Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

8 Haziran 2016 Çarşamba

Yaza yaza yaz geldi, çarşıya kiraz geldi

Blog için yazmaya başlamadan önce bir instagrama bakayım da hatırlayayım neler yapmışım dedim ve ne kadar uzun bir ara verdiğimi anladım:) Ama acısını çıkardım öyle uzn yazdım ki, sanırsın mevsim değişti yaz oldu. Çünkü başladığımda hava baya bi kapalıydı :)

Önce kitaplarla başlayalım. Bu arada iki kitap fuarı geçti. 2. Üsküdar Kitap Fuarı ve Haydar Paşa Garında düzenlenen Kadıköy Kitap Günleri.Üsküdar kitap fuarından aldığım Pedro Paramo ile başlayalım.

Kitaptan söz edeceğim de sen şimdi bu salatayı domatesli sanırsın  bacım.Ben yürüyüş üstüne bi de kitap fuarı çakınca dilim dışarda düştüm eve. Babası her bulduğundan mücver yapan kız da salatasını çilekli yapar.Valla denemezseniz küserim.Çoban salatanızı çilekli yapın.Miss
Geçen  akşam Pedro Prama/ Juan Rulfo üzerine bir yazı okudum, upuzun bir novella kadardı neredeyse.Bu yazıyı okuyunca, üleen hemen alayım şu kitabı derken paat önüme düştü fuarda.
Gabriel Garcia Marquez, " Yüzyıllık Yanlızlık" yazdığı yıllarda edebiyat çevrelerinden bir dostu bir kitap atar önüne ve -sen kitap yazdığını mı sanıyorsun der.Garcia, kitabı soluksuz okur, bitirir bir daha okur.Hatta ezbere bildiği söylenir. Macondo köyünü bu. kitaptan esinlenerek yaratır.O kitap işte bu, benim evet
 benimmm kitap sehpamda gördüğünüz Pedro Prama'dır. Hatta Yüzyılık Yalnızlık'ın bir yerinde  Juan Rulfo' ya bir selam çakar.

Haydar Paşa'ya gittiğimde ise hiç bir kitap almadan çıktım. Gitmeden yaptığım koca listeden bir kitap bile yoktu fuarda ilginç biçimde. Sonra Kadıköy kitapçılarına baktım anah orada da yoktular. Sonra akşam üzeri Kocamla buluştuk.Ramazandan önce son çıkış olsun dedik. Bi yemektir, bi kahvedir ne yapılabilirse işte onları yaptık. Ben tabi vıt vıt kitapları bulamadım da elim voş mu gidicem eve şimdi de diye diye söyleniyorum bu arada. Sonra, benim kocam kişi dedi ki; Çağdaş Kitapevine gittin mi? Ben sana kitap alacağım zaman oradan alıyorum. Nasıııı orası kırtasiyeci değil mi ayolll dedim.Gittik ve ne desem kitapçımız pıt pıt çıkarıp verdi raftan. Nezih kitap evinin sırasında olan bu kitapçı artık benim için candır.
Aldığım kitaplardan ilkine başladım bile.Son derece ilginç bir konusu var.Pulitzer ödüllü, çevirmeni Solmaz Kamuran,ilk paragrafını da fotoladım sizin için böyle ilginç başlıyor. Üstelik parasını da kocam verdi. Tavsiye edene de güvenim tam, eee daha ne olsun  yav insan bir kitaptan daha ne bekler.
Şimdiki kitabım ise Gamsegamse'nin hediyesi. Kolombiyalı bir yazardan. Her perşembe öğle yemeği verilen bir kilisenin papazının şehir dışına çıkması gerekmektedir ve ilk kez pazar ayinini bir paşka papaz yönetecektir. Kilisenin her şeyinden sorumlu kamburu ve üçü de aynı adı taşıyan üç kadın çalışanı oradan oraya koştururken kilisenin bütün sırları da fısıldanmaya başlar. 

E haydi şimdi gezmelere gelelim :)
Çok yürüyorum çookkk. İşte size ispatı.

