim diye dizideki hakimin arkasında gezen adam rolünü oynayan sanatçı geçiyordu yanımdan , tanımazdım, belki ama, öle tuhaf baktıki yüzümdeki ona anlamsız gelen gülüşe. Birden herkesin elinde aynı model yanından etiketler sarkan şemsiyeler belirdi. Şeffaf maviler pembeler morlar. Tam metro girişinde baktım ki şemsiye tezgahı kurulmuş. Metrodan çıkan ilk iş şemsiye alıyor. 3ytl olan şemsiyeler birden 5 ytl oldu. Gözünü sevdiğimin İstanbulu her durumun sektörü var. Bir de tam İstiklal caddesine girişte , O yağmurun altında öpüşen çift çok romantikti. İnşallah bu gün romantik romantik öksürmüyorlardır. Akşam haberlerde yağmurun asıl Silivriyi vurduğunu öğrendik. Görüntüler içler acısıydı.
Neyse sonunda kendimi motora attım. Tabiii yağmur başlayınca millet beni aramaya başlamış. Tabii finükülerde çekmedi telefon. tam motora bindim .Başladı zır zır çalmaya . Yanımdakilerden utandım. İki kez kocam. Bir yerde bekle diyor yağmurun geçmesini, sanki onun niyeti var da geçmeye. Sonra Nazlı aradı . İki kez daha Gamze aradı. O da Eminönünden binmiş motora. Aynı zaman diliminde Üsküdarda olduk. Buluşup birlikte geldik. İki kez Zuz aradı. Akşam size geliyorum dedi. Sonra ne yemek var diye aradı. Sonra köftenin yanına sarımsaklı domates sosu yap diye ardı. Ben eve gidebileyim inşallah da dedim. Eve geldiğimde üstümdeki yağmur geçirmez sandığım paltom bir tona ulaşmıştı.
Biraz dinledik, kızlar masayı hazırladı, ben yemekleri ısıttım. Köfteleri kızarttım. Sosu yaptım. Zuz geldi. Kocamda geldi. Toplaştık yani , yemeğimizi yedik benden paso dedim kenara çekildim.
Bu günde evde , son derece uyuşuk bir gün geçirdim. Naziş dışarı çıktı , gece teyzesinde yani Zuz da kalacak. Gamze vizeler başladı harıl harıl çalışıyor.
Akşama doğru kocam aradı maç var dedi. Bu demektir ki akşama hiç bir program yapmayın, en azından benimle yapmayın, büyük TV benim. Yani kısaca bunları demek ister. Neyse güzel bir maç oldu. Biz Gamze ile dışarı çıkmıştık. 1-0 Norveç öndeydi. Alış veriş yaparken bir baktım Milli Takım iki gol atmış. Fatih Terim de milletin dilinden kurtuldu. Maç sonrası pek havalıydı. Ama yakışırrr dimi. Ah bi de Hakanım Şükürüm de oynayaydı da bir gol de o ataydı . Hadi darısı Bosnaya. Gol gol gol Milli takım gol.

