Lalenin Bahçesi
Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...
29 Ocak 2008 Salı
ben gezerem yane yane
Şimdi sinemadan geldim taze taze film kritiği yapacağız :)). Son günlerin en konuşulan filmine gitmemek olmazdı dimii. ULAK tan söz ediyorum. Çağan Irmak'ın son filmi. Kendisini ilk Çemberimde Gül Oya da keşfetmiş olmanın acısını yaşamaktayım. Anlatacak bir hikayem var demiş, dizi oyuncularına. Anlatacağım bitecek. Ona göre. Çok da güzel anlatmıştı, hatırlarsanız ve bitmesi gereken yerde de bitirmişti. Şimdi ki dizilere baksanıza , bazen ölene kadar oynayacaklar sanıyorum. Zaten Yaprak Dökümünü Rahmetli Reşat Nuri ahiretten yazıp yazıp gönderiyo hala.
Filmi beğendim, mistik film sevenler için inanılmaz güzel. Filmin mesajı da süper bence anlayana. Suçu işleyen kadar; görüpte, görmezden gelen de suçlu diyor. Kim katılmaz bu görüşe
.
Sinemadan çıktığımızda çok güzel kar yağıyordu. Eve kadar yürüyebilirdik ama, akşam başka bir programımız vardı. Gamsegamse biraz daha takıldı arkadaşıyla orada. Ha Kavak Yellerinin oyuncusu Deniz de sinemadaydı, hatta yanımızda. O diziyi de pek severim.
Sinemaya gitmek için tam evden çıkarken kocamın yeğeninin, eşi Nilüfer aradı.-Yenge akşam evdemisiniz? dedi. Evdeyiz gelin dedim, yok biz sizi davet ediyoruz dedi. Ha o da olur dedim:)). Eve geldim hemen bir tatlı yaptım , akşam Mehmet ve Nilüfere götürmek için. Bakın bunun tarifini yazayım. Çünkü biraz uydurdum süsleme işini. 1 kg süt. 1 bardak şeker, bir bardak irmik(su bardağı). , bir kaşık margarin, bir paket vanilya ile bir puding pişirdim. Sonra , geçen yıldan kalma böğürtlern reçelim vardı. Onu biraz sulandırdım ve iki kaşık nişasta ile pişirdim.Bir borcamı ıslattım. Önce bu karışımı koydum tabana sonra da irmikli muhallebiyi, üstüne döktüm. Onun üstüne de , dövülmüş ceviz döktüm. Soğuyunca ters çevirdim.Görüntü çok güzel oldu.
Akşam sekiz gibi gittik , gezmemize karıkoca karıkoca. Naziş teyzesine konuşlandı yine, yani Zuz a. Gamsegamse evde kalmayı tercih ettiğini söyledi. Ama biz oraya gittikten sonra baktık msn de habire sulanıyo bize. Gelimi? gelimi? diye. Baktı bizde muhabbet gırla, ziyafet o biçim. Bir saat sonra atladığı gibi arabaya soluğu yanımızda aldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde konu tiyatroya gelince , hemen oracıkta iki oyuna birden rezervasyon yaptırdık. Yani ayın altısında ve yirmisinde yokum ona göre:)). Geç saatte eve geldik, Gamse'yi zor razı ettim valla , yazımı ekliyeyim , sen sonra geç bilgisayara diye. Hadi ben şimdi biraz kitap okuyayım. ARAF'a devam. Gözlüklere alıştım biraz biraz . Onlar da bana. >
Etiketler:
capitol,
Çağan Irmak,
film,
reşat nuri güntekin,
ulak,
yaprak dökümü
28 Ocak 2008 Pazartesi
Yeni bir haftaya daha başladık. Gelecek gelecek denen kar bir türlü gelemedi. Sanırım bir yerler de takıldı:)). Kar bile korkuyor İstanbula gelmekten.
Perşembe akşamı Zeya , ebrucuk ve ben Zuz da toplandık. Çok hoş bir gece geçirdik. Hatta benim kocam saat 12.30 da arayıp -eve gelmeyecekmisin?, orada mı kalıyorsun? demese saatin farkında bile değildik. Sonra da Ebrunun teyzesi aradı, ben yatıcam artık, anahtarın var mı dedi:)) . Birlikte yedik, içtik zeyanın deyimiyle birbirimizin hayatlarına biraz daha daldık. Resmi yükleyebilirsem eğer göreceksiniz. Gülme komasına girmemizin nedeni Zeya makinayı kurup kanepeye öyle bir atladıki, Ebruya bodoslamadan daldı. Ebrunun saçındaki dalgalanma zeyanın rüzgarından yani.:)). Ebru saçlarım aYnı lego gibi çıkmış diye tutturdu ama biz yine de bu rEsmi sizle paylaştık. Zuz bize çok güzel şeyler hazırlamıştı. Kızların sayesinde bende sebeplendim. Yoksa bana dışardan pide söyler genelde de:)). Meşhur soyalı tavuğunu ve kendi özel patates salatasını yapmıştı. Bunların tarifini bir başka yazım da vereceğim. Ben gece o saAtten sonra dönemedim tabii Zuz da kaldım. Sabah birlikte çıktık evden.Çoktandır iki kardeş kalmamıştık , iyi oldu.
. Ertesi sabah eve geince, hemen akşamdan derbeder kalan evi toparladım ve giyinip çıktım. Arkadaşlarımla okey oynamaya gittim. Hehehe neyseki bu sefer şans benden yanaydı. Akşam tabi ki karı koca , dizimiz hatırla sevgiliyi izledik.
Cumartesi günü kendimi biraz hasta hissettim kocam fazla gezmekten ileri gelebileceğini anons etti:)).
Pazar günü aile saadeti evdeydik. Durmadan film izledik, durmadan yiyip içip bulaşık çıkarttık. Gece de saat üçe kadar kızlarla Avrupa Yakasının izlemediğimiz bölümlerini izledik. Şimdi yine tatil dolayısıyla evdeyiz ve marketten gelen kızlar kar yağışın başladığını müjdelediler. Ama annem yüzünden hep kar sevinci boğazımıza takılır. Her kar yağışında bize , dışarda kalanları, yiyeceği , yakacağı olmayanları hatırlattığı için. ...
Etiketler:
avrupa yakası,
ebrucuk,
hatırla sevgili,
zeya,
zuz
25 Ocak 2008 Cuma
hafta sonu hafta sonu
evet hafta sonu ama , hafta sonunda yaptıklarımı artık hatanın başına kaldı. Çünkü başlattığımız hafta sonu eski yazı koyma etkinliği var şimdi:)). Zeyanın koyduğu eski yazı çok hüzünlüydü, ilk okuduğumda kapıldığım duyguları aynen yaşadım. Bazı insanların doğum günleri işte böyle hüzünlü olabiliyor. Ben buradan da Timsal Hanımı kutluyorum. Tüm sevdikleriyle nice yıllara. Ama ne mutlu ona ki babası ve silah arkadaşları sayesinde insanlar doğum günlerini bu ülkede huzurla kutluyor. Ve o da babasının gerçek bir Timsali.
Ben de bu hafta blogcu günlerimde baya bi raiting yapmış bir yazımı koydum. Umarım yeniden okumaktan hoşlanırsınız. Okumayanlar da umarım ki sever.
28/2/2006 - YİNGE YİNGE YAPMA YİNGE
''Hasta nasıl bakılır .,alçı nasıl çıkarılır. hatta ve hatta kısır nasıl yapılır öğrettim size (bakınız ocak ayı arşivin de .''siz kısırı nasıl yaparsınız '')başlıklı yazı. Bu gün bahce sanatlarından söz edeceğiz .Ağaç nasıl budanır ..,gül ne zaman dikilir ,domates nasıl yetiştirilir onu öğreneceğiz hep birlikte.Başka bir günde eğer unutmassam tavuk yetiştiriciliğinden ve en verimli yumurta nasıl alınır onu anlatmak isterim( şaka değil gerçek).
Biz hani gitmiştik ya denizi olmayan bir memlekete .Denizi yoktur ama Türkiye nin en verimli ovaların dan birine sahiptir.Gittikten 1-2 yıl sonra biz karı-koca dedik ki - çocukların çocukluk devresi burada geçsin , küçük yerlerde yaşamanın verdiği rahatlıkla sere serpe büyüsünler. Gittik bir arsa aldık.Kocamın kuzeni de mimar dır ona plan çizdirdik,. O da gözünü sevdiğim bize 100metre kareye oturan 3 katlı koca bir ev yaptı .Yanlız ille bizde bi çıkıntılık olacak ya evin çatısı hani İsveç Norveç ya da Kanada daki kar tipi evler var ya (du bakalım bahceye nasıl bağlıyacağız) onların çatısı gibi kar tipi .Yani aşağı doğru iyice eğik .E,v zaten yapım aşamasındayken çatıyı görmek isteyenlerce ziyaretci akınına uğradı .Bizde ne yapalım biz para veremedikce mütahit çatıyı eğiyor diyorduk. Hah işte o evin 4 tarafı da bahceydi
Biz hiç bahceli evde oturmamışız , nasıl özeniyoruz. Ne bulsam toprağa sokuyorum .Ön tarafa gül çubuklarını yan yan soktum bir sürü de yaptım ki tutmayan olur diye .Hepsi tuttu .Sıcak havalarda yanmamaları için kolileri açıp ıslattım onlara çadır yaptım . Yan tarafa ne çiçek toumu , fidesi bulduysam duvar diplerine diktim .Ortaya 5 kg ingiliz çimi tohumu atınca çimler bıraksak belimize çıkacaktı. Zavallı bahçevan Mehmet Ağa az çekmedi onlardan.
Yan tarafa meyva fidanları diktik .Budama mevsimi geldi ben elim de budama makası bahceye çıkıyorum arkam da bahcıvan ,Yinge Yinge öyle olmaz Yinge başlıcam yingene git arkadaki ayrık otlarını temizle diyorum .Yok adam laftan anlamıyor .Meğer ağaçlar ilk sene gücüne sonra meyvesine budanırmış (bana bu konuda bi şey sormayın ben hala nasıl yaptığımı bilmiyorum.).Benim şeftali ağacı boyuna bosuna bakmadan bir şeftali verdi dallara hiç boşluk bırakmadan boncuk gibi dizildiler.Bahcıvan gene tepemde ,Yinge bu ağaç bunları tartmaz ,seyreltelim dedi bir tekine dokun kendini yok bil dedim,, şeftaliler büyüyünce dallar iyice aşağı sarktı. Mehmet ağa onlara alttan destekler yaptı ve ağaç bir gün ortadan ikiye yarıldı. Ama yine hiç bi şey olmadı iki tane ağacım oldu. Kirazın sadece tepesinde meyve oldu, onu da kocam kuşların hakkı diyerek toplatmadı . Kayısı çok adi çıktı bir tek meyve bile vermedi. Salça farikasının avukatı komşumuzdu bana 20 tane domates fidesi getirdi sırık domatesiymiş yer gök domates doldu.Gamze okuma yazma öğrenince ilk iş kadife çiçekleriyle evin duvarlarına Gamzelerin evi yazdı bizde adres verirken sokağın başın da ki eğri çatılı ev demekten kurtulduk''
not. ebrunun eski aşklarını yeniden yayınladı. Okumayan çok şey kaçırır bence. Nalan sa Afrikaya taşınma sürecini yaşarken , geçen yıl Dubaiye yerleşme sürecini hatırlatmış bize. Biz onu oraya ellerimizle yerleştirmiştik. Afrikaya da aynısını yaparız alimallah.
