Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

22 Aralık 2010 Çarşamba

yeni yıl kartları




Bu günlerde Leylak Dalıcımın başlattığı yeni yıl kartları etkinliğinin heyecanı içindeyiz... Hergün tanıdık tanımadık bi sürü kişiden yeni yılımı kutlayan, güzel dileklerini ileten kartlar alıyorum...Yurt dışına çıkarken , ya da ameliyata girerken atılan , ya da kendi elleriyle yaptığı miss kokulu sabunlarından kartlar yapıp gönderenler var, gözlerimi ışıl ışıl eden, günüme renk katan...

Ben, madem nostalji hadi tam yap kartları Cağaloğlundan al, Sirkeci Büyük Postaneden de postaya ver diyen diyen kocama uydum ve dün ilk iş Cağaloğluna gittik. Hava mis, güneş gözlüklerimi almadığıma bin pişman ben... Tabi gittiğimizde gördük ki kart sektörü mevta... Bir dükkan bize bir yer tarif etti, bir pasaj ... oraya gittik ki o pasajdaki dükkanlardan bir iki tanesi direniyor... Ben Eski İstanbul kartlarına yönelirken, Koca kişisi - Lale bak , ünlü ressamların tablolarının kartları var, çok güzel dedi... hadi o Zaman dedim, İstanbululara tablo, İstanbul dışına eski İstanbul kartpostalları...Kart işini bitirdik... Karnımızı bi güzel doyurduk sonra Büyük Postaneye gittik...

hatta delil olsun size resmim bile çekildi ama nasıl kalabalık anlatamam... hadi evimize , yayıla yayıla seçe seçe yazarım dedim... E tabi hemen eve dönmedik, Mısır Çarşısıydı , Tahtakalesiydi bi güzel dolaştık.

Mısır Çarşısı çıkışından kestanelerimizi aldık, Vapurda çayımızı söyledik... arada bi koltuğu sehpa yaptık kendimize gıldır gıldır konuşa konuşa geldik. Bu gıldır gıldır konuşma lafı Kayınvalidemindir... Mırıl mırıl sohbet falan yerine, ya da keyifli keyifli yerine kullanırdı galiba:)


Akşam yemeğinden sonra ben kartlarımı aldım yayıldım ama dizim de başlayacak derken Gamsegamse ve Kocam zarfların üzerine adres yazma işini üstlendiler:) Ve bu etkinlik hem yeni yıl nostaljisine hem de ayile dayanışmasına örnek oldu :)
Naziş bir şey yapmadı mı derseniz O da, kartpostallardaki tabloların ressamları yazılmış ama tablo isimleri yoktu onları bilgisayardan bulup bizi bilgilendirdi...Mesela benim adını Hasat kaldıran kadınlar diye tutturduğum tablonun adı Başak toplayan kadınlarmış pek ayıplandım...Uydurukçulukla suçlandım...

Bu da Gamse'nin öğrencilerinin tenefüsde öğretmenlerine yaptığı sürpriz... yerim ben onları.

20 Aralık 2010 Pazartesi

pazartesi mahmuru ve bir film bir kitap klasiği

Sakiiin, yavaaaaş bir hafta sonu geçti... Hiç dışarıda program yapmadım... Hafta sonuna doğru yaptığım bir okeyciler buluşması ve Gamsegamse ile yaptığımız bir alışveriş akşamı bu haftanın tek dışarda olan programlarıydı... Alışveriş akşamı hepsine bedeldi zaten:))

Son derece uykusuz bir gece geçirdim... aynada kendimi görünce bunun boyutlarını da anladım... Saçlarım sanki topuz olmuştu, aynada bakan sanki ben değildim...gözlerim çökmüştü yüzüm bembeyazdı... Kitap okudum... tv izledim... Odayı zifiri karanlık yaptım yok... Birde uyku kaçınca akla gelen milyon saçma düşünce de cabası...

Yeni kitabım; Kolera Günlerinde Aşk... Aslında yeni demek biraz haksızlık olur, kitap bundan dört yıl önce falan bir Bodrum tatili dönüşü konaklama tesisindeki kitapçıdan alınmıştı... Konaklama tesisi kitapçısı deyip geçmeyin, çok güzel bir kitapçıydı ve en önemlisi satıcı ne sattığını biliyordu elime aldığım her kitap hakkında konuşmuştuk... Bu kitaba ben bir ara başlamışım, hatta burada yazmış bile olabilirim. Demek ki gözlerimin bozukluğunun artık iyice doruğa ulaştığı zamanlarmış ki, ne kadar küçük baskılı, zor okunuyor falan demiş , keyif almamış bırakmışım... Sonra, O japon kadın maceramı hatırlarsınız, gözümün bozuk olduğunu anlamama neden olan... Galiba araya başka kitaplar girmiş, hatta bu kitap okunmuşların arasına kalkmış. Geçen kitaplık resimlerini çekerken gözüme ilişti...Asla atlamayacağım çok isteyerek aldığım, hatta okuyacağım diye filmini izlemediğim bir kitap... Neyse işte bundan sonraki günlerde okuyacağım ve hakkında kafanızı ütüleyeceğim kitap budur...

