Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

3 Aralık 2010 Cuma

Saçlarını dağıtırsııın rüzgarlarla yarışırsııın



Bu başlıktaki tarif bu günkü Ben oluyorum... Bu günkü program kardeş kardeşti... Günler öncesinden yapılmıştı...Kahvaltı sonrası çıktım... Çıktım ama çıkmadan önce kabak tatlısı pişirdim hey gidii...Hava derseniz limonata gibi...miss gibi...Üsküdara indik tık tık Motora bindim... bir hafif rüzgar var saçlarımı uçuşturuyor güneş tepede pırıl pırıl, çiçekçiler böcekçiler... renk renk kedi oyuncaklarını havalara fırlatıp tutan satıcılar...cızır cızır köfte kokuları hele o sucukçu^nun yaydığı koku, bi yanım deniz işte böyle bir güzergahtan yürüyüp, Kabataş oluyo burası:) Finükülere revan oldum...Bu ara İstanbul'u Koreliler bastı, Erenköy pazarında bile fırsat vermediler bana ... sahi ben perşembe günü Erenköy pazarındaydım da...Neyse uzatmayayım... Taksim -tramvay durağına vardığımda ; Zuz , kısa kollu t-Shirtlü, gözünde güneş gözlüğü oturmuş, atmış bacak bacak üstüne beni bekliyor... sanırsınız temmuz ayındayız... Benim üstümde kalın sayılmaz ama , ince bir pardesüm var... beni görür görmez ne o üstündeki çıkarsana diye bağırdı:)

Buluşma sonrası ilk iş aile fularcımıza gittik... Bu sözüm boşa değil, Ankarada oturan dayım bile buradan alır şapkasını beresini... Sonra kardeş kardeş alış veriş yaptık... Teyzemin yolunu tuttuk... Kuzen tayfasıda oradaydı... Teyzem'de yeğenleri için bir güzel masa hazırlamıştı daha doğrusu hazırlatmıştı... Gürcü yardımcıları Sira, enfes şeyler yapıyor yedik içtik bol bol
konuştuk... Teyzem bize 'hatıralarım' diyor, bu sözü beni bi acaip yapıyor her seferinde...

Akşam Zuz Taksim' de daha doğrusu Tüneldeki programı için o tarafa ben İtalyan yokuşundan aşağı Tophaneye doru yol aldım... İtalyan Yokuşundan aşağı inince , tam Tophane'ye açılan cadde üzerinde Züccaciye firmalarının showroomları vardır... Ben her seferinde vitrinlere yapışırım... bir kalem mal bile vermezler parakende... Bu dükkanlardan birinin vitrininde tombik mayolu bir kadın figürü var diye size daha önce sözünü etmiştim hatta... Gamse her görmede - Ane sen sen der hehehehhe...Bu kez açtım kapılarını dedim ki- ürünlerinizi parakende nerede bulabilirim saydı işte D&R, YKM falan filan... oralarda yok dedim... Şimdi hiç bir yerde yok ama üç hafta sonra uğrayın size söz ben size vericem dedi:)))

Bir de Erenköy Pazarı maceram var... Viskoncu İbo ile ilgili... Eşofmanları hoşuma gitti bakıyorum... bana diyor ki, bak abla bu şimdi şöle giy, altına spor ayakkabı giydin mi oldun sportif, şimdi de şöle giy, altına klasik ayakkabı giy oldun şık, nası ama... bak pazara geldin mi burası Migrosun arka sokağı , bulamadın sor ... Viskoncu İbo de... ben de bu çene var ya , bi 12 yıldır buradayım herkes tanır... Biz ayrıldık oradan ağzımızda Viskoncu İbo şağı Viskoncu İbo yukarı eve gelene kadar... eşofmanı da sattı bana ha , hemde pazarın en pahalı eşofmanını:)))



Sonunda Elif Şafak- Firarperest eve giriş yaptı Gamsegamse kanalıyla... Kendi öğrencileri içinde - Sor Bakalım Nasıl Çalışır - Profosör aklı çabuk Dr abuk subuk adlı eğlenirken öğreten bir kitap almış... İşte o kitabı seçerkende Annesi için de Firarperesti alıvermişş...