23 Ocak 2008 Çarşamba
Alercili yazı
Dün yazımı yazdım, kalktım, gözüm aynaya takıldı. Anaaa bu da ne dedim. Çizgili olmuşum, arada puanlarım bile var. Alerjim bile bana hastır . Moda dünyasında o kadar dirsek çürüttük boru mu.?. Boyuna çizgili ve arada minik puanlar. Yüzüm de , boynumda ve kollarımda. Hemen acil durum ilacımı aldım. Onlar yavaş yavaş önce renkleri solmaya başladı sonra kaybolmaya. Bu arada kocama da anons ettim hiii ben yine alerci oldum dedim.
Neyse bu arada programım da var. İlmiyeme aşure götürülecek ve çay içilecek birlikte. Tam, tamam tamam geçti derken kulaklarımda bir yanma sanki alev sanki acı biber basılmış gibi. Aynaya baktım , bayrak kırmızısı olmuşlar. Ben bir telaşlandım bu sefer , üstümü bir giyinişim var. Bu arada da kocam devamlı arayıp ne durumdasın diyo yok yok geçti diyorum. Sonuç her zamanki alerji işte. Çalıştığım günlerden hatıra, kimyasal işleme tabii tutulmuş kumaşlardan silinmez bir anı.Arada hortluyor böyle.
Ölmek var dönmek yok, sonra gittim tabi İlmiyeme. O yeniden iş yaşamına döndüğü için eskisi gibi birlikte olamıyoruz . Bir kaç gün izinli evde, fırsattan istifade biraz sohbet ettik.
,
Akşam da bilindik , akşam muhabetleri işte, alerjim ara ara atak yaptı. Şimdilik iyi.Pek keyifli bir yazı olmadı ama , ne yapalım anneannemin bir sözü ile bitirelim KEDİ HER ZAMAN KEŞKEK YEMEZ .Yani hayat her zaman umduğun gibi gitmez. Zaten onun sözlerinden bir derleme yapcam bir gün:))))
Neyse bu arada programım da var. İlmiyeme aşure götürülecek ve çay içilecek birlikte. Tam, tamam tamam geçti derken kulaklarımda bir yanma sanki alev sanki acı biber basılmış gibi. Aynaya baktım , bayrak kırmızısı olmuşlar. Ben bir telaşlandım bu sefer , üstümü bir giyinişim var. Bu arada da kocam devamlı arayıp ne durumdasın diyo yok yok geçti diyorum. Sonuç her zamanki alerji işte. Çalıştığım günlerden hatıra, kimyasal işleme tabii tutulmuş kumaşlardan silinmez bir anı.Arada hortluyor böyle.
Ölmek var dönmek yok, sonra gittim tabi İlmiyeme. O yeniden iş yaşamına döndüğü için eskisi gibi birlikte olamıyoruz . Bir kaç gün izinli evde, fırsattan istifade biraz sohbet ettik.
,
Akşam da bilindik , akşam muhabetleri işte, alerjim ara ara atak yaptı. Şimdilik iyi.Pek keyifli bir yazı olmadı ama , ne yapalım anneannemin bir sözü ile bitirelim KEDİ HER ZAMAN KEŞKEK YEMEZ .Yani hayat her zaman umduğun gibi gitmez. Zaten onun sözlerinden bir derleme yapcam bir gün:))))
22 Ocak 2008 Salı
Aşure li yazı
Artık bir yazı yazayım diye oturdum. Böyle oturunca da aklıma bişe gelmez. Ev ahalisi bir bir gitti. Naziş giderken arkasından baktım sanki gece gibiydi. Neyseki servisle gidiyor.
Herkesler bire tost bire bardak yeşil çay içti gitti. Kendime kahvaltı hazırlamaya üşendim. Kaç günlük tuzlu çubukları , yanında çay eşliğinde tulum peynirine batıra batıra maillerimi okuya okuya kahvaltı yaptım.
Bu gün nedense enerjimi düşük hissediyorum. Evi toparlayıp, yedi mahalleye yetecek kadar pişirdiğim aşureleri birilerini bulup vermem gerek.Malum herkes pişirdi. Dün görümcen elinde aşure malzemeleri ile gidiyordu eve:)) Fakat herkesin pişirme yöntemi farklıdır . Pilav gibi yani. Onu da elli değişik şekilde pişiririz ya. Peki yav sen nası yaparsın derseniz ;
İşte şööle yaparım. Yarım kilo buğdayı iyice yıkar, tencerede bir taşım kaynatır altını kapatırım. Sarar bir yerde bekletiririm. Akşamdan da olabilir bu işlem. İyice kabarıp şişince. Koyarım ocağa başlatırım kaynatmaya. Ha babm de babam kaynar o . İyice pişince içinden iki üç kepçe alır, robotta bi güzel çekerim. Sonra içine tekrar koyarım. Küçük küçük doğranmış kayısı incir , kuru üzüm falan ne istiyosanız koyun işte. Ama rica ederim şu meyveleri doğrayın deniz anası gibi yüzmesinler aşurede. Haşlanmış nohut ve fasulyeyi az koyarım , pek sevmem çünkü. Şimdi bunlarda içinde iyice pişince bir kilo şekeri de boca edin içine, biraz da portakal rendeleyin misler gibi koksun. . Biraz da öle kaynasın. Kaseler koyarken aşure çorba kıvamında olsun ki soğuyunca taş gibi sertleşmesin. Suluca bi çorba gibi olsun . Sonra süsleyin işte üstünü. Efeeem bunun adı saray usulü aşure dir. Şimdi resim koyayım dedim. Foto çek , yükle falan, netten bulayım dedim aklıma geldi sonra, uyyy benim aşuremin resmi diye kafama üşüşürler. Arkadaşlar idare edin. Gözünüzde canlandırın bir kase aşure üstünde cevizler, tarçınlar, narlar , daha ne istiyosanız koyun işte...
Ben şekerini katmadan önce baktım çok fazla olmuş. Biraz ayırdım dondurucuya attım. Bu hafta içi Zuz da bizim blog çetesi toplanacak ozaman şeker koyup yeniden pişireceğim. Ama siz de ayırın canınız aşure çektiğinde çıkarın buzluktan biraz su ve şeker ilavesiyle pişirin yiyin efendim.Misafiriniz gelirse şipşak aşureniz hazır:))
Şimdi gideyim ben , bir bardak çay daha içeyim ve evime balıklama dalayım.
Herkesler bire tost bire bardak yeşil çay içti gitti. Kendime kahvaltı hazırlamaya üşendim. Kaç günlük tuzlu çubukları , yanında çay eşliğinde tulum peynirine batıra batıra maillerimi okuya okuya kahvaltı yaptım.
Bu gün nedense enerjimi düşük hissediyorum. Evi toparlayıp, yedi mahalleye yetecek kadar pişirdiğim aşureleri birilerini bulup vermem gerek.Malum herkes pişirdi. Dün görümcen elinde aşure malzemeleri ile gidiyordu eve:)) Fakat herkesin pişirme yöntemi farklıdır . Pilav gibi yani. Onu da elli değişik şekilde pişiririz ya. Peki yav sen nası yaparsın derseniz ;
İşte şööle yaparım. Yarım kilo buğdayı iyice yıkar, tencerede bir taşım kaynatır altını kapatırım. Sarar bir yerde bekletiririm. Akşamdan da olabilir bu işlem. İyice kabarıp şişince. Koyarım ocağa başlatırım kaynatmaya. Ha babm de babam kaynar o . İyice pişince içinden iki üç kepçe alır, robotta bi güzel çekerim. Sonra içine tekrar koyarım. Küçük küçük doğranmış kayısı incir , kuru üzüm falan ne istiyosanız koyun işte. Ama rica ederim şu meyveleri doğrayın deniz anası gibi yüzmesinler aşurede. Haşlanmış nohut ve fasulyeyi az koyarım , pek sevmem çünkü. Şimdi bunlarda içinde iyice pişince bir kilo şekeri de boca edin içine, biraz da portakal rendeleyin misler gibi koksun. . Biraz da öle kaynasın. Kaseler koyarken aşure çorba kıvamında olsun ki soğuyunca taş gibi sertleşmesin. Suluca bi çorba gibi olsun . Sonra süsleyin işte üstünü. Efeeem bunun adı saray usulü aşure dir. Şimdi resim koyayım dedim. Foto çek , yükle falan, netten bulayım dedim aklıma geldi sonra, uyyy benim aşuremin resmi diye kafama üşüşürler. Arkadaşlar idare edin. Gözünüzde canlandırın bir kase aşure üstünde cevizler, tarçınlar, narlar , daha ne istiyosanız koyun işte...
Ben şekerini katmadan önce baktım çok fazla olmuş. Biraz ayırdım dondurucuya attım. Bu hafta içi Zuz da bizim blog çetesi toplanacak ozaman şeker koyup yeniden pişireceğim. Ama siz de ayırın canınız aşure çektiğinde çıkarın buzluktan biraz su ve şeker ilavesiyle pişirin yiyin efendim.Misafiriniz gelirse şipşak aşureniz hazır:))
Şimdi gideyim ben , bir bardak çay daha içeyim ve evime balıklama dalayım.
20 Ocak 2008 Pazar
pazar pazar
Bir Hafta sonunu daha devretmek üzereyiz. Pazarın bitmesine ne kaldı şurada. Benim gezente kızlar henüz eve dönmediler. Nazlı'nın bu seneki modası , cuma akşamından teyzesine yani Zuz a yerleşmek. Gezip gezip tekrar ona dönmek. Pazar günü birlikte tembellik edip, öğlende kahvaltı yapıpi yine sokaklara dağılmak. Biraz önce arayıp bir evi olduğunu hatırlattım O'na. O da haftaya tatile giriyorum zaten dedi.Gamze sınav stresi atmakta. Kocam da bu gün bile çalışmakta. Nalan görüyosun dimi, bazen Pazar günü de çalışmak için Dubaiye gitmeye gerek yok:))
Hafta sonu eski yazı koyma kararımıza bir kaç arkadaşımız daha katıldı. Ne güzel oldu bence. Zeyanın o yazısını kaçırsam çok üzülürdüm . Saçlarının ucu ağrıyan bir çocuk. Okumayan varsa kaçırmasın.
