İkinci günün sabahında uyandığımda; gece hiç uyanmamış olduğumu fark ettim. Sanki kuş tüyü döşeklerde yatmış gibiydim... Leylak Bacı hemen elime yaseminli yeşil çayımı tutuşturdu, bilgisayarın düğmesine de ayağıyla toktu:) sen bilgisayara bak ben çayı koyayım dedi. İyi de anam bacım F klavye kullanıyor. Harf aramaktan gözlerim pörtledi. Bizim laptopu da açmaya üşendim. Gittim mutfak da onu taciz ettim. Şuna lüzüm yok buna lüzüm yok diye:)) Ama o dinlemedi tabi, ne tulum peynirimi ne de yanında cevizimi ihmal etti.
İkinci günün programının ilk durağı; yeniden restore edilen Hamamönüymüş. Restorasyonu mükemmel olmuş Koca kişisi ile de gelmeliyiz buraya diye diye gezdim.Burayı görünce ben çok hislendim hemen bir kahve molası verelim bir karanfilli sigara tüttüreyim dedim. Gamse'de duygularını mercimek çorbası ile bastırdı da biz O'nun hangi ara acıktığını anlamadık...
Kahveyi içince daha bi canlandık ve geziye başladık...80 yıldır yıpranan ve hiç dokunulmayan sokaklardaki evlerin dış cepheleri tarihi dokuya uygun şekilde restore edilmiş.Sokaklara bayıldım... Küçük küçük kahveler, cafeler öğrenciler doluşmuş... çok güzel bir görüntüydü. Bak Ankara'ya giderseniz ve Hamamönüne gitmezseniz valla da küserim. Resimlere çok ekleyeceğim bir şey yok. Herşey anlaşılıyor zaten...Mehmet Akif Ersoy'un Evi'de burada... Tacettin Dergahının içinde... Bu dergahı başka bir şekilde de hatırlayacaksınız.Muhsin Yazıcıoğlu'nun mezarıda bu dergahın bahçesinde. İzin alınmadan oraya konduğu ve kaldırılacağı söylenmişti hatta bir ara... Buranın beni ilgilendiren kısmı; Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin diyen Milli Şair Mehmet Akif Ersoy. Ben hep birilerinin şairleri paylaşmasına çok ama çok uyuz olurum, sölim bu arada.
M. Akif Ersoy İstiklal Marşımızı bu evde yazmış ve karşılığında verilen ödülü almamıştır.
Arkamız da görünen yer M. AkifErsoyûn evi
Artık öğle vakti gelmişti... Bacıkuş dedi ki yemeği eski bir konakta hizmet veren Liva' da yiyeceğiz. Liva yine Hamamönünde. Buraya gelirseniz yemeğinizi mutlaka burada yiyin. Bahçesinde 162 yıllık bir meşe ağacı bulunan gerçek bir Ankara lokantası...Ben tercihimi Ankara pilavı( dereotlu ve mantarlı) ve kavurmadan yana kullandım . Gamsegamse de aynını söyledi ama ortaya herzaman ki gibi içliköfte köydurmayı ihmal etmedi. Leylak Dalıcımın hazırladığı zeytinyağlı tabağı ise dillere destandı...
Yemeğimizi yedik karnımız doydu. Aşağı kata inince Leylak Bacı bize tuvalete gidin dedi. Meğer nedeni varmış.Artık istikametimizde Anıtkabir var... Hiç Atamızı ziyaret etmeden, şükranlarımı bir kez daha sunmadan dönermiyim İstanbul'a... Anıtkabir var akşama da Evkaf Apartmanında yer alan Küçük Sahnede izleyeceğimiz bir tiyatro oyunu var...
Yemek yerken arkamızda jinekoloji çalışan tıp öğrencilerini yazmayı unutmuşsun Lalem:))
YanıtlaSilkıs onları en son kamera arkası yapcam:)) daha kolye olayını bile yamadım heheheh...onlar kamera arkasında...
YanıtlaSileski dost lale
YanıtlaSilseni ankarada görünce kıskandım..
ne kadar yakınsın o mavi gözlü sarı saçlı yakışıklıya..
ankaranın her yeri müze sanki,
birde şeyi gezip resimlesen ne hoş olur..latifenin evlendiğinde geldiği o küçük köşkü..
leylak arkadaşada çok selamlar, misafirperverliğimizin en güzel örneğini sergiliyor..
ne guzel fotograflar, ankaranın boyle guzellıklerı oldugunu bılmıyordum.
YanıtlaSilLale Abla'cım, gözümde tüttü öğrenciliğimin sevgili şehri. Biz bir Ankara yapmalıyız, hamamönünün yeni halini gezmeliyiz:)
YanıtlaSilAnkara Muhteşem blogger sisters beraberliği ile ihya olmuş anlaşılan...
YanıtlaSilBu güzellikler daim olsun. Dostluk gibisi yok...