Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

4 Kasım 2007 Pazar

BİR KAÇ RESİM BİR KAÇ ANI

Çok fazla resim çekmemişim. Aralarından bunları seçtim. Diğerlerinide konsu geldikçe eklerim diye düşğündüm. Nevin , kına gecesinde müzik sisteminin kurulmasını beklemeye dayanamayıp, tepsi çalıp oynarken.
Yazın bir kısmını geçirdiğimiz yayla evi. Ağaç dallarının geldiği yer yatak odamızdı. Önünde küçük bir veranda vardır. Sabah kahvaltısını orada çam kokularını içine çekerek yapmak , muhteşemdi.
Veeee meşhur eğri çatılı ev, ama o eğriliği çekememişim . Celepoğlu çıkmazı. Sokak isimleri değişiyormuş, her nedense, ben de o sırada evin önündeydim. Adımı , soyadımı sordular , söyledim. Haaaa Zeki Abinin Evi dediler. Kocam olur bizzat kendisi. İki üç gün sonrada bu tabelayı getirip çaktılar. Biz geldik oradan , ismimiz kaldı yadigar.



2 Kasım 2007 Cuma

huuuuuuuuuuuu blog dünyası döndümmmm

Evet çarşamba sabah 06.30 itibarıyla artık İstanbuldayım. Denizi olmayan yerden, Eğri çatılı evden ve de Celepoğlu çıkmazı sokaktan selamlar getirdim size. Hepsinin resimlerini çektim bu kez ama yarın ekleyebeileceğim ancak. Niyesi ise uzun hikaye. Zaten Gamse ile bunun kavgasını yaptık bu sabah.
Hadi gelelim seyahat notlarıma. Uzun ama upuzun bir yolculuktan sonra İlmiyemle menzile ulaştık. Gitmeden önce arkadaşlarım arayıp , sakın kendi evine gitme, gidip orada bir daha düzen kurma, iş mi yapıcan kıs , yemek mi yapıcan, sabah kahvaltımı hazırlayacaksın uyarılarını dinleyip ve de ne kadar da haklılar deyip Aliyeye gitmeye karar verdim. (Aliye de zaten eğri çatılı evin yanında oturuyor). Aliye- bana gelin kocam da Fransa da , ev bize kaldı deyince hah, dedim en uygun yer ora. Onu servisten aradım, geldik , çay suyunu koy dedim. O da sen kahvaltı masasını geceden hazırla yat iyi mi. Çok güzel bir kahvaltı ile güne başladık. Valla önce oraya özgü tarhana çorbası ile kendimize geldik. Öğlene kadar dinlendik. Sonra Aliye kuafördür. Ama öyle böyle kuaför değil ha!. Meslek sınavlarını hazırlar.. Çıraklık okulunda ders verir. Çalışanlarına bana 3-4 gün dokunmayın siz idare edeceksiniz demiş. Öğleden sonra onun kuaför salonuna gittik. Saçlarımı boyadı, kesti, kızıl balyajlar attı. Pek bi güzel oldum. Gece vebcam aracılığıyla da İstanbul halkının onayını aldım.
Arkadaşlarıma geldiğimi anons ettim ama bu gün beni beklemeyin süslenmekle meşgulum dedim. Dayanamadılar onlar yanıma geldi. Ben de saçlarım boyanırken onlarla sohbet ettim . Akşam Aliye'de yine şahane bir yemek yedik. Bizi geliyor diye tüm dolapları doldurmuş. Yemek yapmakla oyalanmayalım diye. Öğlede de bize oraya özgü eni 4-5 cm ama boyu neredeyse 1m. olan pidelerle ziyafet çekmişti dükkanın mutfağında. Gece çayları demledik. Aliye ,Oğlu Özkan ve İlmiyemle okey oynadık.