Yürüyüş güzegahım tabikitleri de Üsküdar Sahili. Her an şükrederek yürüyorum. Bu güzelliği yaşayabildiğim için. Nasıl şükretmem İstanbul'u İstanbul yapan her şey karşımda. Kız Kulesi! Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Ayasofya ,Sultan Ahmet Camii, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Boğaz Köprüsü daha da sayayım mı yani. :)
Takıyorum çantamı sırtıma pıtı pıtı yürüyorum. Yanımda da Banuş ya da Kocam... Yürüyüş sonunda Salacak Balıkçılar Barınağında kahvaltımızı yapıyoruz. Sonra haydi yine yürüyüş.
O yukarda fotoğraftaki yürüyüş sayısına ulaştığım gün hakikaten de büyük bir yürüyüştü. Karı koca sabah erkenden kahvaltımızı bile yapmadan çıktık evden. Üsküdar İskeledeki büfelerden birer tost aldık, vapurda da çayla o işi öğrencilik günlerimizdeki gibi hallettik. İlk olarak Unkapanı/ Ayın Biri  kilisesine gittik. Buradan daha öncede çok söz ettim. Sadece ayın  birinde açılan, her dinden insanın ziyaret için o gün önünde uzun kuyruklar oluşturduğu içinde ayazması olan  ve Papazı Vatikan tarafından seçilen ilginç bir kilise.Önünde yine uzun kuyruklar vardı. Buraya her dinden  insan dilek dilemek için gelir, ünlülere her daim rastlama olasılığı mevcuttur. Biz dilek dilemek için gitmediğimiz için kuyruğa girmeden  içeri girdik. Ben fotoğraf çekmek için çıkıp merdivenlere oturdum. Bu arada dileği gerçekleşenler de şeker, çikolata ve ambalajlı minik kekler ikram ediyorlar ve üşenmeyip merdiveni çıkıp bana da getiriyorlardı. ve mendil satan çocuklar durur mu, onlar da su al ablaaa, mendil al ablaaa diye onlarda geliyor tabi... Ben de onlara su ya da mendile ihtiyacım yok ama al sana çikolata, al sana şeker, al sana kek diyerk birbirimizi gönülledik :)
Kiliseden çıkınca bu kez Süleymaniye Camii'nin yolunu tuttuk. Her yıl bir kez olsun gidip o ağacın altında oturmak, orada dua etmek bana sonsuz huzur veriyor. Tadilat sonrası da gidememiştik. Mimar Sinan'ın camideki örümceklenmeye karşı dört köşeye yerleştirttiği deve kuşu yumurtaları tadilat sırasında çıkarıldı ve aynen yerine geri kondu. Bu camiinin bacalarında toplanan isler tüm İstanbul'un mürekkep ihtiyacını karşılıyormuş o zamanlar.

Süleymaniye'nin kendisi kadar, Süleymaniye'den karşılara bakmak da güzeldir.

Süleymaniye'de dualarımızı ettik, ben ağacımın altında oturdum derken kanımız acıkmaya başladı. Oraya gidip te Ali Baba'da kuru fasulye yemeden dönülür mü hiç.Tam vaktinde gitmişiz ki bizden biraz sonra kuru fasulye bitti demeye başladılar, müşterilere.

Geçtiğimiz çarşamba akşamı kitap kulübü günümüzdü. Daha öncede yazmıştım. Her ayın son çarşambası akşamı Kazım Karabekir Kültür Merkezinde toplanıyoruz. Bu ayın kitabı olarak Hayatım/ Kazım Karabekir seçmiştik. Kazım Karabekir Paşa'nım çocukluğundan itibaren tuttuğu günlüklerden oluşan kitabı hepinize tavsiye ederim. Paşa bir yerde der ki; her zaman kendinizi mutlu edecek bir şey yapmaya çalışın ki , böylece etrafınıza daha faydalı olursunuz.. Bu motivasyon şekli kitabı okuduğumdan beri benim hayat düsturum haline gelmiştir.Ben kitabı ilk yayınlandığı sırada okumuş ve herkese tavsiye etmiştim.
Toplantı öncesi Kazım Karabekir Müzesini gezdik. Bize müzeyi gezdiren Paşanın küçük kızı Timsal Hanım, müzenin ilk kez gece bizim için açıldığını ve bu sayede gecede yaşayan bir yer haline geldiği için çok memnun olduğunu söyledi.Erenköy'de bulunan bu müze evi gezmenizi şiddetle öneririm. 