Bu akşamlık da bu kadar... Kızlar firari... Ben kitap okuyacağım Koca Maçda...Hadi size iyi akşamlar olsunnn... keyifli olsun...

not nazarlık ağrıyan dizim için konulmuştur... iki gündür iyide, maşşallahhh diyorum kendi kendime....

Üff ya tam kapatıyordum , anlatmadığım bi sürü şey geldi aklıma... motorda iki kadın oturdu karşıma, ikisi de oturur oturmaz kitaplarını açtılar... Birinin kitabını göremedim , diğeri Göklere Anlat diye kalınca bir kitap okuyordu ve yarılamıştı kitabı... Orhan Pamuk çok haklı , Türkiyede ki okuyucu profili kadın derken. Sonra motordan indim otobüs kuyruğunda bekleyen kız akşam karanlığında arabaların , sokak lambalarının , vitrinlerin ışıklarının aydınlattığı o ortamda evindeymişcesine rahat rahat kitabını okuyordu... Geçen hafta Naziş'le akşam kaçamağı yapmıştık hani Kadıköy'e ... Alkım Kitabevine doğru yürüyoruz,, karşımızdan bir genç kız geliyor, kitap okuyarak yürüye yürüye... Nasıl ya demişiz ikimizde... Nazlı dedi ki- bu kadar bırakılamayacak, sokakda yürürken bile okumaya çalışılacak kitap ne olabilir ki , aynen dedim valla aynen senin gibi düşünüyorum... Kamera şakası gibiydi...

Eve gelince hemen Göklere Anlat nasıl bir kitap diye baktım , şöyle bir tanıtım yazısı vardı...


Erica James'in duyarlı öyküsü, otların üzerindeki çiğin parlak tazeliği gibi... Baştan sona keyifle okunuyor.

-Sunday Express-

Komik, üzüntülü ve sinirlendiren ama elinizden bırakmadan okuyacağınız mükemmel bir başyapıt.
-Woman's Realm-

Okuyucular, duygusal ve iğneleyici bir üslubun karışımı olan bu enfes romana bayılacaklar. -Daily Mail-

Skandal, öfke, suçlamalar ve öç, hepsi Erica James'in bu sürükleyici romanında bir araya gelmiş. -Stirling Observer-

Çocukluğunda Lydia ve kız kardeşi, daha önce hiç tanımadıkları büyükannesiyle büyükbabasının yanına gönderilir. Bu, onlar için acımasız ve sevgisiz yeni bir dünyadır. Yaşadıkları Lydia'yı büyümeye zorlar. Lydia sırları saklamayı ve kimseye güvenmemeyi öğrenir. Suçluluk duygusu ve ıstırapla yaşamına devam eder.

Bir yetişkin olduğundaysa, güzel Venedik şehri Lydia'ya huzur, başarı ve hatta aşk sunar. Fakat bir yabancının yüzü onun, son yirmi sekiz yıldır kaçtığı geçmişine yolculuk yapmasına neden olu

Tamam bitti gidiyorum zaten Leylak Dalıcımın tarifiyle aynen koridor yolluğu gibi bir yazı oldu...

Kuzguncuk Gecesi






Çarşamba akşamı Zuz , Zeya ve Ben bir Kuzguncuk akşamı yaptık...Önce Hayat Kahvesinde oturduk, yemeğimizi yedik , sohbetimizi ettik... ilerleyen saatlerde de çay ve mozaik pasta ile şahane bir final yaptık... Zuz, dehşetle mozaik pastaya bakarken biz ne güzel diye diye yedik. Ben lisedeyken mozaik pasta yapmayı yeni öğrenmiştim sürekli yapardım, dolaptan hiç eksik olmazdı... Yağlı kağıtlara sarar sarar buzluğa atardım... Zuz Hanım , ben o kadar çok yaptığım için nefret etmiş, bakamıyomuş bile bak bak:)) Etli yaprak sarma ve iç pilavıda çok yapıyorum onlardan niye nefret etmiyosun he:)) Neyse ben konuyu sulandırmayayım. Saat 10.30 gibi falandı oradan çıktık, özellikle saati söylüyorum... Düşünün 1 Aralık gecesi , dışarısı nasıl ılık , üstümüzde hafif bire ceket veya mont... Hadi deniz kıyısına yürüyelim dedik...
oturup yemeğimi yediğim divanı görüyorsunuz değil mi, aynı ev gibi..