Dün ben Beyoğlu seferine çıktım . Hava bahar gibiydi giderken. Benim canım İstanbullum paltolarını koluna almıştı. Taksime çıkınca bende aynını yaptım. Ama dönüşte atkımı bile kafama bağladım. Anneannem alnımın çatı dondu derdi de, ne diyo derdim. Ben bunu ne demek olduğunu dün akşam Beyoğlunda gezerkene , gözlerimi süzerkene anladım. Atkımı alnıma bağlayacaktım az kaldı, apaçiler gibi. Bi de biliyosunuz, olaylara doğru gitme özelliğimden bir şey kaybetmediğimi de anladım. Birden karşımda yüzlerce çevik kuvvet polisini bana doğru koştuğunu görünce. Telsizden de sürekli acil durum anonsu yapılıyordu. Sonra kulak kabartınca baktım telsizdeki ses bir yerlerde bayrak yakma gösterisinden söz ediyor. Dün Hrant Dinki anma toplantısı da vardı aynı zamanda. Geçen yıl aynı gün aynı saatlerede aynı yerde olduğumu hatırlayan varsa. Tarih tekerrürden ibarettir sözünün doğruluğuna da inansın.
Vapurda ve finükülerde bir kaç kişinin elinde Kimya Hatunu gördüm. Geçende Vatanın Kitap Ekinde de de dikkatimi çekmişti. Alınacaklar listesine alındı. Hatta sizin için bir ön araştırma dahi yaptım kitap hakkında bu kıyağımı da unutmayın. Hadi gittim ben pazar pazar
DEEP NOT:
Dün akşam biraz bloğumla oynadım. Blogspotu yeni yeni keşfediyorum. Severim diye bir bölüm ekledim. Şablonla oynadım. Biraz da böyle kullanalım bakalım. Ben nasılsa kaptım bu işi. Artık oynar dururum buralarda...
Kocasının ölümünden sonra Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ile evlenen Kerra Hatun, yerıi kocasının haremine yerleşir. Tabii sevgili kızı Kimya da odunladır. Kimya Hatun içine düştüğü bu yeni dünyada bir yandan kendini bulmaya çalışırken, diğer yandan da Mevlânâ'nın özel yaşamına şaşkınlıkla şahit olmaktadır...
irfan ve tasavvuf dünyasının iki dev ismi -Mevlânâ ve Şems'in- yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz bu romanın asıl kahramanları, herhalde kadın olduklar* için tarih tarafından bir kenara itilmişlerdi. Yazar Saide Kuds, eski yazılar ve Şems ile Mevlânâ'nın karşılaşma kayıtlarını derinlemesine inceledikten sonra hayatı bu her iki adama da bağlı olarak geçen genç bir kadının hikâyesinin unutulduğunu fark eder. Ve biyografik bir roman dili ile anlattığı Kimya Hatun'un yaşamını tozlu sayfaların arasından çekip gün ışığına çıkarır.
18 Ocak 2008 Cuma
Eski yazıya yeni imaj bi de blooom iki yaşını bitirdiii
Geçen Cumartesi bizim blog çetesi ile buluşunca bi karar aldık. Bundan sonra hafta sonları eski yazılarımızdan birini ekleyelim dedik. Hem hatırlamış oluruz , hem yeni arkadaşlar görür biz eskiden ne menem yazılar yazardık. Hem de çaktırmadam o yazılar bu bloğa taşınmış olur. Katılan olursa çok seviniriz valla.
Bundan iki yıl önce başlamışım blog macerasına, iyiki de başlamışım.İyiki de yapmışım dediğim işlerden biri oldu. Reel hayata da taşıdığım , vaz geçilmez arkadaşlarım oldu. Hayatımda bir renk oldu. O günden bu güne taşıdığım arkadaşlarım oldu, onun yanında yeni tanıyıpta taa baştan beri tanıyormuşum gibi hissettiklerim oldu. Nice yıllara hep birlikte...
Ben bu gün bu amaçla arşivime bakarken, Zuz la ilgili yazdığım yazıya rastladım. Dedim ki hemde Zuz Zuz deyip duruyorum. Kimdir bu diyenler oluyor, kızın mı diye soranlar oluyor.Biraz da o nedenle onunla ilgili yazdığım yazıyı aldım buraya bu hafta. İşta karşınız da ZUZ.
*************************************************************************
ZUZ
Kız kardeşim tutturdu canım sıkılıyo yazı ekle. Sanki boyacı küpüyüz. Daldır çıkar bugüne bu gün sanat yapıyoruz burda. Edebiyat hocalarım Mehmet Karakuş ve Yıldız Öncü yazmalısın demişlerdi. Aha da yazdım hocam. Bu benim kardeşim ona biz kısaca Zuz diyelim. Kızlarımla bir olup beni beni keklemeye çalışır devamlı. Son vukuatı benden gizli Ankaraya gitmekti ama, ne numaralar sanki buradaymış gibi msn de konuşmalar.,sonra biraz dışarı çıkıyorum deyip, uçakla vın Ankara .2 saat sonra yine burdaymış gibi konuşuyo.EEEEEEEEEE noooooooooooldu peki ,sizce yedim mi? tabiki hayır anın da enselendi.Yazımı istiyodu alsın yazı.
Bunun marifetleri saymakla bitmez ilk kırk yaşıma girdiğim de sürpriz parti yapıp ,cümle alemi başıma toplayıp.,kırk yaşıma girdiğimi herkese duyurmak için bir davul zurna çalmadığı kaldı. Laf aramızda gelen hediyeleri arabanın bagajı almamıştı. Bir kerede bayram değil seyran değil işyerime koca bir sepet dolusu lale göndermişti tam 60 tane eve gelene kadar öldüm az kaldı, kamyon tutacaktım. Kendisi mobilya tasarım şirketinin iki ortağından biridir işe başladıktan 2 ay sonra şirketin sahibi olmuştur. Ortağı Berfu ile ikisini kendi işlerine gitmemek için okullar kar tatili yapınca onların da kendilerine tatil verdiğini anlatmıştım size. Mobilya tasarımı ile uğraştığı için durmadan benin eşyalarıma kafayı takar,beğenmediği bir şeyi kaldırmam için bana yeminler ettirip , Kur'an a el bastırır ,gittikten sonra da arayıp kaldırdın mı diye sorar. Buna en çok arkadaşlarım sevinir çünkü onları hediye ederim. En son koltuk şalımı kaldırttı. Halbuki onu da kendi yaptırmıştı.
Sonra tatile çıktığımızda bize hiç rahat vermez hadi gelin artık özledim özledim der,biz gelince de yelkenliyle mavi yolculuğa çıkar, ben ona denizin ortasın da günlerce ulaşamayıp kafayı yerim telefonum yastığımın altında uyurum
Çocukken parasız kalınca hemen onun kitaplarının arasına bakardım hep kitapların sayfalarının arasına para saklardı. Doğduğunda beni çok kızdırmışlardı.Lale nin papucu dama atıldı diye ,en çok olaf ağırıma gitmişti,.Her şey iyi güzel de ZUHAL sen benim ''KIZ ROBENSON''un içindeki apaçi kız resmini neden yırtıp aldın tam 3o yıl oldu kızın elbiseleri bile aklım da.
Benim kardeşim hayatımdaki en büyük desteğimdir ,canımdır ,her şeyimdir, ONU ÇOOOOOOOOOK SEVİYORUM.KIZLARIM 3O NİSANI TEYZELER GÜNÜ OLARAK 10 YILDIR KUTLAMAKTALAR
Bundan iki yıl önce başlamışım blog macerasına, iyiki de başlamışım.İyiki de yapmışım dediğim işlerden biri oldu. Reel hayata da taşıdığım , vaz geçilmez arkadaşlarım oldu. Hayatımda bir renk oldu. O günden bu güne taşıdığım arkadaşlarım oldu, onun yanında yeni tanıyıpta taa baştan beri tanıyormuşum gibi hissettiklerim oldu. Nice yıllara hep birlikte...
Ben bu gün bu amaçla arşivime bakarken, Zuz la ilgili yazdığım yazıya rastladım. Dedim ki hemde Zuz Zuz deyip duruyorum. Kimdir bu diyenler oluyor, kızın mı diye soranlar oluyor.Biraz da o nedenle onunla ilgili yazdığım yazıyı aldım buraya bu hafta. İşta karşınız da ZUZ.
*************************************************************************
ZUZ
Kız kardeşim tutturdu canım sıkılıyo yazı ekle. Sanki boyacı küpüyüz. Daldır çıkar bugüne bu gün sanat yapıyoruz burda. Edebiyat hocalarım Mehmet Karakuş ve Yıldız Öncü yazmalısın demişlerdi. Aha da yazdım hocam. Bu benim kardeşim ona biz kısaca Zuz diyelim. Kızlarımla bir olup beni beni keklemeye çalışır devamlı. Son vukuatı benden gizli Ankaraya gitmekti ama, ne numaralar sanki buradaymış gibi msn de konuşmalar.,sonra biraz dışarı çıkıyorum deyip, uçakla vın Ankara .2 saat sonra yine burdaymış gibi konuşuyo.EEEEEEEEEE noooooooooooldu peki ,sizce yedim mi? tabiki hayır anın da enselendi.Yazımı istiyodu alsın yazı.
Bunun marifetleri saymakla bitmez ilk kırk yaşıma girdiğim de sürpriz parti yapıp ,cümle alemi başıma toplayıp.,kırk yaşıma girdiğimi herkese duyurmak için bir davul zurna çalmadığı kaldı. Laf aramızda gelen hediyeleri arabanın bagajı almamıştı. Bir kerede bayram değil seyran değil işyerime koca bir sepet dolusu lale göndermişti tam 60 tane eve gelene kadar öldüm az kaldı, kamyon tutacaktım. Kendisi mobilya tasarım şirketinin iki ortağından biridir işe başladıktan 2 ay sonra şirketin sahibi olmuştur. Ortağı Berfu ile ikisini kendi işlerine gitmemek için okullar kar tatili yapınca onların da kendilerine tatil verdiğini anlatmıştım size. Mobilya tasarımı ile uğraştığı için durmadan benin eşyalarıma kafayı takar,beğenmediği bir şeyi kaldırmam için bana yeminler ettirip , Kur'an a el bastırır ,gittikten sonra da arayıp kaldırdın mı diye sorar. Buna en çok arkadaşlarım sevinir çünkü onları hediye ederim. En son koltuk şalımı kaldırttı. Halbuki onu da kendi yaptırmıştı.