İkinci gün sabahı , ben erkenden uyandım her tarafı didik didik aradım bitki çayı bulamadım. O zamanda milleti ayaklandırdım. Erkenden kahvaltı yaptık. Tam kahvaltıdan sonra, bizim Orduda daha çok küçükken tanıştığımız , büyüyene kadar da gerçek halamız sandığımız Türkan Halayı aradım.(Eşi Şevki Amca , Ordu da Karayolları Şefiydi, emekli olunca buraya geldi, iki dönem belediye reisliği yaptı. Annemden 40 gün sonra da onu kaybettik.). Çocuklarıyla kardeş gibi büyüdük. Karayolları lojmanı bahçesinde.İşte onlar yani oğlu Melih ve Türkan Hala bizi gelip aldılar. Yaylaya gittik. Karı karış gezdik yaylayı. İlmiyem yayla deyince , sanmış ki barakaların falan olduğu, koyun kuzu otlayan bir yer. Burası , çam ağaçları içinde sayfiye evlerinin, restoranların, tatil köylerinin olduğu bir yayla. Türkiye de şehir merkezine 20dk uzaklıkta böyle bir yayla yokmuş. Burada yaşarken biz de yazın bir kısmını burada geçiridik. Evin resmini çektim. Yarın artık.
Yayladan dönünce , yine Aliyenin kuaför dükkanına gittik. Orası durağımız oldu zaten. Üstümüzü orada değişip, nihayet buraya geliş amacıma yöneldik. Düğün evine gittik. Akşam yemeği orada yendi , aman anam minicik etli yaprak sarmalar. Kayserinin mantısı nasıl küçüklüğüyle ünlüyse bu dolmada öyle. Nasıl öyle küçük sarılır şaşarsınız. Çeşit çeşit baklavalar. Çokda güzel bir kına gecesi yaptık. Hem çaldık hem söyledik. Boğazım ağrıdı. Gece eve geç döndük ama yeniden çay demleyip bir okey partisi daha yaptık.
Ertesi gün Pazar gün geç kalktık. Brunch gibi bir kahvaltı yaptık. Benim belim ağrıyordu yattım. Aliye ve İlmiyem köfte patates bile kızartmışlar. Sonra , akşam düğün hazırlıkları için yine kuaför salonuna gittik. Tabii o gün ora çok kalabalık oldu. Bütün arkadaşlar da oraya geldi. Anlarsınız işte saçlar başlar , makyajlar.
Düğün çok güzel oldu. Kocaman ve çok şık bir düğün salonu yapılmış. Ben orada yaşarken yoktu. Düğünde herkesi bir arada gördüm.Ayıptır masamız ziyaretçi akınına uğradı. Aaa Lale değilmi bu diyen koptu geldi. Duygu sağanakları :)) yaşadık desem inanın. İllede geri gelin buraya yerleşin dedi çoğu. Bir ara ben şamdandaki mumu elbisemin koluna damlattım. Geri katladık neyse belli olmadı. Kendi yöntemimle çıkardım sonra evde. Oynadık zıpladık. Ben konuşmaktan takı merasiminin sonuna koşa koşa yetiştim. Nevin kadar oynayan kaynana görmedim. Gecenin sonunda topallıyordu. Zaten kına gecesinde de müzik sistemi kurulana kadar, tepsi çaldı oynadı. Bende söyledim ayıptır söylemesi. Eve gelince yine okey oynadık.