Bu bir eczane vitrini:)

Eski kitaplar ve dergiler satan kitapçı...


Ve kocamla benim mekanımıza geldik... Şu Süper Babadaki Fiko^nun arkadaşlarıyla ourduğu yer, meşhur İsmet Baba lokantasının yanı burası... isterseniz oradan çay kahve servisi yapılıyor hemen deniz kıyısına, şipşak bir sehpa açıyorlar önünüze hemen..
Kedi sanki dünyanın en doğal işini yapıyormuşcasına çıktı Zuz'un kucağına oturuverdi...
.
Köprü tüm haşmetiyle renkten renge girip bize eşlik etti ben en çok mor renge büründüğü zaman seviyorum...
1 Aralık 2010 da kayıtlara böyle geçsin...

Bunları dün akşam denedik... Nazlı markette görünce çok komiğine gitmiş ama tatlarını beğendik... özellikle kurabiyeli olan..Madem yaşamdan yazıyoruz alın size yaşamdan yeni bir tat...

Bu günkü program Zuz ile kardiş kardiş Taksim...

2 Aralık 2010 Perşembe

Mimci geldi hanımmm hemde Calvino'lu

Bu mim Hayat İzlerim'den geldi... Ben de çözemedim leylak Dalıcım gibi Italo Calvino'nun mimle ilişkisini, benimle olan ilişkisi bir gece yarızı Zuz'un kitaplığında karşıklaşıp okuduğum '' Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'' ile başlamıştır ve orada kalmıştır... Kitap hoşuma gitmişmiydi onu bile hatırlamıyorum.

Şimdi gelelim mime...
Okumana gerek olmayan kitaplar: Küçükken tuvalletteyken bile boş durmayıp deterjan kutularının üstünü falan okurdum , o yüzden hiç bir kitabı gereksiz bulmam... Görüşlerime ters gelen kitapları bile okumaya çalışırım ki, neye karşı çıktığımı daha iyi anlayıp anlatabileyim...
Ama bilim kurgu okumaktan hoşlanmam diyebilirim...

Uzun zamandan beri okumayı düşündüğün kitaplar: Eski Yunanda Homerosun yazdığı varsayılan Ulysses Destanı...10 yıl süren bir yolculuk düşünsenize

Uzun zamandan beri arayıp bulamadığın kitaplar:Arayıp da bulamadığım kitap yok...Tüm yayınevlerine , kitapçılara ulaşabilecek bir yerde oturuyorum... Ama ATALETİN aklıma soktuğu ve bütün kitapçılarda kalmadı efenim cevabını aldığım Karagöz ile Boş Verin Beni... Ferhan Şendoy'un sanırım ya basılmıyor ya da bana vermiyolar:))

Şu anda üzerinde çalıştığın konu ile ilgili kitaplar: Şu anda üzerinde çalıştığım konu, İstanbul'u bir kez daha keşfetmek... Sonra kendi kitabımı yazarım, şurda yiyin şurda için, aman şurlara ayak dahi basmayın falan derim...' (dil bilimcilere özel not, şurlar burlar özel olarak öyle yazıldı bi atraksiyon bi komiklik unsuru falan olsun diye)

Her olasılığa karşı elinin altında bulunmasını arzuladığın kitaplar:Sevgili Arsız Ölüm- Latife Tekin...Semerkant- Amin Maouluf

Belki bu yaz okumak için bir kenara kaldırabileceğin kitaplar : Öyle bir sistemim yok valla...

Kitaplığında öteki kitaplara eşlik etmesi için gerek duyduğun kitaplar: Bazı yazarlarım var hoh dese beh dese okurum...onlar yanyana dizelerim, gelir geçer bakarım sonra Babam gelir bi karıştırır artık onları ben bile bulamam zaten...

Sende beklenmedik ve çılgınca bir ilgi uyandıran, üstelik buna haklı bir gerekçe bulamadığın kitaplar: Haruki Murakami kitapları bitecekler diye ödüm kopa kopa okurum en şağı 600-700 sayfalık kitaplarını:)))

Çok uzun zaman önce okunmuş olsa da şimdi yeniden okumak isteyeceğin kitaplar:Yüz Yıllık Yalnızlık... Araf...Semerkant... Doğunun Limanları


Hep okumuş numarası yaptığın ama artık gerçekten oturup okumanın zamanı geldiği kitaplar: Yok artık öle bişi yapmam ben... Okumamın zamanı gelmisse okurum oy artık şu Limon Ağacı^nı bitirme zamanım gelsin...

