Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

24 Mart 2016 Perşembe

Kitaplar ,filmler, konserler, diyetler


Öncelikle söyleyeyim bugün diyetimin 24.günü ve 3.400 gr verdim. Şimdi niye durup dururken neden diyet diye sorarsanız, valla bu gidişe bir dur demenin zamanının geldiğini kendim anlamadım tartı söyledi. Yoksa benim için çok keyifliydi. O evden çıkamadığım karlı, soğuk, yağmurlu kış günlerinde sıcak simitlerle  löööp löööp götürdüğüm tulum peynirleri, film izlerken yediğim suspanglelerle şahane anlar yaşadık ama yollarımızı bir süreliğine ayırdık. Neyse beni bilirsiniz kalender bir insanımdır, elimdekiyle de yetinmeyi bilirim  :)
Nisan ayında gerçekleştirmeyi düşündüğüm bir planım var inşallah maşallah tüm ödüllerimi o zaman kullanacağım.

 Haydi şimdi dün geceden başlayalım. Dün gece çok keyifli bir konserdeydim. Çocukluk arkadaşım kulağa ne güzel geliyor di mi , şarkı gibi... çocukluk arkadaşım, Aysel ile gittik konsere... Konser Zorlu Center Sanat Merkezindeydi. Girerken bizi durdurup arabanın bagajına varana kadar aradılar. 
Konser, Yunan şarkıcı George Dalaras'ındı. Oda orkestrası eşliğinde saatlerce yorulmadan aynı coşkuyla söyledi şarkılarını. Konserden çıkarken resmen ruhum doymuş midemdeki açlığı unutmuştum.

Şimdi müzikten sonra filmler,  kitaplara geçelim.

Serpil kitabını almış,instagramda gördüm ilgimi çekti.  Sıkı Kontrol Edilen Trenler adı kimin ilgisini çekmez ki..Aranırken anah filmi de varmış dedim  ve hemen filmini izledim. Siyah beyaz 1966 yapımı bir film. İzlerken farkettim ki siyah beyaz film izlemenin de keyfi bambaşkaymış.
Bohimil Hrabal'ın kitabından sinemaya uyarlanan film.
Hayatın ağır aktığı bir kasabanın tren istasyonu... En büyük hareket, istasyon şefinin telgrafçı kızla çapkınlığı.. Ve bu ağır hayatın ötesinde, İkinci Dünya Savaşı'nın pençesinde bir dünya...
İstasyonun en genç elemanı, bakir Miloş, hayatı anlamaya 
çalışan toy bir delikanlı. O durağanlık içinde kendi yerini bulmaya çalışıyor ama hem kadınlar hem de acımasız savaş kafasını fena halde karıştırıyor. 
Savaş sonrası Çek edebiyatının en önemli kalemi kabul edilen Bohumil Hrabal'ın Sıkı Kontrol Edilen Trenler'i, edebiyatının evrenselliğine en güzel örneklerden biri. Yazarın 1965'te kaleme aldığı ve artık çağdaş klasikler arasında anılmaya başlanan bu eser, savaşlardan yakasını bir türlü kurtaramayan biçare dünyamıza, tarihin derinliklerinden ayna tutuyor. Sıkı Kontrol Edilen Trenler, sürpriz finaliyle, hayatın durağanlığına çakan bir şimşek...(Kitap tanıtımından)


Bugün izlediğim film ise vallah bayıldım ki bayıldım. İzleyin de aşkı görün  :)


Rozanne'nin Mezarı
Ölümün eşiğindeki Rozanne'nin tek arzusu kasabadaki mezarlığa gömülmektir.Ama mezarlıkta üç yer kalmıştır.Çılgın aşık koca yani Jan Reno , azraile tatil verdirmek ister
 ve kasabada kimse ölmemesi için elinden geleni yapar.
Ölümün gölgesindeki çılgın aşk.Bayıldım kategorisine koydum😅

Kitaplara gelinceee, çocukluğumdan beri  bir şeyler yerken ya film izlemekten ya da kitap okumaktan çok hoşlanırım. Üç gündür ise yalnız yaptığım kahvaltılarıma ve öğle yemeklerime bir e- kitap eşlik ediyor. Körlük/ Elias Canetti... Tam bir edebiyat şöleni bu kitabı ben nasıl şimdiye kadar okumamış atlamışım şok şok şok. :)
 Kitap okuyucumu vazoya dayıyorum, kahvaltı tepsimle karşısına geçiyorum. :) Okunması zor ama okunması gereken bir kitap. Çoktandır aradığım demir leblebiyi bulduğum için çok mesudum :) Bir bilimadamının gözünden insanlara bakışı ya da bakamaması, iletişimsizliğin  ve körücüllüğün romanı... Profösör Kien ve önce hizmetçisi sonra karısı Therese'nın üzerinden  açgözlülük,budalalık, iletişimsizlik  ve sonunda körleşme... Kien'in halkım dediği kitaplarıyla konuşması ise bir efsane...

Okuduğum basılı kitap ise, Nazlı Kar/ Jun'ichiro Tanizaki   Kitabın adı Japon algısını,estetiğini, Japonların mevsimlerle ilişkisini anlatıyor. Kitabın orjinal ismi Sasameyuki , çisildeyen kar anlamına geliyor.Kitapta kar sahnesi hiç olmamasına karşılık yazarın kitaba bu ismi vermesinin nedeni Japon şiirinde sıklıkla karşılaşılan sakuraların(kiraz çiçekleri)nin baharda dallarından döküldüğünde verdiği kar görüntüsünü ifade eden söz sanatı olmadı.  Mkioki ailesinden dört genç kız kardeşin çevresinde gelişen olaylar kitabın ana konusu.   Japon edebiyatına bayılırım, sakuralara deseniz aynen, kızımın adı da Nazlı bi de kız kardeşler var. Bu kitabı ben okumayayım da kimler okusun.🎎🎌🎐💞💝

 Öle işte!

4 yorum:

  1. Lalecim diyetine küçük kaçamaklar eklemeyi unutma. Çünkü diyet bir süreliğine değil ömür boyu :))

    YanıtlaSil
  2. Lake cim hepsini ayrı ayrı çok merak ettim ana en çok Nazlı Kar 'ı. ;)

    YanıtlaSil
  3. İşi bitirmişim oh 4 gün o stres yok :) şimdi kendime senin usül bir tepsi hazırlayayım ;) ve Rozanna yı izleyeyim. Valla sen yazmayı bırakma kararan içimize biraz neşe saçıyorsun.En azından benim için öyle:)) Keyifle kal Lalem,diyet için bişe diyemiycem artık belli yaştan sonra yaşam biçimi olması gerekiyor galiba,arada ödüllendirirsin kendini ;) öperim çok.

    YanıtlaSil
  4. Rozanne'nin mezarını çok merak ettim.Bulduğum ilk fırsatta izleyicem.

    YanıtlaSil

içinizden geldiği gibi yorumlayın ama unutmayın ki keser döner sap döner gün gelir hesap döner:))