Ertesi sabah, Hülya ya sabah kahvaltısına davetliydik. Kocamın kuzenini eşi olur. Breh breh kuş sütü eksikti. O gün üç öğün davette olacağımdan saat ayarlaması yapmıştım. Saat tam 10 da orada olduk. Hülya benim geldiğimi bir kaç kişiye daha söylediği için baya kalabalık olduk. Eskilerden, çocukların büyümesinden kobuştuk. Artık onlar facebook aracılığıyla yeniden görüştükleri için çok mutlu olduk. Aman onlar da birbirlerini kaybetmesinler dedik.
Sonra saat üç deki randevu için, görümceme geçtik. Orada da acaip kalabalık olduk. Yılardır görüşemediğim Banu, Nuran, Çiğdem, Nurdan, Neslihan ve Nimet yenge ile görüştüm.Bu görümcem biraz çabalasa ünlü bir iç mimar olabilirdi. Bir bibloyu bir yere koyması bile değişiktir. Bir anlam katar oraya. Yine hayran hayran gezdim evini. Mönü de su böreğinden tutun da baklavaya kadar vardı. Bu arada Türkan Hala fellik fellik beni arıyormuş. Akşama Tokat Kebabına davet etti bizi. Akşam da oraya geçtik. Biz muhteşem üçlü. Aliye İlmiyem ve ben. Türkan Hala bu kebapla kalırmı. Kebap özel bir ocakta yapıldığı için dışardan geldi tabii. Pişme şekli çok değişiktir. Bir gün anlatırım. Yanına oraya özgü toyga çorbası, nohutlu pilavlar. Ben , Melih ve Türkan Hala eskilere daldık. Çevreyi de saati de unuttuk.
Ertesi gün sabah kahvaltıya Nimet yengeye davetliydik. Nimet yengenin bahçesinde yetiştirdiği beyaz zambaklardan yaptığı reçeller ünlüdür. Menü yine ihtişamlı tabi kahvaltı deyip geçmeyin. Zeytinyağlı dolmalar su börekleri bile var. Tabii orada da yine kalabalığız.
Öğleden sonra benim can arkadaşım Zehraya davetliydik. O da yöresel yemekler yapmıştı. Tarhana çorbası, ama sizin bildiğiniz tarhana değil. Bütün buğdaydan yapılıyor. Pırasa dolması.(ilmiyem bayıldı buna). Ve de fasulyeli bulgur pilavı ve deeeeeeeee kalbura bastı. Emine de gelmişti Zehraya. Saat beş gibi ayrıldık Zehra dan. Valizleri akşamdan hazırlamış, Aliyenin dükkana bırakmıştık.Oradan aldık veeeee yola koyulduk. Geldiğmde vay sen kilo almışın diye Zuz başımın etini yedi. Tartıldım gittiğimden bir kilo zayıftım. Herhalde tadımlık yedik saydıklarımı , balıklama dalmadık.Önemli olan yemekler değil o masalarda yapılan doyulmaz sohbetlerdi. İlmiyem de çok beğendi Denizi Olmayan Yeri. Arkadaşlarımı çok sevdi. Ben şimdi Mayıs ayında bir düğüne daha gidiyorum. Bu kez Zuz da gelecek. E şimdi olurmu bir arkadaşın davetine icabet edip , diğerine etmemek. Bana yakışmaz dimiiiii...