15 Kasım 2007 Perşembe

HADİ BU DA HAFTANIN ORTASINDAN OLSUN bi de REÇELLİ KEK VAR

Ortasından dedim ama aslında sonuna doğru gelmekteyiz. Ha benim için ne farkeder acep, başı sonu. Deliye her gün bayram misali. Ama bizde az tüfek çatmadık ha!, birileri bacak çatarken. Bu iş devir daim. Az mı? anlattım burada sizlere o günleri. Yok kolleksiyon dönemleri yok ihracat çalışmaları , gecenin üçlerine kadar. Çocukları iki üç gün görmediğim olurdu. Onlar uyurken gidip, uyurken gelirken.
Hiç unutmam bir gün Gamze telefon açıp , patrona senden nefret ediyorum demiş. Artık yıllardır birlikte çalışmanın verdiği alışkanlıkla .Zaten aile gibi olmuştuk, bi de baktım; bizim patron gülerek bana geldi. Ben gidip Gamzeyi alıp geleyim , dedi. Gidip kızları alıp iş yerine getirmişti. Sonrada mesaileri biraz hafiflettik. Evli olanlar daha az mesai yapsın kararı aldık.
Bu günlerde pek bi domestik takılıyorum. Evci çıktım evciiii. Hani yatılı okullarda vardır ya, gündüzlü, leyli. Leyli yatılılar. Benim kocam leyli okumuş , üniversiteye kadar. Dinleriz arada bir yatakhane maceralarını. Hah! işte bizim askerlik anılarına ek bi de yatılı okul maceralarımız var. Bazıları gerçek olmayacak kadar uçuk ama hadi neyse. Ama en masumanesi hepsinin gündüzden çikolatalar alıp , gece transistörlü radyolarını dinleyerek yaptıkları keyifler. Şimdi nerden çıktı yaw kocanın yatılı okul anıları töbe töbeeee.
Kombimiz yapıldı haberini vereyim. Önemli bi şeyi yokmuş. Ucuz kurtardık. Pek mektuplaşırız kendisiyle. Hiç çenesi durmaz. Sıcak su musluğu açık kalmış kapat der. Su istenen sıcaklığa geldi havalandır der. işte der de der. Aman servis çağırın demesinde bu kış günü neme lazım. Bu kış Türkiye , en soğuk kışı yaşayacakmış. Üle en sıcak yazı yaşadıkta ne oldu. Yazın kavrulmak , kışın donmak mı düştü sonunda bizim payımıza bu ülkede. Hani dört mevsim yaşanan en nadide ülkeydik. Kala kala bi yaz, bi de kış kaldı bize. Atalardan miras.
Biraz da yemek muhabbeti takılalım. Kombi için servis beklediğim gün, canım sıkıldı. Biraz orayı burayı karıştırıken baktım dolabın en ücra köşesinde, küçük bir reçel kavanozu. Ne reçeli olduğu belli değil. Şekerlenmiş, taş gibi donmuş. Belli geçen yılın mahsulü. Ne yapayım bunu kaynatsam yeniden yenirmi acep recep derken dedim ki -kızım lale , kendim olurum bizzat. Arada karşılıklı konuşuruz. Birimiz içerden birimiz dışardan. Ha işte dedim ki ; sen bunu kek yap. Şeker yerine kullan yani. aynen de yaptım. Bütün kek malzemelerini koydum , ama şeker yerine de bu donmuş ve şekerlenmiş reçeli koydum. Bi güzel çırptım çırptım karıştırdım saaaanaaaa keek yaptııım. Ay pardon bu Nil Karaibrahimgilin şarkısıydı. Neyse işte sonra attım fırına. Pişerken ki kokudan da anladım ki şeftali reçeliymiş. Ha bi de evde sadece ekmeklik un kalmıştı. Onla yaptım. Ortaya bir karış kabarmış nefis , bir dilimiyle insanı doyuran yani Semsanın deyimiyle öksüz doyuran bir kek çıktı.
Geçen gün de İlmiyemle ekmek dilimlerine pizza yaptık. Kaşar rendesi serptik üstüne, haşlanmış mısır taneleri kırmızı ve yeşil biberler, yine kırmızı ve yeşil zeytinler koyduk. Biraz pastırma dilimleri de ekledik. Ekmek dilimleri de kocamandı ama. Hani şu koca Trabzon ekmekleri var ya onların dilimi. Bi kişi doydu yani.
Bu kadar ev muhabbeti yeter , yarın yolcudur Abbas bağlasan durmaz. Anladınız siz onu.