Teşekkürler Özlemcim...

1 Aralık 2010 Çarşamba

İki film bir kitap

Önce film...Önce benim görüşüm:))
Burada zaman zaman kitaplar ve filmler hakkında yazarım...ama size bu kitabı mutlaka okuyun aman bu filmi sakın kaçırmayın diye her seferinde söylemem... Şimdi söylüyorum bu filmi mutlaka izlemelisiniz... Bir sonra ki sahnede ne olacağını tahmin edemeyeceğiniz... aklımı neredeyse duracak sandıran bir final... elim ağzımda öylece kala kalmışım haberim yok...Filmi zilerken hayallerin peşinden mi ? gitmeli yoksa hayatın götürdüğü yere mi? sorusunu kendinize soracaksınız sık sık...


Oyuncular
Christopher Eccleston (Jude Fawley) , Kate Winslet (Sue) , Liam Cunningham (Phillotson) , Rachel Griffiths (Arabella) , June Whitfield (Drusilla Teyze) , Berwick Kaler (Çiftçi Troutham) , Caitlin Bossley (Anny) , Emma Turner (Sarah)

Filmin Konusu & Özeti
Toplumun klişeleşmiş bakış açılarını yıkmak zordur. Sürekli gelişme ve öğrenme arzusu ile yanıp tutuşan duvarcı Jude Fawley, zor olan herşeyle mücadele etmeye hazırdır. 19. yüzyılın, insanları belli statülere hapseden hiyerarşik anlayışını yıkmakla mücadele eden Fawley, öğrenme arzusunun da etkisi ile üniversitenin bulunduğu kasabaya taşınır.
Bu kasabada tanıştığı Sue, olmak istediği insanın cisme gelmiş hali gibidir. Akraba olmalarına rağmen aralarında engellenemez bir çekim başlar. Ama toplumun, aykırı olana saplamaya hazır dişleri, hemen bu iki aşığa yönelecektir. Kendilerini yargılayan toplumla olan mücadeleleri, aşk ve özgürlük adına verilen en onurlu mücadelelerden biridir.
Thomas Hardy’nin romanından uyarlanan film, Britanya’nın en ‘çılgın’ çocuklarından birinin, Michael Winterbottom’un elinde eşsiz bir seyirliğe dönüşüyor. Christopher Ecclestone ve Kate Winslet’in çok üstün bir performans sergilediklerini de ekleyelim.

Kitap; Keyif Evi... henüz başlardayım ama bir Jane Austen romanı okur gibi hissediyorum kendimi...Kitap bir Amerikan Klasiği...1890larda, New Yorkun geleneklere ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı yüksek tabakasında yer alan olaylar, romanın bahtsız kahramanı, genç ve güzel Lily Bartın çevresinde döner deniyor kitap tanıtımında... Kitabın ağzımda bıraktığı tat, yaz tatillerinde tv nin olmadığı basılı bu kadar kitabın bize ulaşmadığı ya da bu kadar çok kitap basılmadığı yıllarda biz olaya önce klasikleri okuyorak başladık... Balzac'ın Vadide Zambak'ı , Jane Austen'den Umut Parkı ne bileyim Emily Brontë'nin Uğultulu tepeleriyle devam ettik , Milliyet Çocuk kitapları ile başladığımız okuma serüvenine... Şimdi Keyif Evi'ni okurken hep aklıma o yıllar geliyor...
Bir kitaba başlamadan önce , öncelikle yazarı tanımıyorsam O'nun hakkında okuyorum... Kitabın kapak tasarımın kim yapmış, hangi yayınevinde basılmış, kaç adet basılmış , çeviren kim bunları hiç atlamam... Yani al kitabı aç kapağını , hadi okumaya başla tarzı değil benim tarzım...Bir ön hazırlık yaparım:)) Kitap okumak evet keyif işidir ama benim için boş zamanlarında ne yaparsın sorusunun cevabı değildir... Okumak için zaman ayırırım...