NOT. Güzel bir haber. Kayıp olduğunu aşağıdaki yazımda okuduğunuz SELMA, ailesine kavuştu.





24 Ekim 2007 Çarşamba

İKİNCİ BULUŞMA VE ONDAN BUNDAN

Bu keyifsiz günlerin içinde , günlerdir ilk kez keyifli bir şey yaptım. Dün akşam zeya ve ebrucuk la ikinci kez dün akşam saat 8.15 gibi Capitol de buluştuk. Çok güzel bir sohbet oldu. Valla ben doyamadım kendi adıma. Öyle çok şey paylaşıyoruz ki buralarda. Karşılaşınca da sanki bi sürü ortak arkadaşımız var.Gerçi zeya ile ortak bir tanıdığımız var. Onlar ailemillardır tanıyor sanki. Bende onları. Konuşacak ne çok şey oluyor. Her buluşma ayrı bir tat veriyor. Şimdi hedefimiz Ebruya birbulup , İstanbula yerleşmesi. Gece beni eve bıraktıklarında inanılmaz iyi hissettim kendimi.Bu arada Ebru benim meşhur ceviz ağacımı merak ediyordu onu gördü. Hatta rüyasına girmişti bir kez.
Çoktandır ceviz ağacından haberler vermedim size değil mi?. Artık dalları binanın iki yanından bile görülüyor.Boyu zaten çoktandır 6 katlı apartman boyunu aştı. Bilmeyenler için yazıyorum. Yoksa tüm arkadaşlarım biliyor. Kendileri Yüksek Anıtlar Kurumuna kayıtlı bir zatı muhteremdir.Empeyalisttir. Acaip bir yayılma politikası izlar. Arkasmında iki tane daha var onlarda bayağı ulu ağaçlar ama bunun gibisi yok.Aşağıda oturan komşum, her yıl belediyeye baş vurur, dallarını biraz kestirir. Akşama kadar çoluk çocuk, kadın, erkek yoldan geçen diplerinde ceviz arar. Ben çok eğlenirim bu durumla.
Yarın akşam yolcuyum ben. Demiştim ya; denizi olmayan yer ve eğri çatılı eve doğru bir yolculuk bu. Hem de İlmiyemle birlikte. Dün biraz alış veriş de yaptık onunla. Paramız bitti simit evlerinde oturup çay içip simit yedik.
Bu gün Nazlının doğum günü. İlkokuldaki hatıra defterine sana istediğin her şeyi veremesem de sevgim hep banko yazmışım. Evet bu gün de aynı. İyiki doğdun kızım , hayatımıza kattığın her şey için sana teşekkürler.
Bu arada Cumhuriyet Bayramımız da şimdiden kutlu olsun. O gün burada olamayacağım. Ama gittiğim yerde de bayram gecesi çok güzel fener alayı yapılır.Herkes elinde meşale yürür.
Yeniden görüşene değin Allahaısmarladık...

22 Ekim 2007 Pazartesi

YİĞİDİM ASKERİM

Sabah gözümü açıp Tv yi açar açmaz aldım haberi. Öyle bir bağırmışım ki artık; ev yerinden zıpladı ne oldu diye. Haber, malum hepimizin içini yakan haber. Bizim içimiz yandı da devletin zirvesinden tepki, taaa öğleden sonra geldi.
Gün boyu tv izledim , kanaldan kanala zap yaptım durdum. Bir ekonomist diyordu ki; bir GSM şirketinin kontrolünün tamamının İngilizlerin elinde olduğu, bankalarının %51 inin yabancı sermaye olduğu bir ülke nasıl harekat yapabilir.
Bir de bu harekat konusunun bu kadar gündemde olduğu günlerdeki azgınlık ne kadar ilgi çekici. Kundaktaki çocuk bile bu ilginçliğin ayırdında. ABDnin aynı Vietmada saplandığı bataklığa, Irak da da saplandığı kesin de, bizi de oraya çekmek istediği de kesinde. Ordusunun dünyanın üçüncü büyük ordusu yine F16 filosunun dünyanın en büyük uçak filolarından olan , bir milyon askeri olan. Bunları ödediği vergilerle besleyen halkı artık harekat yapmadan nasıl ikna edersin düşün artık..
Dün protestolar çok güzeldi , çok düzeyliydi. Ama en korktuğum ama en korktuğum olay da Erzurum da oldu. Belki duydunuz , bir mahalleye yapılan saldırı. Meydanda toplanan binlerce protestocu sonra rotayı o mahalleye çevirmiş. İşte asıl olması istenen de bu galiba.
Bu ülke küllerinden yeniden doğmak zorunda. Terörün haklı gösterecek hiç bir mazeret olamaz.Hani taaaaa ilkokulda öğrenmiştik. Kendine yeten yedi ülkeden biriydik.Dışardan hiç bir şey almadan yaşayabilirdik. OOO şimdi buğdayı , pirinci, şekeri bile dışardan alıyoruz. Bu ülkenin insanı insanı kurtuluş savaşı verdi. Ambargolar yaşadı. Neler gördük biz. Bu günlerde geçecek , bitecek başlka yolu yok bitecek...Nazım Hikmetin bir şiirinde de dediği gibi''GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR,İNANIN GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ''