Sonra tatile çıktığımızda bize hiç rahat vermez hadi gelin artık özledim özledim der,biz gelince de yelkenliyle mavi yolculuğa çıkar, ben ona denizin ortasın da günlerce ulaşamayıp kafayı yerim telefonum yastığımın altında uyurum
Çocukken parasız kalınca hemen onun kitaplarının arasına bakardım hep kitapların sayfalarının arasına para saklardı. Doğduğunda beni çok kızdırmışlardı.Lale nin papucu dama atıldı diye ,en çok olaf ağırıma gitmişti,.Her şey iyi güzel de ZUHAL sen benim ''KIZ ROBENSON''un içindeki apaçi kız resmini neden yırtıp aldın tam 3o yıl oldu kızın elbiseleri bile aklım da.
Benim kardeşim hayatımdaki en büyük desteğimdir ,canımdır ,her şeyimdir, ONU ÇOOOOOOOOOK SEVİYORUM.KIZLARIM 3O NİSANI TEYZELER GÜNÜ OLARAK 10 YILDIR KUTLAMAKTALAR
17 Ocak 2008 Perşembe
eyvah Gamsegiller firar da
sabah gözümüzü Nurullah ın' ziliyle açtık. Bilgisayarı getirmiş. Ben de sis var da Nazlı geri geldi sandım .Tahmin edilen gibi hard-diski defnettik.
Günün en önemli haberi bizim evden , Gamsegillerden biri kaçtı. Fellik fellik onu arıyorum evde. Kendimi kaplumbağa olarak düşünüyorum.Firar etsem nerelerde saklanırdım diye. Asıl suç ortağına kızıyorum. Danacan , ona omuz veriyor o da zıplayıp kaçıyor. Geçen gün Gamze veterinere biraz hareketsizler demiş ki bu mevsim de çok normalmiş. O da kabuğuna vitamin sürün demiş. Ha işte sürer sürmez topladı bohçasını gitti.
Tariflerim var demiştim ama, şimdi görümcem aradı , o yüzden biraz hazırlık yapayım.Kaplumbağayı arayayım. Varsa bildiğiniz bir bulma metodu söyleyin bu arada.
Günün en önemli haberi bizim evden , Gamsegillerden biri kaçtı. Fellik fellik onu arıyorum evde. Kendimi kaplumbağa olarak düşünüyorum.Firar etsem nerelerde saklanırdım diye. Asıl suç ortağına kızıyorum. Danacan , ona omuz veriyor o da zıplayıp kaçıyor. Geçen gün Gamze veterinere biraz hareketsizler demiş ki bu mevsim de çok normalmiş. O da kabuğuna vitamin sürün demiş. Ha işte sürer sürmez topladı bohçasını gitti.
Tariflerim var demiştim ama, şimdi görümcem aradı , o yüzden biraz hazırlık yapayım.Kaplumbağayı arayayım. Varsa bildiğiniz bir bulma metodu söyleyin bu arada.
16 Ocak 2008 Çarşamba
DİKKAT ARIZA!!!!!!!!!!!!
Bilgisayarımız arızalandı. Şimdi ayilemizin tamircisi Nurullahın bir an önce onu eve getirmesini beekliyoruz.
Yarın akşam getireceğini söyledi. Hard-disk sizlere ömür. Bu arada ben bol atkı örüyorum. Bir tane daha bitirdim de Nazlı taktı gezmeye gitti bile. Bi sürü ev yapımı peeeelingler. maskeler. kırışık maskeleri(bana gerekli değil ama . bulunsun:))). Çok güzel bir ıslak kek tarifi , ev yapımı zayıflama çayları ile geliyorum. Eeeeeeeeee çok gezen değil bazen de çok tv izleyen bilir. Aldım kağıdı kalemi elime sizler için notlar tuttum
.
Yeni başladığım kitap . Elif Şafaktan gidiyorum bu ara, ARAF. İlgimi çeken bir özelliği dei kitabın kahramanının adı ve soyadı . anne dedemizin adı ve soya adı. Bu kadar olur. Ama kendisi SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNDEN.
Geçen gece karı koca NTV de oradaydım programında Onat Kutların bir bombaya kurban gidişini . oradaki tanıkların gözünden izledik. Teröre lanet .
Bir yuh da BJK taraftarına Bobo nun imzalı kaşkolu için ortalığı birbirine kattılar. Onlara enerjilerini harcamaları için K. Irak a gitmelerini öneririm. İnsan oradaki askerlerden utanır yav, biz ne peşindeyiz diye.
Misafirlikte bu kadar yazılır. Giitim ben.
Yarın akşam getireceğini söyledi. Hard-disk sizlere ömür. Bu arada ben bol atkı örüyorum. Bir tane daha bitirdim de Nazlı taktı gezmeye gitti bile. Bi sürü ev yapımı peeeelingler. maskeler. kırışık maskeleri(bana gerekli değil ama . bulunsun:))). Çok güzel bir ıslak kek tarifi , ev yapımı zayıflama çayları ile geliyorum. Eeeeeeeeee çok gezen değil bazen de çok tv izleyen bilir. Aldım kağıdı kalemi elime sizler için notlar tuttum
.
Yeni başladığım kitap . Elif Şafaktan gidiyorum bu ara, ARAF. İlgimi çeken bir özelliği dei kitabın kahramanının adı ve soyadı . anne dedemizin adı ve soya adı. Bu kadar olur. Ama kendisi SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNDEN.
Geçen gece karı koca NTV de oradaydım programında Onat Kutların bir bombaya kurban gidişini . oradaki tanıkların gözünden izledik. Teröre lanet .
Bir yuh da BJK taraftarına Bobo nun imzalı kaşkolu için ortalığı birbirine kattılar. Onlara enerjilerini harcamaları için K. Irak a gitmelerini öneririm. İnsan oradaki askerlerden utanır yav, biz ne peşindeyiz diye.
Misafirlikte bu kadar yazılır. Giitim ben.
14 Ocak 2008 Pazartesi
YAŞAMIN KIYISINDAN, DENİZ ATINDAN, BİZİM EVDEN.......
Yeni bir haftaya başlarken , önce bi arkadaşlarıma uğrayayım dedim. Çoğu henüz haftasonu rehavetinden çıkmamıştı.Zeya ve Nalan hala cumartesi yazısında, ebrucuk haliyle cumartesi yazısında. Angel kardeşini ziyaretten dönmüş yazısını akşamdan yazmış.Mavianne de dillere destan bir ziyafet masası var. Ama Nurdancım da üzücü bir haber vardı. Yeğenleri tarfik kazası geçirmiş. Acil şifalar diliyorum ona buradan da.Trafik kazaları demiyorum ben artık ona , trafik terörü. Kaza bilmeden istemeden, planlamadan yapılan şeydir. Ama ehliyetsiz, alkollü tarfiğe çıkmak ; başkalarının canına , malına kasttır.
Cuma gününden başlayalım, cuma günü ben evdeydim , yalnızdım, Nalan da Dubai de evdeydi. Hicri yılbaşı dolayısıyla tatildi. Yaşamın kıyısından ı izlemiş. Ben de izlememiştim. Hadi aklıma gelmişken izleyeyim dedim. Film hakkında seninle aynı görüşteyim Nalan. Nurgül Yeşilçay bu filmin neresinden fırtlayacak derken yarıya doğru ancak çıktı. Bi de çok küfür içeren filmleri sevmiyorum. Şimdi uluslar arası arenalarda bu kadar bol ödüllü bir filmi eleştirmek haddime değil tabii. Ama beklenti yüksek olunca böyle oluyor demek. Hiç adı sanı duyulmadan , üstünde hiç konuşulmadan izlemek gerek bu tür filmleri dedim ben ve bu konuyu bitirdim.
Şimdi hafta sonuna gelelim. Ebrucuk , İzmirden İstanbula gelince . biz de yeniden toplanmak için gün doğdu. Nalannn sensiz içimize hiç sinmedi. Her konuşmamızın bir yerinden konuya seni dahil ettik. İşte Ebru ben geldim deyince, zeya , nurdanacar, ebrucuk ve ebruy Kadıköyde buluştuk bu sefer. Beşiktaş İskelesi üstünde denizatı cafe-Resteurant var. Oraya gittik. Ha bu arada sizler içinde yeni yerler keşfetmiş oluyoruz. Deniz manzaralı, geceleri fasıl , canlı müzik ve tango yapılan şık bir yer. Manzara da güzel. Gerçi biz sohbetten manzaraya falan bakmadık ama....
Saatler nasıl geçti anlamadık bile. Ebruy benim ilk arkadaşlarımdan hope&faith miş meğer. O daha sonra kaptmıştı bloğunu , şimdi blogspotta yeniden yazıyor. Bi sürü plan yaptık. Mademki birbirimizle vakit geçirmekten hoşlanıyor ve çok eğleniyoruz beraberken. Tabii bizim Zuz da dahil bunlara. Zaten ben şöyle yapacağız böyle yapacağız derken , o ne zaman yapıyoruz diyor.
Pazar günü bildik pazar günleri gibi geçti . Bol bol yeme içme , oraya buraya yayılmaca şeklinde. Hepimize iyi bir hafta olsun dedim ve gittim.
Cuma gününden başlayalım, cuma günü ben evdeydim , yalnızdım, Nalan da Dubai de evdeydi. Hicri yılbaşı dolayısıyla tatildi. Yaşamın kıyısından ı izlemiş. Ben de izlememiştim. Hadi aklıma gelmişken izleyeyim dedim. Film hakkında seninle aynı görüşteyim Nalan. Nurgül Yeşilçay bu filmin neresinden fırtlayacak derken yarıya doğru ancak çıktı. Bi de çok küfür içeren filmleri sevmiyorum. Şimdi uluslar arası arenalarda bu kadar bol ödüllü bir filmi eleştirmek haddime değil tabii. Ama beklenti yüksek olunca böyle oluyor demek. Hiç adı sanı duyulmadan , üstünde hiç konuşulmadan izlemek gerek bu tür filmleri dedim ben ve bu konuyu bitirdim.
Şimdi hafta sonuna gelelim. Ebrucuk , İzmirden İstanbula gelince . biz de yeniden toplanmak için gün doğdu. Nalannn sensiz içimize hiç sinmedi. Her konuşmamızın bir yerinden konuya seni dahil ettik. İşte Ebru ben geldim deyince, zeya , nurdanacar, ebrucuk ve ebruy Kadıköyde buluştuk bu sefer. Beşiktaş İskelesi üstünde denizatı cafe-Resteurant var. Oraya gittik. Ha bu arada sizler içinde yeni yerler keşfetmiş oluyoruz. Deniz manzaralı, geceleri fasıl , canlı müzik ve tango yapılan şık bir yer. Manzara da güzel. Gerçi biz sohbetten manzaraya falan bakmadık ama....
Saatler nasıl geçti anlamadık bile. Ebruy benim ilk arkadaşlarımdan hope&faith miş meğer. O daha sonra kaptmıştı bloğunu , şimdi blogspotta yeniden yazıyor. Bi sürü plan yaptık. Mademki birbirimizle vakit geçirmekten hoşlanıyor ve çok eğleniyoruz beraberken. Tabii bizim Zuz da dahil bunlara. Zaten ben şöyle yapacağız böyle yapacağız derken , o ne zaman yapıyoruz diyor.