Bir yerlerden güneş göz kırpıyor, bu gün pazarımız da var... biraz pazar dolaşması, belki bir Üsküdar'a yürüyüş... Bu gün biraz yemek stoklamam gerekiyor çünkü bu hafta çok yoğun...

Düzenleme: Bir de filmim var sözünü edeceğim... Copie Conforme- Aslı Gibidir...Juliette Binoche severler için... Film genelde konuşmaya dayalı temposu ağır...Ama kaçırılmayacak cümleleri var... Filmi izleyin sonra düşünün aslı nedir kopyası nedir bir şeyin... bu konuda kafanızın karışması ve bu konuyu yeniden düşünmeniz garanti... Mona Lisa'nın gülüşünü bile sorgulamanız olası:)

Toskana'da aşk başka nasıl anlatılır? Aşk yuvası küçük oteller, kafelerde birbirinin gözüne bakan âşıklar... Bir çift gibi görünmeye çalışan bir kadın ve bir erkek... Adam, bir konferansa konuşmacı olarak katılan İngiliz bir yazar; kadın, Fransa'dan gelen bir sanat galerisi sahibi. İşte herhangi bir zaman, herhangi bir yerde, herhangi birinin başına gelebilecek bir öykü...

Veee günün şarkısı Leylak Dalıcımdan geldi...Yes I love you diye bağırabilenlere:)

günün yemeği: Kuru fasulye , pilav, kelek turşusu
...burada tarifi var... bizimki Babamın getirdiği lezzetlerden yoksa bunu asla yapmaya cesaret edemem... yapılışını görmüştüm bin türlü işi formalitesi var... Ana madde olgunlaşmamış kavun...

düzenleme:2- günün çay önerisi... mürdüm erikli ve üzüm çekirdekli...Doğadan'dan... kokusu mu, rengi mi, tadı mı daha güzel karar veremedim...





günün videosu ve haberi... haber konusu Hala kızı Fundanın bir araştırması...burada

18 Aralık 2010 Cumartesi


Serose ile geçen gece yarısı biraz yazıştık ve bana bizim evin kitaplığını merak ettiğini yazdı... ben de söz dedim, hem kitaplığı hemde evin sağındaki solundaki kitap birikintilerini sana resimleyeceğim... iş bu post o yüzden düzenlendi...
Üstteki kitaplar Naziş'in baş ucunda okunma sırası bekleyenler bu sayede onun büyülü , gizemli kitap dünyasına meraklı olduğunu anlayabilirsiniz... buranın bir de yan tarafı var Nartlar ve Çerkesçe ile ilgili kitaplar var, ama orası nedense silik çıkmış koymadım... Gamse'ye ait bölümde bunun devamında o resimde çok başarıszdı onlarıda başka zaman resimlerim... Gamse'nin bölümündeki kitaplar ise evin en neşeli en romantik kitaplarıdır... Ara ara oraya da dadanırım yani...


Burası benim ayakucu kitaplığım:)) Yatağın alt kısmında da ondan, baş ucu kitaplarım yerleşmek için Zuz ve Berfu'nun 10 gün önce ölçüsünü alıp hemen siparişini vereceklerini söyledikleri benim tasarımım bir aksamı bekliyor, L şeklinde yatak baş ucunu ve yan tarafını kaplayan bir şey olacak... üstü kumaşla da kaplanacak... buradan yazarsam belki hızlandırırlar...




Burası kitaplıktan çıkıp depolama alanına dönmüş bir kitaplık artık... bazı bölümler çift sıra bazı bölümler üç sıra...neyseki duvara gömme olduğundan pek kötü durmuyor...Görünmeyen alt kısımda genellikle İngilizce romanlar ve eski çocukluk kitaplarımız var, hepimize ait...