19 Ekim 2007 Cuma

BEYOĞLUNA GİDERKENE- GELİRKENE

Şu yazıyı yazmaya başlamak için bile, bayağı düşündüm biliyormusunuz.
Biraz keyifsiz kalktım yataktan.
Dünden kalmayım galiba. Havanın güzelliğine aldanıp, motordaşarıya oturdum. Yukarı çıkmaya da üşendiğim için yan tarafta oturmuştum aldım şifayı galiba. Bir mide bulantısı ile uyandım.
Dün anladığınız gibi Beyoğluna gittim. Hava da çok güzeldi, misler gibi. Daha evden çıkar çıkmaz ayağımı burktum. Kocam geri dönmedin mi? diyor. Tövbeeee estağfurullah. Küçücük bir ayak burkulması beni yolumdan alıkoyabilir mi?.Finüküler Pakistanlılarla doluydu. Ne vardı anlamadım.
Daha yoldayken Fato aradı geç kaldın diye. Ama üç kağıtçı meğer kendi de yoldaymış daha. Kahvaltı demiştik ama kahvaltıda Kazak usulu mantar bile vardı. Acep o mu dokundu bana. Güllü çevredeki herkese, Lalenin yanında mantarların Kazakistandan geldiğini söylemeyin demiş. Ama çok güzeldi.
Şimdi size dün yolda gözüme çarpanları yazıyorum. Tam Sıra Selvilerde karşımdan gelen saçını örüp renk renk bez parçalarıyla bağladığı yetmiyormuş gibi bir de kafasına taç takan delikanlı. Kucağındaki at kadar köpeği tam önümderaktı , köpekle göz göze geldik.
Taksimin göbeğinde üç keçi ile dolaşan çocuk.Taksim İlkokulunun tam karşısın da rastladım. Bunlarla ne yapacaksın dedim, besleyip keseceklermiş.Yani köyden göçte köy de onlarla göçmüş anladık ta. Keçilerle Taksim de niye dolaşıyordu onu anlamadım. Resim de gitti üste yerleşti , ayol onun buraya gelmesi lazımdı.
Kızılkayaların hamburgeri. Nasıl da severim. Ama adı leş hamburger ya. Böööö o yüzden hiç yemem. Bambinin ıslak hamburgeri mutlaka yiyin. Beyoğlu parça çikolatası mutlaka ama mutlaka yiyin. Zaten artık bir yerde.Profitolü asıl yerinden İnci den yiyin. Hehe şimdi var ya birinci, birbirinci falan diye yutturmacılar. Eskiden Vitali Hakkoyu mutlaka Vakkonun önünde falan görürdünüz şimdi zaten Vakko da kapandı.
Dönüşte hem kel hem fodulum ya, yineşarı oturdum.
Öğleden sonra İlmiyem çağırdı. Kendimi daha iyi hissedersem ona gideceğim. Eskiden kayınvalidem hastayım hastayım dermiş, gezmeye çağrılınca da , gidim bakim belki ılırım ırım dermiş. Eeee gelin kaynana toprağından derdi anneannem. Doğru bir laf galiba.
Haftaya perşembe günü İlmiyemle bir seyehate çıkıyoruz. Denizi olmayan yere , eğri çatılı eve doğru gidiyoruz. Bir arkadaşımın oğlu evleniyor. Nevin , yazılarımdan hatırlarsınız belki. Kadir büyüdü kalp uzmanı oldu da . asistanıyla evleniyor. Yıllardır, dinlersin benden oraları dedim İlmiyeme , gel gözlerinle gör dedim. Gideyim de seyehatimizi detaylandıralım...