Pazar günü bildik pazar günleri gibi geçti . Bol bol yeme içme , oraya buraya yayılmaca şeklinde. Hepimize iyi bir hafta olsun dedim ve gittim.
Etiketler:
denizatı cafe,
Nurgül Yeşilçay,
yaşamın kıyısında
11 Ocak 2008 Cuma
hafta sonuna doğruu
Hafta sonuna girerken bir hafta sonu yazısı çakayım dedim. Deliye her gün bayram misali, bana da her gün hafta sonu.
Bu gün çok güzel bir hava var İstanbul da. Pırıl pırıl. Ama soğuktur sanırım. Durun bir balkondan kafamı uzatayım. Hııı fena değil. Ne de olsa kış. Yarın da inşaah böyle olur. Çok özel bir programım var da. Pazartesi yazarım.
Dün akşam Zuz geldi. Önce yemekte ne var diye sordu tabii. Neler olduğunu dünkü yazımda yazmıştım. İlave olarak, bir kereviz, bir kaç tane havuç ve iki kabağı vıjıt çektim robotta. Tencereye koydum öylece birlikte. Kendi sularında piştiler. Sonra sarımsaklı yoğurda iki kaşık mayonez koydum. Karıştırdım. tabii soğuduktan sonra. Üstüne dövülmüş ceviz koydum. Biraz da sızma zeytinyağ gezdirdim. Bi de mor lahanalı karışımımı yaptım. . Dün tarifini verdiğim. Kocam masada onu salata sanmış , ağzına attı ve garip bir şekilde ben ne yiyorum şimdi, ağzımda ne var dedi. Hala gülüyorum.
Bu gün biraz hijyenik çalışmalar yaptım. Benim aslında ne çamaşırsuyu hikayelerim vardır ama bir dahaki sefere. Şimdi ben haftasonu moduna girmek istiyorum...
**************************************************************************************
Bundan böyle hafta sonları blogcuda yazdığım eski yazılarımdan koymak istiyorum. İşte ilk yazı. Bayaa ilgi görmüş .30 yorum almış. Yorumları okudum yeniden, yazıdan da güzel geldiler bana
20/3/2006 - DENİZLİ'NİN HOROZLARI.YADA PAMUKALE NİN TRAVERTENLERİ VE HATTA DENİZLİ DEKİ BÜTÜN HATIRALARIM
Duyduk ki Pamukkale de ki travertenler kararıyormuş,Karı koca dedik ki gidip yerinde tespit yapalım.Bir daha ki gidişimizde evet!! geçen sefer daha beyazdı deriz.
Kalktık gittik Pamukkale ye ,Turban Otel e yerleştik.Yerleştik yerleşmesinede.,otel tıklım tıklım.Denizli ahalisi masaları kurmuş.Kadınlar bir tarafta konken oynamakta erkekler bir tarafta okey.Ortada da bi sürü .,çeşitli yaş ve ebatlarda çocuk koşturmakta.Hafta sonu geçirmeye gelmişler.İyi de biz bir garip karı kocayız.Gündüz tespitlerimizi yapıcaz.Akşam romantik yemekler yicez.Kitap okuyacağız falan.Durum anlaşıldı bura bize dar gelir.Çıktık başka otel baktık.Biri Özel İl İdarenin tesisleri çok güzel,antik havuzu var dedi,Gittik oraya ,bize abartıyorsam sayfamı hacklesinler tam 6 kişilik bir daire verdiler.yayıldık.Havuz da muhteşem yaz kış 30 derece.Dibi antik sütunlarla ve heykellerle dolu .yüzerken ayaklarınız onlara değiyor.Aylardanda ocak.Ben havuzdan çıkmıyorum(havuz açık havada) yüzerken bi şey yok amaaaaaaaaaaaa çıkınca .dişlerimin takırtısı metrelerce uzaktan duyuluyor.Kocam üstüme battaniyeleri dolduruyor.Ben sadece bir daha asla girmem diyorum.Bu kaldığımız sürece her gün tekrarlandı.
Öğleden sonra Denizli ye iniyorduk.Bir gün başında turuncu renkteve işlemeli poşuya benzeyen bir şey sarmış bir adamın peşine düştüm.Nerden alabilirim bundan diyorum ,o bana ne yepacaksın diyor.Neyse sonunda söyledi .Gidip aldım.Şimdi antika bir sandığım var onu süslüyor.
Bir gün yine dolaşıyoruz bir caddeye geldik Çok geniş bir cadde ve sağlı sollu cadde boyunca doktor muayenehaneleri var. Doktorlar cad.olmuş dedim.Baktık ki tabelada doktorlar cad yazıyor.Yürürken tuvalete gitmem gerekti.Ne yapalım derkeen o cad üstün de baktıkki bir okul var .,daldım içeriyegirişte nöbetci öğrenci masası var.Arkamdan bağırdılar hocam imzalamadınız diye.En afilli imzamı çaktım.Meğer o gün orada stajyer öğretmenler varmış.Bilmem kimin yerine imzaladım
Başka bir gün de kocam ben traş olayım dedi.Bir erkek berberinden içeri ikimiz birlikte girdik.Ben berberin şaşkın bakışları altında bekleme koltuğuna oturdum.Kocam traş koltuğuna.Adam şaşkınlığı geçince bir koşu gitti bitişikteki pastaneden bana bir tabak tatlı aldı geldi.Şimdi adamla aramızdaki konuşmayı aynen naklediyorum
-Bu ne tatlısr
- gelin tatlısı
-aaaa ne ilginç,adı nerden geliyor acaba
-bilmem
-belki düğünlerde yapılıyordur
-bilmem
-belki kız istemeye gidildiğinde ikram ediliyordur
Adam bir koşu yine çıktı,bu sefer elinde dergi ve gazetelerle döndü..elime tutuşturdu.
Yani tatlını ye.gazeteni oku demek istedi.
Çok güzel bir tatil oldu birtek içimde kaldı akşamdan küçük kanala deney için koyduğum şarap şişesini kim yürüttü.Suyun içinde kalınca aynı travertenler gibi beyazlaşıyormuş
http://laleninbahcesi.blogcu.com/375654/
Bu gün çok güzel bir hava var İstanbul da. Pırıl pırıl. Ama soğuktur sanırım. Durun bir balkondan kafamı uzatayım. Hııı fena değil. Ne de olsa kış. Yarın da inşaah böyle olur. Çok özel bir programım var da. Pazartesi yazarım.
Dün akşam Zuz geldi. Önce yemekte ne var diye sordu tabii. Neler olduğunu dünkü yazımda yazmıştım. İlave olarak, bir kereviz, bir kaç tane havuç ve iki kabağı vıjıt çektim robotta. Tencereye koydum öylece birlikte. Kendi sularında piştiler. Sonra sarımsaklı yoğurda iki kaşık mayonez koydum. Karıştırdım. tabii soğuduktan sonra. Üstüne dövülmüş ceviz koydum. Biraz da sızma zeytinyağ gezdirdim. Bi de mor lahanalı karışımımı yaptım. . Dün tarifini verdiğim. Kocam masada onu salata sanmış , ağzına attı ve garip bir şekilde ben ne yiyorum şimdi, ağzımda ne var dedi. Hala gülüyorum.
Bu gün biraz hijyenik çalışmalar yaptım. Benim aslında ne çamaşırsuyu hikayelerim vardır ama bir dahaki sefere. Şimdi ben haftasonu moduna girmek istiyorum...
**************************************************************************************
Bundan böyle hafta sonları blogcuda yazdığım eski yazılarımdan koymak istiyorum. İşte ilk yazı. Bayaa ilgi görmüş .30 yorum almış. Yorumları okudum yeniden, yazıdan da güzel geldiler bana
20/3/2006 - DENİZLİ'NİN HOROZLARI.YADA PAMUKALE NİN TRAVERTENLERİ VE HATTA DENİZLİ DEKİ BÜTÜN HATIRALARIM
Duyduk ki Pamukkale de ki travertenler kararıyormuş,Karı koca dedik ki gidip yerinde tespit yapalım.Bir daha ki gidişimizde evet!! geçen sefer daha beyazdı deriz.
Kalktık gittik Pamukkale ye ,Turban Otel e yerleştik.Yerleştik yerleşmesinede.,otel tıklım tıklım.Denizli ahalisi masaları kurmuş.Kadınlar bir tarafta konken oynamakta erkekler bir tarafta okey.Ortada da bi sürü .,çeşitli yaş ve ebatlarda çocuk koşturmakta.Hafta sonu geçirmeye gelmişler.İyi de biz bir garip karı kocayız.Gündüz tespitlerimizi yapıcaz.Akşam romantik yemekler yicez.Kitap okuyacağız falan.Durum anlaşıldı bura bize dar gelir.Çıktık başka otel baktık.Biri Özel İl İdarenin tesisleri çok güzel,antik havuzu var dedi,Gittik oraya ,bize abartıyorsam sayfamı hacklesinler tam 6 kişilik bir daire verdiler.yayıldık.Havuz da muhteşem yaz kış 30 derece.Dibi antik sütunlarla ve heykellerle dolu .yüzerken ayaklarınız onlara değiyor.Aylardanda ocak.Ben havuzdan çıkmıyorum(havuz açık havada) yüzerken bi şey yok amaaaaaaaaaaaa çıkınca .dişlerimin takırtısı metrelerce uzaktan duyuluyor.Kocam üstüme battaniyeleri dolduruyor.Ben sadece bir daha asla girmem diyorum.Bu kaldığımız sürece her gün tekrarlandı.
Öğleden sonra Denizli ye iniyorduk.Bir gün başında turuncu renkteve işlemeli poşuya benzeyen bir şey sarmış bir adamın peşine düştüm.Nerden alabilirim bundan diyorum ,o bana ne yepacaksın diyor.Neyse sonunda söyledi .Gidip aldım.Şimdi antika bir sandığım var onu süslüyor.
Bir gün yine dolaşıyoruz bir caddeye geldik Çok geniş bir cadde ve sağlı sollu cadde boyunca doktor muayenehaneleri var. Doktorlar cad.olmuş dedim.Baktık ki tabelada doktorlar cad yazıyor.Yürürken tuvalete gitmem gerekti.Ne yapalım derkeen o cad üstün de baktıkki bir okul var .,daldım içeriyegirişte nöbetci öğrenci masası var.Arkamdan bağırdılar hocam imzalamadınız diye.En afilli imzamı çaktım.Meğer o gün orada stajyer öğretmenler varmış.Bilmem kimin yerine imzaladım
Başka bir gün de kocam ben traş olayım dedi.Bir erkek berberinden içeri ikimiz birlikte girdik.Ben berberin şaşkın bakışları altında bekleme koltuğuna oturdum.Kocam traş koltuğuna.Adam şaşkınlığı geçince bir koşu gitti bitişikteki pastaneden bana bir tabak tatlı aldı geldi.Şimdi adamla aramızdaki konuşmayı aynen naklediyorum
-Bu ne tatlısr
- gelin tatlısı
-aaaa ne ilginç,adı nerden geliyor acaba
-bilmem
-belki düğünlerde yapılıyordur
-bilmem
-belki kız istemeye gidildiğinde ikram ediliyordur
Adam bir koşu yine çıktı,bu sefer elinde dergi ve gazetelerle döndü..elime tutuşturdu.