Tamamm kitap işide bitti gelelim ne yaptik ne ettik... Dün filmimi ziledim, yazımı ayzdım , evi derleyip topladım azcık ütü yapayım sonra sını düşünürüz derken Görümcem aradı, Meral -yengem de gelsin çayı birlikte içelim diyor dedi... Kalktım gittim, çayımızı içtik aynı apt de oturan diğer Görümcem Halide Abla'da oradaydı, çayımızı içtik, sohbetimizi yaptık, tv de 2011 de bizi neler bekliyormuş onu izledik ... otururken Nazlı aradı- Anne , Capitol'de buluşalım yılbaşı süslerine bakalım dedi... Hadiii evdeki Koca ve Babaya siz yemekleri ısıtıp yeyin deyip Capitol'e yollandım... Gamse bizi duyarda durur mu?, O da servisten orada indi... Gezdik dolaştık, ağacımıza süsler aldık, kardan adamlı kapı çelengi aldık, yemeğimizi yedik ve Dizmize de yetiştik...

Şimi ikinci film... Bu sabah çayıma ve tostuma çok güzel eşlik etti... Romantik... keyifli...komik ...duygusal çok hoş bir filmdi... Jennifer Ariston baş rolde.

Oyuncular: Jennifer Aniston, Woody Harrelson, Steve Zahn, Fred Ward, Gavin Bristol
Sue disiplinli bir hayatı olan ve yaşamı seven sanat eserleri sanatçısıdır. Bir gün Arizona’da otel müdürlüğü yapan Mike ile tanışır. Mike hayatı umursamayan ve hayal peşinde koşan bir kişiliktir. Ancak Sue’ya olan ilgisini saklayamayacak Sue otelden ayrılsa bile peşinden gitmeye devam edecektir. Onun için herşeyi yapmak içinse ilginç sürprizlere imza atacaktır.

İşte böle böle

30 Kasım 2010 Salı

Anılarla

Leylak Dalıcım bir ödev verdi daha doğrusu 'eşyalar ve onların bize hatırlattıkları ve hissettirdikleri" konulu bir mim... Fakat bu Mim'in konusuyla mı? yazanlarla mı ? ilgili bilemedim çok güzel hikayeler çıktı... Hatta bir yerde toplansa mı? diye bile düşündüm...

Mimi alınca düşündüm, biz bu eve altı yıl önce geldik... Taşındığımız ev , çok güzel anılara eşlik etmişti ama en büyük tanıklığı Annemin altı yıl süren hastalık sürecine ve O'nu kaybedişimize oldu...(Çünkü Annem hastalığını takip eden bu altı yıl süresince bizim ev de kaldı)...Sanki tüm eşyalar o hastalık sürecini hatırlattı bize... Bu eve gelirken en başta Zuz ve Kocamla oturup hiç bir şeyi götürmemeye karar verdik... Evlenecek bir kaç kişi ve Belediye'nin Beyaz Masası arasında eşyaları pay ettik... O yüzden bu evde anılar yeniden yazılıyor...


Yalnız bu vazo, bizim aile oluşumuzun ilk günlerinde alınmıştır.Antalya ve Pamukkale de balayımızın ilk günlerini geçirdikten sonra hadi bir de İzmir yapıp evimize öyle gidelim demiştik, daha iki haftalık çiçeği burnunda evliler olarak... Dört yıl boyunca, İstanbul' da gitmedik tiyatro sinema,konser, restoran annemin deyimiyle çıkmadık ağaç tepesi, basmadık taş bırakmayan biz değildik sanki gibi uzunca da bir balayı gezisi düzenlemiştik... Kadın artık evlenip gidin sokaklarda aç köpekleri doyurucam diye adaklar adarken evlenivermiştik... Kış ortası... Neyse gelelim İzmir bölümüne... İzmir, Alsancak'da yürürken benim gözüme Kütahya Çinileri satan bir dükkan ilişti. Meğer orası dükkan değil, bir showroom gibi bir şeymiş... Vitrindekilerde kolleksiyon parçaları... Çok beğendiğimi gören o çok zarif bayan, bunlar satılık değil ama çok arzu ederseniz ve bir hafta beklerseniz size yaptırabilirim dedi...Biz de o akşam İstanbul'a döndüğümüzü söyledik, işte yeni evli olduğumuzu , balayında olduğumuzu falan konuştuk... Çıktık oradan... ama ikimizinde içinde kaldı vazo, biraz yürümüştük ki, kadıncağız arkamızdan koşturuyo baktık ki... ben bi tuhaf oldum dedi...alın bu vazoyu siz... Biz şaşkın ve sevinçli tabi... Sonunda vazoya sahip olduk... Tam 29 yıldır bizimle... Bir yere giderken yeri benim kucağımdır. Ta ilk günden beri yolculuklarını benim kucağımda yapar:)) Kimi zaman, özel günlerde şık bir örtü üzerinde bazen de böyle günlük bir dokuma örtü üstünde ama hep aynı yerinde arzı endam eyler... İçindeki Laleler de Zuz'un bir İngiltere seyehati sırasında Londra'dan bir sanatçı tarafından yapılmış , satın alınıp bana hediye eylenmiştir... Onlar da tamamen ahşap oyma el işciliğidir... Zuz hem getirmiş hem kendime alamadım diye hayıflanıp gözü kalmıştır... İkisi de birbirine pek yakışmıştır...