12 Kasım 2007 Pazartesi

HAFTANIN BAŞINDAN

Lodosla uyandık. Bir rüzgar bir uğultu. Herkese bir tost bir ballı ekinezya çayı, uğurladım evden. Beş dk sonra Gamsegamse aradı, vapur , motor hiç bir şey çalışmıyor dedi. Sunumu da vardı bu gün. Diğer dersleri kaçırsam da olur, sunum saatine kadar tuğçelerde bekleyeceğiz , belki o zama açılır dedi. Sonra sesi çıkmadığına göre gidebildiler demektir.
Cuma günü bir Beyoğlu yaptım. Hava güzeldi. Artık ben cesaret edemiyorum ama hala güverte de yolculuk yapanlar var. Sokaklar nasıl kalabalıktı anlatamam. Yoksa iş günü değil mi? bu gün dedim. Kuzenlerimle yine iyi bir gün geçirdim. Halil beni çok güldürdü. Şimdi de Side de pansiyon açmaya karar verdi. Hep alakasız işler yapar. Bir kaç yıl sonra bıkar. Daha önce Derimod da idi. Oradan çıkana kadar akla karayı seçti. Çokta başarılıydı. Sonra engelliler için bir okul açtı. Ne hevesle yaptı anlatamam. Yüzmeye bile onlarla gitti her gün. Günlük hediyeler hazırladı. Beni aradı- sende gel dedi. -Ne yapıcam dedim. -Ben oturuyorum sende oturursun benimle dedi.üç ya da dört yıl yaptı bu işi, devretti. Şimdi de pansiyoncu olacakmış.Halil yazısına tıklarsanız daha önce onu anlattığım yazıyı okur, nasıl bir adam olduğunu görürsünüz.
Cumartesi , kızlarıda evden gönderdim. Evi baştan aşağıya temizledim. Güzel yemekler yaptım. Hatta kovcam aç kaldığıma değmiş bu gün dedi. Fırsat bulup öğle yemeği bile yiyememiş. Ona daha çok Beşiktaş dokunuyor bu günlerde. Son Sivas yenilgisi mahvetti kocamı be yaw.
Pazar gün biraz yatak keyfi yaptım. Sonra Semoşum aradı Ankaradan. Sesi hem bana çok iyi geldi hem de İbrahim Beyin kaybından sonraki en iyi sesiydi. Onu çok özledim. Semrayı , beni sürekli okuyanlar bilir. Denizi olmayan yerden, eğri çatılı evden komşum. Şimdi Ankarada tetkik hakimliğinden emekli oldu. Çok iyi bir korist, iyi kanun çalar. Bana reçel yapmayı , tarhana yapmayı öğretmiştir. -Kız niye yapıyoruz bunları, niye uğraşıyoruz bunlarla dememe rağmen zorla yaptırdı bana. Mesela öyle güzel vişne şurubu yapmayı ondan öğrenmişimdir. Şimdi bi gün Semra da, Gamze bu şuruptan içti. Çok beğendi. Daha da iki-üç yaşında. Hemen kocama yarın vişne al, surup yapıcam dedim. O gözünü sevdiğimde bir kasa vişne gönder eve. Biz Semra ile yarısını reçel , yarısını şurup yaptık. Eeee sonra ne mi oldu. Gamze içti ve ııııh Semsa teyzeminki gibi olmamış dedi. Kendisi gurmedir ya:)).
Pazar öğleden sonra Gamze ile dışarı çıktık. Naziş Zuz la takıldı. Cumartesi gecesinden gitti teyzoşuna. Onun için bayağıda karlı olmuş:)). Dün Bağdat Caddesine çıkıp alış-veriş yapmışlar bi sürü. Eee ne kadar çalışıp parasını kazansa da teyze bu boru mu. Gamze de hemen mesaj çekti, adaletin bu mu dünya diye. Onunla ayrı bir gün yapacaklarmış:)).
Üsküdara inmiştik. Hava da buz gibiydi. Sunumu için renkli çıktı yaptırdık. Biraz dolaştık. Biraz alış- veriş yaptık geldik. Sonra Naziş elinde çantalarıyla geldi , ortalık yeniden karıştı. Sonra kombimiz de - iyonizasyon-servis çağırın- yazısı çıktı. Haydeee al sana bir iş daha dedim. Klimayla idare ettik. Şimdi servis bekliyoruz, kombi hazretleri emretti ya. İnsan lütfen filan der ya. Ne o servis çağırın demek. Haftaya arıza ile başladık anlayacağınız...