Yani tatlını ye.gazeteni oku demek istedi.
Çok güzel bir tatil oldu birtek içimde kaldı akşamdan küçük kanala deney için koyduğum şarap şişesini kim yürüttü.Suyun içinde kalınca aynı travertenler gibi beyazlaşıyormuş
http://laleninbahcesi.blogcu.com/375654/
10 Ocak 2008 Perşembe
uykusuz her geceeeeeeeeeee
İste yazı yazssam diye oturup da , ne yazacağımı bilmediğim günlerden birindeyim. Hadi hayırlı olsun vatana millete.
Düzensiz uyku moduna girdiğim dönemlerden birindeyim. Nedeni yok. Ya da var da ben bilmiyorum. Önce uykuya dalıyorum yalan değil. Ama sonra zıp. Bişe oluyor. Gözlerimi açıyorum. Tüm uykumu almışım sanki cöm cöm bakıyorum. Kanal 1 e takılıyorum bu ara. Yatak odasındaki tv de en güzel görüntü onda. İyiki digitürk bağlatmamışız oraya da. Ama kanal 1 acaip atakta bu aralar. Haberleri Fatih Altaylı sunuyor. Çok güzel filmler oynuyor. Gündüz ne alemde sorarsanız bilmem. Gece yarısından sonraki durumları söylüyorum. Bilindik nedenlerden dolayı ATV haberleri izlemiyoruz artık. En sevmediğim müzik aleti borazandır da))))
Örgüye devam , atkı örüyorum Gamzeye. Bi sıra örüp , ne kadar olmuş diye bakıyorum. Gamzenin finalleri başladı. Eskiden sınav dönemine girince. Bir torba boncuk alır gelirdi. Kafam öyle rahatlıyor diye. Her yer kağıt ve boncuk içinde kalırdı. ÖSS sınavı sırasında görmeniz gerekirdi bizim evi. Her yer boncuklardan yapılmış kolyeler bilekliklerle dolmuştu. Bu sene çift anadal yaptığı için ona fırsat bulamıyor. Şimdi odasının duvarlarına aklında kalması gereken şeyleri küçük postitlere yazıp yazıp yapıştırıyor. Nazlı karneleri hazırlıyor bilgisayarda. Kocam çalışıyor da çalışıyor. Beni zaten biliyosunuz. Bizim evden haberler bu kadar.
Denediğim tatlardan bahsetmemiştim bu ara. Bu yazacağımı mutlaka denemenizi istiyorum ama. Benim çok hoşuma gitti.
Ama adı yok bunun, süprizli bi tat. Adını siz koyun. Hani salata yaptığımız mor renkli lahana var ya. Hah işte onu robotta incecik çekin. Sonra elmayı çok minik minik doğrayın. Hatta kıyar gibi incecik ve küçük. Bu lahana ile karıştırın. İçine bir avuç, isterseniz daha fazla kuru üzüm , bir çay bardağı , isterseniz daha fazla çok ince dövülmüş fındık veya ceviz ekleyin. Nasıl değişik bir tat anlatamam, hafif, sağlıklı bir o kadar da.
Bu gün evdeyim. Çaya gelin , kahveye gelin, yemeğe gelin hatta. Patlıcan kebabı ve pilav var, yanında karışık elma ve ayva kompostosu var. Tarçınlı ve karanfilli.
Düzensiz uyku moduna girdiğim dönemlerden birindeyim. Nedeni yok. Ya da var da ben bilmiyorum. Önce uykuya dalıyorum yalan değil. Ama sonra zıp. Bişe oluyor. Gözlerimi açıyorum. Tüm uykumu almışım sanki cöm cöm bakıyorum. Kanal 1 e takılıyorum bu ara. Yatak odasındaki tv de en güzel görüntü onda. İyiki digitürk bağlatmamışız oraya da. Ama kanal 1 acaip atakta bu aralar. Haberleri Fatih Altaylı sunuyor. Çok güzel filmler oynuyor. Gündüz ne alemde sorarsanız bilmem. Gece yarısından sonraki durumları söylüyorum. Bilindik nedenlerden dolayı ATV haberleri izlemiyoruz artık. En sevmediğim müzik aleti borazandır da))))
Örgüye devam , atkı örüyorum Gamzeye. Bi sıra örüp , ne kadar olmuş diye bakıyorum. Gamzenin finalleri başladı. Eskiden sınav dönemine girince. Bir torba boncuk alır gelirdi. Kafam öyle rahatlıyor diye. Her yer kağıt ve boncuk içinde kalırdı. ÖSS sınavı sırasında görmeniz gerekirdi bizim evi. Her yer boncuklardan yapılmış kolyeler bilekliklerle dolmuştu. Bu sene çift anadal yaptığı için ona fırsat bulamıyor. Şimdi odasının duvarlarına aklında kalması gereken şeyleri küçük postitlere yazıp yazıp yapıştırıyor. Nazlı karneleri hazırlıyor bilgisayarda. Kocam çalışıyor da çalışıyor. Beni zaten biliyosunuz. Bizim evden haberler bu kadar.
Denediğim tatlardan bahsetmemiştim bu ara. Bu yazacağımı mutlaka denemenizi istiyorum ama. Benim çok hoşuma gitti.
Ama adı yok bunun, süprizli bi tat. Adını siz koyun. Hani salata yaptığımız mor renkli lahana var ya. Hah işte onu robotta incecik çekin. Sonra elmayı çok minik minik doğrayın. Hatta kıyar gibi incecik ve küçük. Bu lahana ile karıştırın. İçine bir avuç, isterseniz daha fazla kuru üzüm , bir çay bardağı , isterseniz daha fazla çok ince dövülmüş fındık veya ceviz ekleyin. Nasıl değişik bir tat anlatamam, hafif, sağlıklı bir o kadar da.
Bu gün evdeyim. Çaya gelin , kahveye gelin, yemeğe gelin hatta. Patlıcan kebabı ve pilav var, yanında karışık elma ve ayva kompostosu var. Tarçınlı ve karanfilli.
9 Ocak 2008 Çarşamba
kaçan balık gerçekten büyük mü olur ???
Yılın ilk haftasını geride bıraktık bile. Aile olarak da ülke olarak da pek iyi başlangıç yapamadık. Hastalıkla başladık, Diyarbakır olayı ile de sarsıldık.
Sabah bir program izledim. Fırsatlarla ilgili idi. Hayatınızın fırsatını nasıl yakalarsınız, ayağınıza gelen fırsatı tepermisiniz, talih kapıyı çalarken ülen kim bu kapıyı çalan , bu ne gürültü der kovalarmısınız. Önüme gelen fırsatı değerlendireyim derken, anayol dan sapıp, asıl hayatınızın fırsatınımı kaçırırsınız , ya da her fırsatı değerlendiren fırsatçılardamısınız. İşte bu gibi sorulara cevap arandı. Programı izlerken ben de kendimi düşündüm tabi, acaba şöyle mi yapsaydım o zaman falan diye. Mesela, okulu bitrdiğim yıl, Akbank Eleoktronik merkezi sınavlarından hatırı sayılır bir puan almıştım. Ama işe başla yazısı gelince , attım. Şimdi emekli bir bankacı falan olurdum herhalde. Sonra biliyosunuz çoğunuz , modelistlik yaşamı. iş hayatımda yaşadığım renkli anları düşünüyorum. Tanıdığım insanları. Onları yaşamamış olsaydım, hayatımda bir renk eksik olurdu kuşkusuz. Burada değil ama blogcu da yazarken zaman zaman anlatmıştım. Odamız Boğaz manzaralıydı. Ve boğaza bakan duvar tamamen camdandı. Akşama kadar manzarayı içerdik sanki. Yav ne şairane bir cümle oldu. Alpaslan sen bunu değerlendir:)). Çok güzel insanlar tanıdım , ve anaaaa böyle insanlarda olabiliyormuş diyebileceğim insanlarda.
Bi de Nalanın son yazısını düşündüm. Hatırla Sevgili yüzünden o günleri zaten çokça düşünür olmuştum da. Hani yaşayan bilir hesabı. O günleri yaşayan tanıdıklarınız varsa, yada siz o günleri yaşayanlardansanız. Şimdi de çocuk sahibiyseniz eğer. Kalıbımı basarım çocuklarınız apolitiktir. E iyi mi yaptık , kötü mü yaptık. Aman çocuklarımız bizim yaşadıklarımızı yaşamasın, gördüklerimize bir de onlar şahit olmasın derken , aha işte böyle bir meclise sahip olduk. Hiç bir siyasi ideali olmayan , tamamen rant peşinde olanların oluşturduğu bir meclis. Yani en büyük fırsatı kaçırdık galiba.
Bu gün de böyle bir yazı oldu. Hayat devam etti, yemekler pişti yendi, kitap okundu, örgü örüldü:)). Görümcenin grubuyla okey oynandı. Bir ziyafet masasında yer alındı. Anlatıp ağzınızı sulandırmayayım. Gittim ben...
Sabah bir program izledim. Fırsatlarla ilgili idi. Hayatınızın fırsatını nasıl yakalarsınız, ayağınıza gelen fırsatı tepermisiniz, talih kapıyı çalarken ülen kim bu kapıyı çalan , bu ne gürültü der kovalarmısınız. Önüme gelen fırsatı değerlendireyim derken, anayol dan sapıp, asıl hayatınızın fırsatınımı kaçırırsınız , ya da her fırsatı değerlendiren fırsatçılardamısınız. İşte bu gibi sorulara cevap arandı. Programı izlerken ben de kendimi düşündüm tabi, acaba şöyle mi yapsaydım o zaman falan diye. Mesela, okulu bitrdiğim yıl, Akbank Eleoktronik merkezi sınavlarından hatırı sayılır bir puan almıştım. Ama işe başla yazısı gelince , attım. Şimdi emekli bir bankacı falan olurdum herhalde. Sonra biliyosunuz çoğunuz , modelistlik yaşamı. iş hayatımda yaşadığım renkli anları düşünüyorum. Tanıdığım insanları. Onları yaşamamış olsaydım, hayatımda bir renk eksik olurdu kuşkusuz. Burada değil ama blogcu da yazarken zaman zaman anlatmıştım. Odamız Boğaz manzaralıydı. Ve boğaza bakan duvar tamamen camdandı. Akşama kadar manzarayı içerdik sanki. Yav ne şairane bir cümle oldu. Alpaslan sen bunu değerlendir:)). Çok güzel insanlar tanıdım , ve anaaaa böyle insanlarda olabiliyormuş diyebileceğim insanlarda.