Umarım görevimi başarıyla ifa etmişimdir Leylak Dalıcım...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Hafta sonundan hafta başına -Uyarı: Yazının uzunluğu beş kilometre

Haftanın sonuna damgayı Haydarpaşa yangını ve Wikileaks belgeleri vurdu.Haydarpaşa yangınının altından; malum otel hikayesi çıkacak şüphesiz...Haberi aldığımızda İlmiyem^de çay içiyorduk, hemen tv yi açtık akabinde de Kocam aradı...Taş gibi oturdu yüreğimize taş...İstanbul'u İstanbul yapan figürleri bir bir yok edenler, aslında tüm anılarımızı da çalıyorlar bizden...Bizi biz yapan şeyler bir bir kayboluyor... Bırakın Beni, Anneannemin çok güldüğüm bir anısı var orada... Anneannem - Haydarpaşa'da Dedemi bekliyor... daha gencecik, su gibiymiş kendi deyimiyle... parmağında da koca bir elmas yüzük...Bir kadın yanaşmış yanına, konuşmaya başlamış, işte nerelisin falan filan... derken muhabbet uzamış, kadın -aa ne güzel yüzüğün var, bakayım benim parmağımda nasıl duracak demiş. Anneannem- çıkmıyo ki parmağımdan demiş. Bana hep derdi ki- yüzüğümü çalacaktı, aklınca...Biz yakalım yıkalım sonra gider elalemin gözü gibi koruduğu yerleri ağzımız beş karış açık seyrederiz.

O malum belgenin haberleri gece yarısı yayına girince kocama dedim ki iki üç gün sonra tüm Türk Halkı Wikileaks uzmanı olur merak etme... Kaç gündür yayınlanacağı ajanslara düşüyordu zaten...


Dün İlmiyem'e gittim... Sabah direksiyon sınavına giren, sonra Neslihanla sabah kahvesi içmek için buluşan Naziş beni aradı ve Capitol'ün önünden bana katıldı. Gittiğimizde İlmiyem çayımızı demlemiş, masamızı hazırlamıştı. Anneannesinin tarifi olan taze yeşil soğanlı ve taze naneli poğaçasının tarifini alıp sizlere de yazacaktım ama unuttum. Neyse bir sonraki yazımda eklerim artık.. Biz daha çaylar masaya gelmeden, İlmiyem daha masanın eksikleri var derken biz resmini çektik bile:))Asıl resmini görmenizi istediğim şey, İlmiyem'in salon duvarı...Kızı Seda, bu duvara çizdiği deseni şimdi boyamaya başlmış, göreceğiniz kısım henüz bitmemiş hali, ama el yapımı duvar işlemesi harika olmuş.Sedoş Henüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenci...
Kuş resimlerini boyamaya henüz başlamamıştı, mavi olacakmış kuşlar...


Kitabım yani Pedal Çeviren Kadınlar bitti. Aklımda kalacağını umduğum bir sürü cümlesi vardı kitabın... Ben bu kitabı çok severek okudum.Ve yaşamın tıpkı bir bisiklete binmek gibi hep ileriye doğru pedal çevirmek ve hep dengede kalmak gibi bir uğraş olduğuna bir kez daha inandım.