Müze gezimizden sonra yine Timsal Hanım bize muhteşem bir sunum yaptı ve Kazım Karabekir Paşa üzerinden Kurtuluş Savaşını slaytlarla fotoğraflarla anlattı. Zaman zaman göz yaşları içinde ve gururla dinledik, izledik.
 Ramazanın son etkinliğini pazar günü yaptık. Ercangillerle :) DSİ Sosyal Tesislerinde buluştuk. Yedik içtik, yürüyüş yaptık, okey oynadık eve geldik ve o gece de ilk sahura kalktık. Biz oraya gidince herkes bir yere dağılır. Örneğin şekil a :) Naiz bir ağacın altında selfie yapmaya çalışırken, Banuş şaşkın şaşkın bakınırken bana yakalanırlar. :)


Aa durun durun bir de  dut toplamaya gittim. Minem yani nam-ı diger Mine Flora, - Lale, dutlar oldu nerdesin deyince bi koşu gittim. Çocukluğumdan beri ilk kez ağaçtan dut topladım. Bir kova da eve topladım. Ama Mine, o ne kıs o kime yeter deyip elemanını gönderip iki kova daha toplatınca yiyemediklerimiz de dut şurubu oldu. İki şişe kara dut şurubum var. Artık iftarda, sahurda sular sular içeriz.Ellerim de dut topladığımın kanıtı. Evdekiler inanmaz diye belge yaptım.
Bu güzellik de dut ağacının altından çıkıp bize muziplik yaptı.


Muhammed Ali Clay 'da gitti. Çocukluğumuzdan kalan ne varsa gidiyor bir bir. Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım sözünü her maç öncesi rakiplerini söyler morallerini bozardı. Gece yarıları uykudan uyanır, maçlarını izlerdik. Vietnam savaşına katılmayı  Vietnamlılar bana hiç bir şey yapmadı diyerek reddettiği için ceza almıştı. Irkçılığa karşı sergilediği duruşu ile de gönlümde ayrı bir yeri vardır. Huzur içinde uyusun.

Bu fotoğrafta , sizin için anacım. Sabah sabah bulutlardan fal baktım. Memleket havası gibiydi gökyüzü ama kara bulutlar dağılacak, aydınlığa çıkacağız 
Ayyy valla gidiyorum artık, iki üç aylık yazı yazdım yeminle...

Tutanlar için hayırlı ramazanlar dilerim.



7 yorum:

  1. Tutmayanlar da sana "allah kabul etsin bacım" der. Özletme bu kadar e mi?

    YanıtlaSil
  2. Başka sosyal mecralara kaydık diye sakın blogunu kapatma Lale abla :) Yenisini yazmasan da eskileri döner döner okurum ben yine.

    YanıtlaSil
  3. Dolu dolu bir post olmuş Lale Abla.Blogu kapatmayı aklından bile geçirme e mi?

    YanıtlaSil
  4. Bu konuda ben de kararsızım Laluş :(
    Blogların eski tadı yok :(
    Bakıyorum eski yazılarımda en aşağı 20 yorumcu, üstelik bir de bir sürü sohbet yorumların altında... şimdilerde 3-5 yorum, o da kalıplaşmış sözlerle genelde :( Sohbet yok, o eski sıcaklık yok :(
    Öptüm seni neredeyse bana İstanbul'u özleten kadın :)

    YanıtlaSil
  5. kitap sehbana bayıldım kankim
    Timsal hanımla müze gezinize özendim
    sne yine çok harikasın
    canım kankim

    YanıtlaSil
  6. Su bloglara sabah yazi girip.. oglen olmadan 20 yorum olurdu.. da ustune sigara yakardik.. tabii bloglarin aplikasyonu yok.. face gibi kolay ve genel iletisimi yok.. ama nereye ne koyduysan arayinca buluyorsun..
    Kendi kisisel tarihin..
    Hele cocuksla ilgili oyle cok ani atlayiveriyor ki onume..

    Bir yazmama nedeni de.. ulkenin hal_i pür melâli bence..
    Sustuk kaldik cunku.. yazip fikir toplayacak halimiz kalmadi..
    Ben hic kapatmayacagim..
    Eskisi gibi yazamasam da..
    Sen de buralarda ol lutfen....
    Ataletin..
    Canim benim.. canin senin..

    YanıtlaSil

içinizden geldiği gibi yorumlayın ama unutmayın ki keser döner sap döner gün gelir hesap döner:))