Bi de Nalanın son yazısını düşündüm. Hatırla Sevgili yüzünden o günleri zaten çokça düşünür olmuştum da. Hani yaşayan bilir hesabı. O günleri yaşayan tanıdıklarınız varsa, yada siz o günleri yaşayanlardansanız. Şimdi de çocuk sahibiyseniz eğer. Kalıbımı basarım çocuklarınız apolitiktir. E iyi mi yaptık , kötü mü yaptık. Aman çocuklarımız bizim yaşadıklarımızı yaşamasın, gördüklerimize bir de onlar şahit olmasın derken , aha işte böyle bir meclise sahip olduk. Hiç bir siyasi ideali olmayan , tamamen rant peşinde olanların oluşturduğu bir meclis. Yani en büyük fırsatı kaçırdık galiba.
Bu gün de böyle bir yazı oldu. Hayat devam etti, yemekler pişti yendi, kitap okundu, örgü örüldü:)). Görümcenin grubuyla okey oynandı. Bir ziyafet masasında yer alındı. Anlatıp ağzınızı sulandırmayayım. Gittim ben...
7 Ocak 2008 Pazartesi
dağılın kızlar
Biliyosunuz , kaç gündür bizim ev de bütün kızlar toplandık halleri vardı. Bu gün itibarıyla dağılmış durumdayız. Nazlının ağzındaki uçuklar da sönmeye yüz tuttu artık. Kocam her yüzüne bakışta , çocuğum çok hasta yaa diye az ajitasyon yapmadı bize
*********************************************************************************
Geçetiğimiz salı gününden beri ev de depolanmış vaziyetteyiz. Ben de ha bire pişirdim taşırdım. Bol bol tv izledim. Yeni bir kitaba başladım. Erasmusun '' Deliliğe Övgü''. Filmler izledim.
**************************************************************************************
Haaaa asıl önemlisi örgü örmeye başladım. Pek anlamam bu işten. Elimde beni bu tür işlerle uğraşırken gören olmamıştır. Ama pek bi özenirim. Neyse yav. Taaa ilkokul öğretmenimin öğrettiği bir atkı modelim var. Basittir ama pek havalıdır. Bir de bildiğim şal örneği var. Tığ işi. Bakın tığ işi de biliyorum. He bi de ortaokul da el-işi dersine gelen öğretmenimiz antika çekmeyi öğretmişti. Yalnız kendi solak olduğu için bana da öyle öğretti. Gerekirse antika da çekerim soldan soldan . Sahi artık bu iş yapılmıyor dimi artık. Artıkın teknoloji var. Ya bi de hani diyolar ya, örgü insanı dinlendirir , kafasını boşaltır diye. Zinhar bu tezi çürüttüm. Boynum ağrıyor bir, devamlı bi örgü , bi sağa sola balmaktan midem bulanıyor iki. Örerken de ne kadar abuk subuk düşünce varsa kafama üşüştü üüüüüç...
*********************************************************************************
Gözüme gözlüğümü takıyorum, tv karşısına kuruluyorum, üstten üstten tv izliyorum, alttan alttan da örgü örüyorum. Beni ilk kez böyle gören ev halkı kendilerini acaip hissettiklerini söylüyorlar niyeyse. Yalnız gözlük sektörüne bir önerim var. Yakın gözlüklerine silecek taksınlar. Çay içerken buhar yapıyor. Birden buğulu gözlerle bakıyorsunuz dünyaya. Atkımı bitireyin el-işi bloglarını gezicem biraz , biraz da onlarla takılıcam. Zaten bazen yemek bloglarından rol çalıyorum :))
*************************************************************
Kar gitti ama çarşamba günü geri geliyormuş. Cumartesi kar yağarken Gamze ile markete gittik. Çıkarken Gamze - anne yolu uzatalım , biraz karda yürüyelim dedi. Çünkü bu marketin ön kapısından girip araka kapısından çıkınca bizim eve çıkıyor . Evi tarif ederken zaten aynen şöyle diyorum. ............. marketin önünde arabadan in. Yürüyen merdivenlere bin:)))). Yukarı kata çık. Arka kapıdan dışarı çık. Nasıl adres tarifi . Marketten dışarı çıktık , kar topu oynaya oynaya eve geldik. Çıkışta baktım Gamze , bir arabanın üstündeki karları topladı kar topu yaptı.-Bana atmayı düşünmüyorsun dimi dedim. -Ama bu cadde de ki tek tanıdığım sensin dedi. Doğru söze ne denir. O zaman başladı işte kar topu savaşı.
************************************************************
Dün gece karı-koca daha önce izlediğimizi sandığımız bir filmi izledik. Sonunda karar verdik izlememişiz hehehe. ''Tesadüf'' olarak Türkçe isimlendirilmiş. Ev de ''raslantının böylesi'' var. Önce o sandım , o da değildi ama , çok güzel bir romantik komediydi. Güzelmiş dedi ,my koca, ben de dedim ki- seninle izlemek daha da güzel di :))) Tamam ben buraları yine sulandırmaya başlamadan gideyim.
******************************************************************************************
FİLM HAKKINDA BİLGİ::
Günümüzden on yıl önce, karlı bir Noel arifesi... Mağazalar Noel alışverişlerini tamamlamaya çalışan insanlarla doludur. Bunlardan birinde, aynı eldiveni almak için tartışan Jonathan ve Sara, mağaza çıkışında kendilerini " Serendipity " isimli restoranda sohbet ederken bulurlar. Jonathan Sara’ya ilk görüşte aşık olduğunu düşünmektedir. Ama hem Jonathan'ın hem de Sara'nın sevgilileri vardır. Restorandan ayrılırlarken Jonathan’ın ısrarı sonucu Sara bir kağıt parçasına telefon numarasını yazar ama çıkan rüzgar kağıdı uçurunca bunun biraraya gelmemeleri için bir işaret olduğunu düşünür. Jonathan bu fikri aptalca bulur fakat Sara kararlıdır. Eğer biraraya gelmeleri gerekiyorsa, bu mutlaka olacaktır, kader bunu planlayacaktır, doğru zamanı beklemeleri gereklidir... Ardından da küçük bir oyun hazırlar: Bir beş dolarlık banknotun üzerine Jonathan’ın telefonunu yazar ve o parayla bir dergi satın alır. Kendisi de eve gittiğinde en sevdiği kitap olan Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk”ının ilk basımının ilk sayfasına kendi telefon numarasını yazacak ve kitabı bir sahafa satacaktır. Eğer bir gün bu kitap ve banknot birbirlerinin eline geçerse, kader onları o zaman biraraya getirecektir. Eğer bir daha sonsuza dek karşılaşmazlarsa, bu onların asla biraraya gelmemeleri gerektiği anlamına gelecektir...
*********************************************************************************
Geçetiğimiz salı gününden beri ev de depolanmış vaziyetteyiz. Ben de ha bire pişirdim taşırdım. Bol bol tv izledim. Yeni bir kitaba başladım. Erasmusun '' Deliliğe Övgü''. Filmler izledim.
**************************************************************************************
Haaaa asıl önemlisi örgü örmeye başladım. Pek anlamam bu işten. Elimde beni bu tür işlerle uğraşırken gören olmamıştır. Ama pek bi özenirim. Neyse yav. Taaa ilkokul öğretmenimin öğrettiği bir atkı modelim var. Basittir ama pek havalıdır. Bir de bildiğim şal örneği var. Tığ işi. Bakın tığ işi de biliyorum. He bi de ortaokul da el-işi dersine gelen öğretmenimiz antika çekmeyi öğretmişti. Yalnız kendi solak olduğu için bana da öyle öğretti. Gerekirse antika da çekerim soldan soldan . Sahi artık bu iş yapılmıyor dimi artık. Artıkın teknoloji var. Ya bi de hani diyolar ya, örgü insanı dinlendirir , kafasını boşaltır diye. Zinhar bu tezi çürüttüm. Boynum ağrıyor bir, devamlı bi örgü , bi sağa sola balmaktan midem bulanıyor iki. Örerken de ne kadar abuk subuk düşünce varsa kafama üşüştü üüüüüç...
*********************************************************************************
Gözüme gözlüğümü takıyorum, tv karşısına kuruluyorum, üstten üstten tv izliyorum, alttan alttan da örgü örüyorum. Beni ilk kez böyle gören ev halkı kendilerini acaip hissettiklerini söylüyorlar niyeyse. Yalnız gözlük sektörüne bir önerim var. Yakın gözlüklerine silecek taksınlar. Çay içerken buhar yapıyor. Birden buğulu gözlerle bakıyorsunuz dünyaya. Atkımı bitireyin el-işi bloglarını gezicem biraz , biraz da onlarla takılıcam. Zaten bazen yemek bloglarından rol çalıyorum :))
*************************************************************
Kar gitti ama çarşamba günü geri geliyormuş. Cumartesi kar yağarken Gamze ile markete gittik. Çıkarken Gamze - anne yolu uzatalım , biraz karda yürüyelim dedi. Çünkü bu marketin ön kapısından girip araka kapısından çıkınca bizim eve çıkıyor . Evi tarif ederken zaten aynen şöyle diyorum. ............. marketin önünde arabadan in. Yürüyen merdivenlere bin:)))). Yukarı kata çık. Arka kapıdan dışarı çık. Nasıl adres tarifi . Marketten dışarı çıktık , kar topu oynaya oynaya eve geldik. Çıkışta baktım Gamze , bir arabanın üstündeki karları topladı kar topu yaptı.-Bana atmayı düşünmüyorsun dimi dedim. -Ama bu cadde de ki tek tanıdığım sensin dedi. Doğru söze ne denir. O zaman başladı işte kar topu savaşı.
************************************************************
Dün gece karı-koca daha önce izlediğimizi sandığımız bir filmi izledik. Sonunda karar verdik izlememişiz hehehe. ''Tesadüf'' olarak Türkçe isimlendirilmiş. Ev de ''raslantının böylesi'' var. Önce o sandım , o da değildi ama , çok güzel bir romantik komediydi. Güzelmiş dedi ,my koca, ben de dedim ki- seninle izlemek daha da güzel di :))) Tamam ben buraları yine sulandırmaya başlamadan gideyim.