Sabah kızlar gittikten ev sessizliğe gömüldükten sonra Leylak Dalıcımın- Lale, çok güzel bir film izledim sende izle dediği ve bu günkü yazısında da sözünüe ettiği CAİRO TİME adlı filmi izledim...Henüz önerdiği hiç bir şeyde beni hayal kırıklığına uğratmayan Leylak Dalıcım bu kez de beni yanıltmadı film güzeldi... Kahire filmden de güzeldi. Bir tek beni şaşırtan Kahire gibi gelirinin büyük kısmı turizmden sağlanan, turiste son derece alışık, her yıl milyonlarca turisti ağırlayan bu yerde Amerikalı kadının sokakta yürürken yani yürüyemezken görmek şaşırttı. Tamam da neredeyse kadının arkasında kuyruk oluşması biraz abartı gibi geldi.Bunun dışında film müziği Kahire görselliği harikaydı. Filmi izlerken müzikde hoşuma gidince ne de olsa bir oryantalist yanımız var dedim:)

Bu günün programı ev ev ev...
**************
*************************************************************


Tüm gün evdeydim gerçektende , yatak odamdaki kitap köşesini düzelttim, iyice zıvanadan çıkmıştı olay:)) Saatlerimi aldı, yemeği zor yetiştirdim:)) Kahve molasını bile ayakta verdim... Ayraçlarımın resmini bari koyayım dedim sonra... Hepsinde bir hatıra var... Kimi Hollanda'da iki sevgili bana Lale şeklinde ayraç seçerken dakikalarını harcayıp az kala kavga ediyorlarmış...Kimi benim için özel keçeden yapılmış Laleler, kimi dantel olmuş örülmüş, ayraç olmuş, kimi bir kitabın arasına sıkışıp kargolarla gelmiş, kimi gittiğim yerlerin manzarası olmuş, kitabı bırakıp oralara dalmışım... Kimileri yılbaşı hediyesi olup zarfın içinden çıkınca yüzüme geniş bir gülümseme yaymış.... Bazıları görülünce-- aaa Lale Abla bayılır buna denilip alınmış,Kimi sırf Murakami kitapları için düşünülmüş, düşünülürken bir kermes hatırası hediye edilmiş, o yeşil kedi var ya o işte... Her kitabında ne yapıp edip araya bir kedi sıkıştırdığı için:) öyle olmuş böyle olmuş... Ama ayraç deyip geçmeyin nelere şahit olmuşlar ne maceralara tanık olmuşlar:)

27 Kasım 2010 Cumartesi

Dün gece kitabımı okurken birden acaip bir uyku bastırdı...Nasılsa Niki'nin sırrını da öğrendim dedim...ışığı söndürdüm... ışığı söndürüpde kendimle başbaşa kalınca farkettim ancak dışardaki rüzgarın uğultusunu...Yeniden kalktım, balkondaki çiçekleri ne olur ne olmaz diye aşağı aldım... Uzun ve ağır saksılar ama neme lazım... Başkasına zarar vermek var, çiçeklerim daha yeni ciciş:))
Yatağa döndüğümde tabi uyku mafişş... Bari biraz tv izleyeyim dedim ve TNT de henüz yazıları yeni yazmaya başlayan bu filme rastladım... Hafif... eğlenceli...duygusal...romantik... tam gecenin o saatine yaraşacak bir filmdi;Helen'le Büyümek


Oyuncular : Kate Hudson, Amber Valletta, Joan Cusack, Hayden Panettiere, Katie Carr, John Corbett, Michael Esparza, Felicity Huffman, Helen Mirren, Joseph Mazzello, Spencer Breslin, Kevin Kilner, Ethan Browne, Sakina Jaffrey, Shakara Ledard
Film Konusu : Model ajansında çalışan Helen Mirren (Kate Hudson) kariyerinde hızla ilerleyen ve şehir hayatının karmaşasına alışkın bir kadındır. Terfi edilmek üzereyken ablasının ve eniştesinin trafik kazasında öldüğünü öğrenir. Çocuklar hakkında hiç tecrübesi olmayan Helen, kız kardeşininin çocuklarına bakmaya başlar. Hem çocuklarla ilgilenmek hem de iş yaşamında başarılı olmak o kadar kolay değildir .

Bizi bu gün yine çok yoğun bir gün bekliyor, Cancan geliyor en başta, Annesi toplantıya gidecek..İzmit'te yeni yeni mekan tutmaya başlayan Kuzen geliyor... Meral ziyaret edilecek...artık eve çıktı... Sizin hafta sonu programınız nedir...