Serrosecim tamam mı:))

17 Aralık 2010 Cuma

BAL'lı yazı


Bu günün filmi çoktandır izlemek istediğim BAL'dı...Hıncal Uluç Türk Sinemasını iki bölüme ayırmıştı Baldan önce Baldan sonra diye... o sözü duyunca hemen izlemeliyim dediğim filmi bi yıl sonra falan bu güne bırakmak nasıl bir şey bilemedim ama sonunda izledim...Yakup,o ulu ağaçların altında orman yolunda yürürken onu adım adım izledim sanki... O tür ağaçların altında gezmişliğim hatta oyle bir yerde tatil amacı için bile olsa yaşamışlığım olduğu için kendimi daha bir konunun içinde buldum. O yaprakların üstüne ben de bastım sanki hırç hırç gırç gırç...Bir kaç yaz böyle ulu ulu yüz yıllık ağaçların içindeki bir evde tatil yaptık... Ağaçlar arası salıncaklar kurup, geceleri komşularla ateş yakıp , ateş etrafında doyumsuz sohbetler ettik... helva kavurduk... bi helva muhabbetim de hep var niyeyse:) yani ben Balı kendimce izledim değerlendirdim... zaten takdir edilmiş bol ödüllü bir film... İzlemeyenler varsa tiz izlesin...

Dün akşam her perşembe akşamı olduğu gibi iki diziyi üst üste çaktım... Türkan'da Fatmagül'de formundaydı dün akşam... Sonra kitabımı okudum...

Dün biz Cancan'la birlikteydik... Bir palyaço muhabbetidir gidiyor... Burnunda palyaço burnu , kafasınıda renk renk sardırıyor... Akşam telefon açtılar, munum Cicianne'de kaldı demiş, bizim yatağın içinden çıktı...Güzel haber Cancan'la Zeya artık komşu oluyorlar... Artık bir taşla iki kuş vurabileceğiz...

Ben filmimi zilerken kar yağmaya başladı, eğer şöyle güzel bir yağış olursa koruya gitmek istiyorum...

düzenleme:Kar yağmadı...koru yürüyüşünü iptal edip, zeytinyağlı yaprak dolma sardım, hatta öyle bi şeyini çıkarmışım ki afedersiniz, birazıda derin dondurucuya kalktı... Peki hepsi iyi hoş da, koru yürüyüşünün alternatifi dolma sarmak gibi bir şey olabilirmi?...e oldu bile artık... Yarına Allah kerim...

16 Aralık 2010 Perşembe

Firarperest


Firarperesti okumaya devam...Bu kitap okuduktan sonra kaldırıp bir kenara koyacağım bir kitap değil bazı yazılarını dönüp tekrar okumak istiyorum...Araya sıkıştırılan hikayeler, meseller var... ve iyiki güncelliğini kaybetmeden okuyorum, çünkü güncel olaylara yapılan göndermeler de var... Dün gece gözlerimi kapattığımda Arjantin'in dağlarında; organik tarım yapan ve gece yatağına uzandığında Mevlana'dan beyitler okuyan kadını düşündüm... İki kez gittim Konya'ya demiş, ben henüz bir kez bile gidip görmemişken...




Ve İncinin imtihanında...İnci tanesi ülkem, doğunun en batısında , batının en doğusundaki , arafda ki ülkem derken Elif Şafak, bir baktım inci taneleri yuvarlanmış yanaklarıma... ve anladım başka bir yazısında Gülistan'ın hikayesini anlatırken, kitabımı neden kızkardeşlikle diye imzaladığını...



Evet okumasam üzülürdüm diyebileceğim kitaplardan biri oldu Firarperest... Bir kaç kişi bu konudaki fikrimi sormuştu, budur fikrim...

15 Aralık 2010 Çarşamba

Kısa kesicem.çünkü sabah bilgisayarı açtığımda klavye mefta olmuştu...bu ekran klavyesi...

Akşam malum dizi faslı...Bu Mete yürür gider demiştim koşuyo hatta kükrüyo...Anlarım bu işten,ben o çocuğu ta ilk oynadığı reklamda keşfetmiştim...yalnız Babaanne bu strese daha kaç bölüm dayanır bilemem...Soner, var mı abi ya kendi çocuğunun gönlü hoş olsun diye başkasının çocuğunu harcamak...

Kitap ,Firarperesti düşündüğümden de iyi buldum...ağzıma tarçınlı akide şekeri atmak istiyorum hep...Elif Şafak okurken her zaman dikkatimi çekmiştir.Bazı kelimelere fazla takılır. Mesela son tahrirdeyi tüm yazılarında, romanlarında çok kullanır,benim de sevdğim bir kelimedir ama bu kadar sık karşılaşınca algılar açılıyor,artık her sayfada acaba diyosun...Bu kitapta da akide şekeri bolca geçiyor... Bir de, bu kitapda yazar kimliğinin dışında bir Elif Şafak var...Anneaannesi,,Annesi,Kocası,çocukları var...Yazıların kısa kısa oluşu,insana hadi bi yazı daha , bi yazı daha okuyayım duygusu veriyor...