17 Ekim 2007 Çarşamba

FACEBOOK MUHABBETLERİ AZCIK DA BİZİM EVDEN FALAN İŞ DE

Hey millet nerelerdesiniz?, blogspot yaramadı bana raitiglerim düştü valla. Zor mu bura , sapamı kaldı yoksa. Ama yazılarım kaybolmuyor , zırt diye kaydediyor blogspot.
Bu gün Ebru nun yazısında okuyunca aklıma geldi yok mu sizin facebook maceralarınız. Artık facebook da adın yoksa sende yoksun muhabbetleri var.Benim yok valla . Geçen gün toplandık ailece bilgisayar başına bakın dedimzlara benim arkadaşlarım varmı?. Eski arkadaşlarım yani. Son 10 senelik arkadaşlarımın hemen hepsi var. Amma daha önceleri yok. İlaç olsun diye bir tane bile yok.Kızlar, uğraşmıyor senin yaşıtların böle şeylerle dedi.- Ayol neyle uğraşır benim yaşıtlarım. Ben neredeyim , yanlış yerdemiyim yoksa. Sıra kocama geldi. -Hadi baba söyle bir arkadaşının ismini dediler. Bizimki bir iki düşünür gibi yapır. Efendim Üniversite de bir kız varmış da sınıflarında , çok başarılıymış , acaba ne yapmış bakalım. Bak bak. Ayaklara bak. Ay o sınıftaki erkeklerin hiç biri başarılı değilmiydi. Neyse o da yoktu zaten. Bir facebook çılgınlığıdır gidiyor. Yani artık kimseyi merak ademeyeceksiniz , acep nerededir ne yapmıştır diye. Bazılarını bulunca hayal kırıklığına uğramakta var . Mesela bknz.Ebru :))
ra düne geldi. Dün önce Beyoğluna gidecektim. Bir türlü çıkamadım evden, sonra eskiarkadaşım aradı bir şeyler yapalım diye , peki dedim sonra iptal ettim. Zuz Ordudan döndü. İşe gitmeyeceğim bana gel dedi, onada üşendim. Sonra görümcem gel okey oynayacağız dedi. Valla evi yakın diye gittim. Akşama kadar okey oynadık. Gamze de okul çıkışı oraya geldi, birlikte döndük eve diyemem. Çünkü benimzlarımla birlikte gittiğiniz bir yerden birlikte dönemezsiniz, onların mutlaka bir işleri çıkar. Akşam da ye yat tv izle . Şimdi yine ben yeşil çayımı içtim . Yaızmı da yazdım Allaha şükür. Sonra ne yaparım bilemem...