******************************************************************************************
FİLM HAKKINDA BİLGİ::
Günümüzden on yıl önce, karlı bir Noel arifesi... Mağazalar Noel alışverişlerini tamamlamaya çalışan insanlarla doludur. Bunlardan birinde, aynı eldiveni almak için tartışan Jonathan ve Sara, mağaza çıkışında kendilerini " Serendipity " isimli restoranda sohbet ederken bulurlar. Jonathan Sara’ya ilk görüşte aşık olduğunu düşünmektedir. Ama hem Jonathan'ın hem de Sara'nın sevgilileri vardır. Restorandan ayrılırlarken Jonathan’ın ısrarı sonucu Sara bir kağıt parçasına telefon numarasını yazar ama çıkan rüzgar kağıdı uçurunca bunun biraraya gelmemeleri için bir işaret olduğunu düşünür. Jonathan bu fikri aptalca bulur fakat Sara kararlıdır. Eğer biraraya gelmeleri gerekiyorsa, bu mutlaka olacaktır, kader bunu planlayacaktır, doğru zamanı beklemeleri gereklidir... Ardından da küçük bir oyun hazırlar: Bir beş dolarlık banknotun üzerine Jonathan’ın telefonunu yazar ve o parayla bir dergi satın alır. Kendisi de eve gittiğinde en sevdiği kitap olan Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk”ının ilk basımının ilk sayfasına kendi telefon numarasını yazacak ve kitabı bir sahafa satacaktır. Eğer bir gün bu kitap ve banknot birbirlerinin eline geçerse, kader onları o zaman biraraya getirecektir. Eğer bir daha sonsuza dek karşılaşmazlarsa, bu onların asla biraraya gelmemeleri gerektiği anlamına gelecektir...
Etiketler:
antika çekmek,
kar topu,
serendipity,
yakın gözlüğü
4 Ocak 2008 Cuma
kardan kıştan, hastalıktan , elemtere fiiiiş, kem gözlere şiiiş
Dışarda lapa lapa kar yağıyor.Hiç kar yağmayacak artık, anılarımızda kalacak sanmıştım. Geçen yıldan sonra. Ama insanoğlu bi şeyden memnun kalmaz ya. Şimdi de Gamze okula gitti. Nasıl gidecek , gelecek diye düşünmedeyim.
Hastalık hallerimiz devam ediyor. Nazlı konan bronşit ve üsye (üst solunum yolu enfeksiyonu), nedeniyle raporlu. Gamze sunum hazırlıkları dolayısıyla dün evdeydi. Ben de onlardan dolayı evdeyim. Yani bütün kızlar toplandık olayı.Nazara geldik nazara. Boşa mı dedim başta elemtere fiiş , kem gözlere şiiş diye .
Resimde gördüğünüz pasta , Nazlının özel isteği üzere yapılmıştır. Kokinalarda artık pastayamı sarkmış, sıcaktan mı mayışmış bilinmez
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Hastalık hallerimiz devam ediyor. Nazlı konan bronşit ve üsye (üst solunum yolu enfeksiyonu), nedeniyle raporlu. Gamze sunum hazırlıkları dolayısıyla dün evdeydi. Ben de onlardan dolayı evdeyim. Yani bütün kızlar toplandık olayı.Nazara geldik nazara. Boşa mı dedim başta elemtere fiiş , kem gözlere şiiş diye .
Resimde gördüğünüz pasta , Nazlının özel isteği üzere yapılmıştır. Kokinalarda artık pastayamı sarkmış, sıcaktan mı mayışmış bilinmez
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Habire çorba , börek, pasta yapıp duruyorum .Dün akşam üzeri, Nazlı-anne , geçen gün kü pastan çok güzeldi deyince ben mesajı hemen aldım. Kızım hastaydı hasta ve canı istiyordu pasta. hemen yaptım.Vakit olmadığı için hazır pastaban dan yaptım. Çikolatalı puding pişirdim. arasını ve üstünü bununla kapladım. fazlalık olarak araya muz dilimleri koydum. Baktım , pastayı pudingle kaplarken tabağın her tarafı batmış. Hiç temizlemeye uğraşmadım. Üstlerine hindistan cevizi döktüm. hehe hem aksiyon oldu, hem uğraşmadım, hemde pasta servisi yaparken bir tatlı kaşığıda ondan koydum üstüne. Hiç yapmam bi de fotoğrafını çektim size. Hatta dolapta önceki pastadan kalan süsler vardı süsledim bile.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Hastayız ya, bol bol çorba pişiyor bizde, tavuk suyuna şehriye. Mercimek başta gidiyor. mercimeğin içine bir patates bir havuç ve bir soğanı , robotta çekiyorum . hepsini birlikte piiriyorum. Sonra üstüne kızdırılmış tereyağda nane ekliyorum.
Bir başka mercimek çorbası versiyonum da; yarım su bardağı kırmızı mercimek, yarım fincan bulgur ve yarım fincan tereyağda iyice kavrulmuş tel şehriye birlikte pişer. Şehriyeyi biraz sonra ekleseniz de olur.Piştiktan sonra üstüne yine tereyağda, nane li, salçalı , kırmızı biberli sos yapılıp dökülür. Limon ve karabiberle afiyetle içilir.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::.
Şimdi bir başka usulde tavuk suyu çorba; kaynayan tavuk suyuna, biraz beyaz etinden tavuk didikleyip atın. Bir başka kapta bir su bardağı yoğurt ve bir çorba kaşığı unu çırpın. yavaş yavaş kaynayan tavuk suyuna ilave edin. 10-15 dk pişirin. Altını kapatıp üstüne kırmızı biberli yağ ilave edin. Bunu mutlak deneyin
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Bu soğukta üç çorba tarifi verdim size, bence bundan iyisi Şamda kaysı
son dakika
Ekran da bu yazıyı görünce tüylerim diken diken oluyor. Yine kimlerin canı yandı diye. Dün akşam da aynı oldu. Ne çok şey söylebilir, hiç bir şey söylemez ya da. Şiddetin asla geçerli bir nedeni, bahanesi olamaz . Bu konudaki net görüşüm budur.
Dünya kaynayan bir kazan oldu. Pakistan, Kenya da terörün kucağında. Sanırım 2008 çok daha zorlu bir yıl olacak, ve Barış söylemleri lafta kalacak.
Bir de dün akşam haberlerde izlediniz mi? bilmem, karda kayan arabanın altında kalan kadın. Görüntüler hep gözümün önünde.
Birileri , yediğimizi boğazımıza dizmek için, yaşadığımızdan keyif almamız için, toplumsal bir paronaya yaşamamız için düğmeye bastı. Sanırım 2008 de zorlu ve dikenli bir yol bizi bekliyor. Ama biz ne karartma günleri gördük...
Dünya kaynayan bir kazan oldu. Pakistan, Kenya da terörün kucağında. Sanırım 2008 çok daha zorlu bir yıl olacak, ve Barış söylemleri lafta kalacak.
Bir de dün akşam haberlerde izlediniz mi? bilmem, karda kayan arabanın altında kalan kadın. Görüntüler hep gözümün önünde.
Birileri , yediğimizi boğazımıza dizmek için, yaşadığımızdan keyif almamız için, toplumsal bir paronaya yaşamamız için düğmeye bastı. Sanırım 2008 de zorlu ve dikenli bir yol bizi bekliyor. Ama biz ne karartma günleri gördük...
2 Ocak 2008 Çarşamba
yeni yıl da ilk yazı ve Beyoğlu gecesinden resimler
Evet nihayet resimlerin bir kısmı geldi. Nalan Dubai ye vardı ve resimleri gönderdi. Sıra Nurdanın Ağvadan dönmesinde :))
Peripetie de kahve içerken
veeee Nevizade - Boncuk , henüz dağılmamışız, çalgıcılar masamıza gelmemiş. Sanıyorum o resimler Nurdan da.
Peripetie de kahve içerken
veeee Nevizade - Boncuk , henüz dağılmamışız, çalgıcılar masamıza gelmemiş. Sanıyorum o resimler Nurdan da.
Benim karşımda oturan da bu da Nevizade -Boncuk da . Yanımda oturan Nalan, karşısında Zuz , mor atkısıyla zeya ve benim karşımda oturan Nurdan.
***************************************************************************************
***************************************************************************************
Yeni yıl yazısını nihayet ekleyebiliyorum. Son Beyoğlu gecesinde kalmışım. O gece kızlardan ayrılınca ben eve dönmedim,baktım saat bir hayli geç olmuştu. Şimdi evdekiler yatar , bende kahvaltıya onlara yetişirim dedim. Cihangirde oturan kuzenim Güllüye gittim. Zuz ve Zeya beni yarı yola kadar bıraktılar. Gittim ki kuzen Fato da orda , beni görünce O da orada kaldı. Gecenin dördünü bulduk. Sabah kalktım kafa ambalaj gibi. Tüm günüm öyle geçti. Ertesi gün de yeni yıl sofrası hazırlıkları.
****************************************************************************
Yeni yılı evde karşıladık . Çağıran arkadaşlara yemekten sonra uğrarız dedik ama ona bile üşendik. Nazlı zaten arkadaşlarıyla idi. Bu tür geceleri evde geçirmeyi seviyorum. Var öyle bir anımız karı koca. Bi kez taaa Antalyalara gittik. Yılbaşı gecesi klüpte millet eğleniyor. Bizim canımız bir sıkıldı. Onikiye kadar zor dayandık. Bizimkiler toplanmışlardır, ne yapıyorlardır falan vaziyetleri. Az kala kocam başlayacaktı anamın gözlemeleri falan demeye ki kalktık. Garsonlar falan peşimize üşüştü bir şey mi oldu, memnun mu kalmadınız diye. Evimizi özledik dedik. Öle işte .
************************************************************************************
Biz hastayız bi de. Nazlı bronşit raporlu evde. Benim geceden midem bulanmaya başladı. Sanırım üşüttüm. Ama midem bulana bulana yatakta bir film de izlemeyi ihmal etmedim. ''Aşk her yerde '' Güzeldi. Geçen yıl ya da önceki yıl sinemalarda oynamıştı.
Filmin Konusu:Günümüz Londra'sında Noel'den iki ay önce yaşanan farklı olayları izliyoruz. Ve filmin amacı insanaların yaşamında aşkın kapladığı yeri göstermek. Hatta pek çok karakter arasında başrolde aşk'ın olduğu bile söylenebilir. Başkanlar, rock yıldızları, sıradan insanlar; hepsinin ortak bir özelliği vardır: Aşkın komik, hüzünlü, saçma yanıyla bir kez de olsa kaşılaşmışlardır.Bu filmi izlemeye gidenler, tam 10 tane filmle ve onlarca aşkla karşılaşıyorlar... Yönetmen: Richard Curtis Senaryo: Richard Curtis Oyuncular:Bill Nighy (Billy Mack)Gregor Fisher (Joe)Colin Firth (Jamie)Liam Neeson (Daniel)Emma Thompson (Karen)Keira Knightley (Juliet)Hugh Grant (Başbakan)Laura Linney (Sarah)
Etiketler:
aşk her yerde,
nalan,
Nazlı,
nevizade-boncuk,
nurdanacar,
peripetie,
zeya,
zuz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)