Günün programı okey grubuyla buluşmak...günün lezzeti teee Niksar"dan gelen zambak reçeli...
geçen yıl burada anlatmışım tarifini neyin burada




Buğday tanesi veROBOTS, DOODLES and ORANGE BUBBLES yeni yyıl kartlarınız için çok teşekkür ederim...

14 Aralık 2010 Salı

salı mırıltısı

Dün gece Keyif Evini bitirdim...İki kadeh kalecik karası eşliğinde:) Ne yalan söyleyeyim keyif keyif okudum... Ama eski klasiklerin o ağdalı tarzını, tadını bilmeyenler okumaya kalkmasınlar... Onca ismin içinde konuya odaklanma konusu var bir de...Ben okumasam olmazdı dedğim kitaplardan birini bitirdim... Ve kısa zamanda bir Balzac bir Austen kitabı okumaya karar verdim... Mesela Jane Austen'in Umut Parkını yeniden okuyabilir Funny'nin dünyasına yeniden dalabilirim...

Kitabım bitince neye başlayacağıma karar veremedim... Bu tür durumlarda hemen bir deneme kitabı alırım elime... bir kaç yazı okumak , hem bir önceki kitabın havasından çıkarır hem de bu arada değişik fikirlerle karşılaşma fırsatı verir... John Berger'den iki yazı okudum...Sonra iki kitap aldım yanıma yatağıma girdim, millet içerde Ezel seyrede dursun...Biri Semoşumun hediyesi Takunyalı Führer... çoktandır politik bir şey okumadığım için bunu seçtim...Diğeri Zaide Smith'in İmza Toplayan Adam... daha önce elime almış bırakmışım nedense... İki kitap arasında karar vermek için ikisinden de biraz okudum... İkiside ilginç geldi... Ama akşamları Takunyalı Führeri okumaya karar verip , İmza Toplayan Adamı yine öteledim...Kaderinde itilmek kakılmak var zavallının,alalı da epi bi zaman olmuş, araya hep öncelik tanınan kitaplar girmiş... Bu gün sadece ve sadece Firarperesti okuyacağım çünkü Gamse akşamları onu okuyor(muş)...Ne zaman görsem elinde kitabı tutuyor ama telefonda konuşuyor:)

Bu gün evci yazıldım yine... Dün dip köşe temizlik yapıldı o depresyonik halime iyi geldi... temizlenmek paklanmak... Bir kaç çeşit de yemek attım dolaba oraya buraya... bu gün yan gel Osman bi dönüm bostan zamanı o yüzden...ama yarın okeyciler buluşuyoruz

vee günün filmi...çay ...kahve ve eti cin eşliğinde izlendi... uzun zaman uğraştım bu film için, bakmadığım yer sormadığım kişi kalmamıştı kii bulunverdi...sonunda tüm çabalarıma değen bir film izledim ... Zeya İtalyancasını teklif etmişti ama biraz dil sorunu vardı:))) Film bizim Sinema Mucizedir filmi tadında...


Bu filmde mutlaka izleyiniz tavsiyesinde bulunacağım filmlerden biri...

FİLM BİLGİSİ

Tür : Dram / Romantik
Yönetmen : Giuseppe Tornatore
Senaryo : Giuseppe Tornatore , Vanna Paoli
Görüntü Yönetmeni : Blasco Giurato
Müzik : Ennio Morricone
Yapım : 1988, Fransa / İtalya , 123 dk.

Oyuncular

Jacques Perrin (Salvatore Toto Di Vita (Yetişkin)) , Marco Leonardi (Salvatore Toto Di Vita (Genç)) , Salvatore Cascio (Salvatore Toto Di Vita (Çocuk)) , Philippe Noiret (Alfredo) , Antonella Attili (Maria Di Vita (Genç)) , Pupella Maggio (Maria Di Vita (Yaşlı))

Artık ünlü bir yönetmen olmuş Salvatore, 30 yıl sonra bir arkadaşının öldüğü haberi üzerine doğduğu kasabaya geri döner. Kasabaya geldiğinde eski anıları canlanan Salvatore, Cinema Paradiso isimli sinemada projeksiyoncu olarak çalışan Alfred ile ilişkilerini hatırlar.

Küçük bir çocuk olan Salvatore, günlerini Alfred’in yanında geçirmekte, filmlerle ilgili konuşmakta ve Alfred’in sinema konusunda deneyim ve bilgilerinden yararlanmaktadır. Babacan tavırlarıyla Salvatore’nin hayatında önemli bir yere sahip olacak Alfred sayesinde sinemaya olan aşkını ve tutkusu keşfedecektir.

Sıcaklığı ve anlattığı yazlık sinema kültürüyle de Türk sinema kültürüne yakın bir noktada duran Giuseppe Tornatore’un başyapıtı Cennet Sineması, 1989 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanmasının ardından Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nı da ülkesine götürmüştü.