15 Ekim 2007 Pazartesi

BAYRAM GELDİ DE GEÇTİ BİLE

Sanırım son yılların en buruk bayramını yaşadık milletçe. Her sofraya oturuşumuzda lokmalar boğazımıza düğümlendi. Soykırım Tasarısı da tüy dikti üstüne. Önce bi büyükelçi geri çağırıldı kıtırı atıldı ortaya. Vay dedim bu ne büyük tepki. Büyükelçi çağırmak , seninle ilişkimi kesiyorum demektir. Ama sonra RTE dedi ki; bir şey söyleyecektim kulağına onun için çağırdım. Ben de sandım ki eyvah! bu çok kızdı, artık Bilal'e: kap torunu gel der. Neyse bunlar benim enimi aşamasa da boyumu aşar. Ben bayram sonrası yazımı yazayım.
Bayram la ilgili bir programımız yoktu. Ziyaret için bile üç yer seçmiştim. Üçünü de yapmadım. Beyoğluna bile gitmedim. Belki yarın giderim. Malum İstanbulda yağmur yağıyor seller akıyor, arap kızı camdan bakıyor durumları var. Aman nazar değmesin. Bu tekerleme yüzünden ben küçükken yağmur yağarken , evlerin penceresine bakmamaya çalışarak eve kaçardım.
Arefe günü Gamze dedi ki- Anne , Aşena' nın annesi burada yokmuş, bayramda yalnız bize gelecek.Tuğçe de gelecek. Oki doki dedim. Bu Gamze ile bizim aramızda evet demektir. Sonra Nazlı dedi ki- Anne Neslihan'ın annesi bayramda burada yok, yalnız kalmasın, bize gelecek dedi. Yani anlayacağınız bayram da nöbetçi anneydim. Bayram sabahı sabahı biz uyurken Aşena geldi. Akıllı kız. Taaa Bahçeşehir den geliyor, trafiğe kalmayayım demiş. Neyse o sayede Gamze erken kalktı:)). Kocam da yeğenleriyle birlikte her sene geleneksel olarak aynı camide toplanır, bayram namazı kılarlar. O da geldi. Serdik Turgut Reis Pazarından aldığımız en güzel örtüleri, hep beraber şahane bir de kahvaltı hazırladık. Ben onlara mücver yaptım. Bu mücver kabak mücveri değil ve tarifinide defalarca yazdım buradan. Kahvaltıdan sonra Nazlı ben Babaannemi ziyeret edememiştim baba kabristana gidelim dedi. İki saat sonra geldiler. Kuzguncuktan geri dönmüşler. İki dk da gidilecek yolu bir buçuk saatte gidince kocamın nevri dönmüş. Geri geldiler.Öğleden sonra Tuğçe ve Neslihan da geldi. Bizim ziyaretçilerimiz de başladı.
Kızlar dışarı çıktılar , geldiler yediler içtiler, yine çıktılar falan. Akşam Neslihanla Nazlı arkadaşlarıyla buluştu. Küçük tayfa evde kaldı. Aşena ve Gamze bilgisayar başında günün modası facebook peşindelerdi. Tuğçe kocam ve ben bir film izledik. Filmin adı'' DüşYakamızdan'' Konusu , artık eşşek kadar olup da, evden gitmeyen oğullarını , evden göndermek için ona sevgili ayarlamaya çalışan bir karı kocanın hikayesi. Kız da bu işi profosyonelce yapan biri. Ama sonunda o aşık oluyor falan. yani eğlencelik.
Gece kızlar o kadar patırtı yaptılarki, zaptiye gibi gezdiler sabaha kadar. Sabaha kahvaltı hazır olsun diye hazırladığım her şeyi de yiyip dört gibi yatmışlar. Tabii öğlen de kalktılar. Baktım dışarda da yağmur almış başını gidiyor. Bu havada ne dışarı çıkılır ne de gelen olur dedim hiç dokunmadım onlara. Ama yine bir kaç ziyaretçimiz oldu. Zuz zaten Ordu ya gitti. Yarın geliyor.
Dün yani üçüncü gün bir ara dışarı çıktık Nazlıyla o kadar. Yani bu bayram eve çakıldım. Ay iyi de oldu.
Hayırlı olsun vatana millete , dün akşam ilk kez kaloriferleri yaktık. İstanbul böyledir. Bir gün önce kolsuz kıyafetlerle dolaşır, ertesi gün de kalorifer yakarsın. Ee havalar serinlemeye başladı ya. Ben de bitki çaylarıma başladım. Dün akşam ekinezya ile açılışı yaptık. Bakın bu çayı hafife almayın. ekinezya vücudun bağışıklık sistemini destekleyen tek bitkiymiş. Ama bunun da bir dozu var. İçtiğim açyın ancak % 42 si ekinezya. Geri kalanı böğürtlen , kuşburnu falan filan. Sabahta mitsukonun getirdiği çaydanlıkta yeşil çay demledim. Aman da ne güzel olmuştu . Bu gün pazarımız var bizim . Kış sebzeleri piyasaya çıktı, İlmiyemi arayayım da bir dolaşalım. iYİ BİR HAFTA DİLEYEREK YAZIMI NOKTALADIM.